Mesajı Okuyun
Old 10-07-2009, 15:06   #3
Av.Özlem Ay Bilgin

 
Varsayılan

YARGITAY 2.HUKUK DAİRESİ
Tarih: 19.6.2003 Esas: 2003/8100 Karar: 2003/9154

Tam Kusurlu Kadın Lehine Yoksulluk Nafakasına Hükmedilemez


Özetavacı kadın, boşanma ve yoksulluk nafakası talebinde bulunmuştur. Davacı kadın eşine "seni sevmiyorum, seni ve çocuğunu istemiyorum, köpek, pezevenk" şeklinde sözler söylemiştir. Davalının ise kusuru ispat edilememiştir. Bu durumda davacının tam kusurlu olduğunun kabulü gerekir. Tam kusurlu kadın lehine yoksulluk nafakasına hükmedilmesi hatalıdır.


- 4721 sayılı TÜRK MEDENİ KANUNU m.175

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm kusur, velayet, nafaka ve şahsi ilişki yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
1. Boşanmaya neden olan olaylarda kocasına "seni sevmiyorum, seni ve çocuğunu istemiyorum, köpek, pezevenk" şeklinde söz ve hakaretlerde bulunan davacı kadın tam kusurludur. Kocanın ( davalının ) kusurlu bir davranışı kanıtlanmamıştır.
Türk Medeni Kanununun 166. maddesi hükmünü tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlamamak ve değerlendirmemek gerekmektedir. Çünkü böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer. Diğer taraftan gene böyle bir düşünce tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki birlik artık sarsılmış diyerekten boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir.
Öyle ise Türk Medeni Kanununun 166. maddesine göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır.
Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu halin tespiti dahi tek başına boşanma kararı verilebilmesi için yeterli olamaz. Az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılmalıdır. (TMK. md. 166/2)
Mevcut olaylara göre evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne var ki bu sonuca ulaşılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmemiştir. Bu durumda açıklanan nedenle isteğin reddi gerekirken yasa hükümlerinin yorumunda yanılgıya düşülerek boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır. Ancak bu yön temyiz edilmediğinden bozma sebebi sayılmamış yanlışlığa değinilmekle yetinilmiştir.
2. Temyiz sebeplerine hasren yapılan incelemeye gelince;
a) Velayeti davacı anneye verilen 1997 doğumlu Merve`nin üç buçuk yıldır davalı baba yanında kaldığı ve davacının da çocuğu istemediğine dair beyanlarının bulunduğu anlaşılmaktadır. Küçük Merve`nin alıştığı ortamdan alınarak davacı annenin velayetine verilmesi, küçüğün ruhsal yapısını olumsuz şekilde etkileyecektir. Bu husus nazara alınmadan velayetin davacı anneye verilmesi doğru değildir.
b) Müşterek çocuk Merve`nin dava sırasında baba yanında kaldığı nazara alınmadan dava tarihinden itibaren çocuk için nafakaya hükmedilmesi de bozma nedenidir.
c) Boşanmaya sebep olan olaylarda davacı kadın tam kusurlu olup, kadın yararına yoksulluk nafakası verilmeyeceğinin düşünülmemesi de doğru olmamıştır. (TMK. md. 175)
SONUÇ: Temyize konu kararın 2/a-b-c bentlerde gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, l. bentteki yanlışlığa işaret edinilmekle yetinilmesine, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine oybirliğiyle karar verildi. 19.6.2003.