Mesajı Okuyun
Old 02-08-2011, 23:07   #3
Av.Evran KIRMIZI

 
Varsayılan

TAPULAMA YASASI’NIN 40. MADDESİ UYARINCA KÜTÜĞÜN BEYANLAR HANESİNE MUHDESATLA İLGİLİ OLARAK VERİLEN ŞERH, BİR FİİLÎ DURUMUN TESBİTİNDENİBARETTİR. ŞERH MUHDESATIN YER SAHİBİNDEN BAŞKASINA AİDİYETİNİ GÖSTERMESİ İTİBARİYLE MUHDESAT SAHİBİ YARARINA İNTİFA VEYA İRTİFAK HAKKI GİBİ AYNÎ BİR HAK DOĞURMAZ, ARZ SAHİBİNİN MÜLKİYET HAKKINI KISITLAYAN BİR SONUÇ YARATMAZ. MUHDESAT, SAHİBİ OLAN KİMSEYE ANCAK KİŞİSEL HAKLAR SAĞLAR.
(1. HD. 4.2.1974, 806/622)
Davacı Hazine vekili, davalının Hazine’ye ait bulunan taşınmazı fuzulen işgal ettiği ve yapılan tebligata rağmen ecrimisilini ödemediğini beyanla müdahalenin menini ve ecrimisilin tahsilini talep etmektedir. Davalı bu yeri satın alarak üzerine ev yaptığını Hazine’nin hakkı olmadığını iddia ederek davanın reddini istiyor. Mahkeme, 210 lira ecrimisilin davalıdan alınmasına, müdahalenin meni talebinin reddine karar vermiştir. Bu karar davacı tarafından temyiz edilmekle bittetkik gereği düşünüldü: Dava konusu olan taşınmaz tapulamaca, davacı Hazine adına tesbit edilmiş ve bu parsel üzerindeki muhdesatın davalıya ait olduğu kütüğün beyanları hanesinde gösterilmiştir. 766 sayılı Tapulama Kanunu’nun 40. maddesi uyarınca kütüğün beyanlar hanesine muhdesatla ilgili olarak verilen şerh, bir fiili durumun tesbitinden ibarettir. Şerh muhdesatın yer sahibinden başkasına aidiyetini göstermesi itibariyle muhdesat sahibi yararına intifa veya irtifak hakkı gibi aynî bir hak doğurmaz, arz sahibinin mülkiyet hakkını kısıtlayan bir sonuç yaratmaz. Muhdesat, sahibi olan kimseye ancak kişisel haklar sağladığına göre yerin maliki olan Hazine tarafından Medeni Kanun’un 618. maddesine dayanılarak elatmanın önlenmesi isteğiyle açılan davanın kabulü gerekli iken kişisel hakka üstünlük tanımak suretiyle davanın reddedilmesi doğru değildir.

MUHDESAT ŞERHİ EYLEMLİ DURUMUN BELİRLENMESİNDEN İBARET OLUP MUHDESAT SAHİBİNİN KİŞİSEL HAKKININ VARLIĞINI GÖSTERİR. BU HAKKIN TAPULAMA TESBİTİ SIRASINDA TAPULAMA TUTANAĞINDA VE SONRA DA KÜTÜĞÜN BEYANLAR HANESİNDE GÖSTERİLMESİ HAKKIN NİTELİĞİNE ETKİLİ DEĞİLDİR. HAKKIN VARLIĞI GENEL MAHKEMEDE HER ZAMAN İSPAT EDİLEBİLİR.
(1. HD. 6.3.1989, 2007/2226)
Davacı çekişmeli 441 parselin tesbit tutanağının beyan hanesinde gösterilen "üzerindeki ev ( S.K. )'a aittir" şerhinin tutanağın Tapulama Müdürlüğü’ne devredilmesinden sonra sahte olarak düşürüldüğünü, esasen mülk edinme sütununda gösterilmediği halde sadece beyanlar hanesinde yazıldığından 766 sayılı Tapulama Yasası’nın 40; bu Yasa’yı yürürlükten kaldıran 3402 sayılı Yasa’nın 19/2. maddelerine uygun olmadığını ileri sürerek iptalini istemiştir. Gerçekten gerek 766 sayılı Yasa’nın 40. maddesinde, gerekse bu Yasa’yı ortadan kaldıran 3402 sayılı Yasa’nın 19/2. maddesinde belirtildiği üzere "muhdesatın cinsinin ve ihdas tarihinin tutanağın iktisap sebebi sütununda izah edilmesi, muhdesat sahibinin, tutanağın ve kütüğün beyanlar hanesinde gösterilmesi" asıldır. Tasfiye Yasaları olan sözkonusu Yasalar, M.K.’nun 650 ve 655. maddelerine dayanan yenilik doğurucu isteklerin tesbitini görevi dışında tutmuş, ancak hakların kaybolmasını önlemek, ileride M.K.’nun 648 ve müteakip maddelerinden kaynaklanan uyuşmazlıkların daha kolaylıkla çözümlenmesini sağlamak amacıyla muhdesata ilişkin bu özel düzenlemeyi getirmiştir. Muhdesat şerhi eylemli ( fiili ) durumun belirlenmesinden ibaret olup muhdesat sahibinin kişisel hakkının varlığını gösterir. Bu hakkın tapulama tesbiti sırasında tapulama tutanağında ve sonra da kütüğün beyanlar hanesinde gösterilmesi hakkın niteliği üzerinde hiçbir etki yaratmaz. Hemen belirtmek gerekir ki, muhdesat tesis tutanağında gösterilmese dahi hak sahibi her zaman mahkemede açacağı eda davası ile bu kişisel hakkının varlığını ispat edebilir. Hal böyle olunca muhdesatın mülk edinme sütununda yazılmayıp sadece beyanlar hanesinde gösterilmesi hali şerhin geçersizliği için başlıbaşına bir neden olarak kabul edilemez. Tüm dosya içeriğine ve toplanan delillere göre şerhin sonradan düşürüldüğü yolundaki sahtecilik iddiası da kanıtlanmış değildir.

MUHDESAT
(6. HD. 6.11.1987, 5789/10918)
Satış yoluyla ortaklığın giderilmesi istenilen taşınmaz üzerinde bina, ağaç vesaire gibi muhdesat varsa bunlar M.K.‘nun 619. uncu maddesi uyarınca arzın mütemmim cüz'ü sayıldığından arzla birlikte satışına karar verilir. Ancak bunların bir kısım paydaşlara aidiyetine ilişkin tapuda şerh varsa veya bu hususta tüm paydaşlar ittifak ediyorsa o takdirde değerlere göre oran kurulması ve satış parasının bu oran esas alınarak dağıtılması gerekir. Oran kurulurken muhdesatın ve arzın dava tarihi itibariyle ayrı ayrı değeri takdir ettirilir, bu değerler toplanarak taşınmazın tüm değeri saptanır, bulunan tüm değer muhdesat bedeline ve arzın kıymetine ayrı ayrı oranlanarak yüzde itibariyle ne kadarının muhdesat ne kadarının arza isabet ettiği belirtilip, ayrı ayrı değerlendirilip, bulunan bu yüzde nisbetler gözönünde tutularak muhdesata isabet eden kısmın sadece muhdesat sahibine veya payları nisbetinde sahiplerine, arza isabet eden kısmın da payları oranında tüm paydaşlara verilmesi icabeder. Muhdesatın arzın paydaşlarına değil de üçüncü şahsa aidiyetinin anlaşılması halinde bu şahsın muhdesat nedeniyle davaya dahil etme ve ona satış bedelinden pay verme mümkün değildir. Olayımızda: 1439 - 1592 parsellerde ( M ) ve ( HK ) ve diğerlerine ait evler olduğu tapu kaydında beyanlar hanesindeki bilgiden anlaşılmaktadır. Yukarıdaki esas dahilinde oran kurularak bina bedellerinin bina sahiplerine, geriye kalan satış bedelinin de paydaşlara dağıtılmasına karar verilmesi gerekirken bundan zuhul olunması doğru değildir.

BAŞKASININ ARSASINA BİNA YAPMAK
(HGK. 26.1.1994, 763/7)
Dava, çaplı yere elatmanın önlenmesi ve eski hale getirme istemine ilişkindir. Davacının 9 parsel sayılı imar çapına, davalının basit ve M.K. 654. maddesi çerçevesinde değerlendirilebilecek nitelikte tuvalet, kömürlük ve merdiven yapıp duvar çektiği uzman bilirkişi aracılığıyla yapılan çap uygulaması ile kesin olarak saptanmıştır. Davalı tarafından davacı taşınmazına yapılan basit nitelikteki bu muhdesatın, 3194 sayılı Yasa’nın 18. maddesinin uygulanmasına imkan verecek bir yapı niteliğinde bulunmadığı açıklıkla anlaşılmaktadır. Zira çekişmeli muhdesatlar, bağımsız olarak yapı biçiminde, değerlendirilemeyecekleri gibi 1 parseldeki davalının eşine ait evinde eklentisi durumunda değildir. Bu durumda Mahkemece olayda 3194 sayılı Yasa’nın 18. maddesinin uygulama yeri bulunmadığı gerekçesiyle davanın kabul edilmesi doğrudur.

TAPU SİCİLİNE ŞERH VERİLMEYECEK HAKLAR
(HGK. 30.6.1993, 140/488)
Kültür ve Tabiat varlıklarının Devlet Malı niteliğinde olduğu koruma alanlarının zilyetlikle kazanılamayacağı kurul kararına göre kesinleşen Kültür ve Tabiat varlığı ile korunma alanının Hazine adına tapuya tesciline tapu kütüğünün beyanlar hanesine varlığının korunması gerekli veya tabiat varlığı ve alanı olduğu şerhi verilmesine, Kültür veya Tabiat varlığı ile korunma alanı dışında kalan yer için şartları varsa da davalı kişi adına tapuya tescil kararı verilmesi, genel olarak bir taşınmaza ait kaydın beyanlar hanesine zilyetlik şerhi verilmesinin Yasal dayanağı mevcut değildir. Taşınmaz üzerindeki muhdesat yönünden hüküm kurulması gerekirken davanın reddine dair öncekikararda direnilmesi doğru değildir.

PAYDAŞLIĞIN GİDERİLMESİ
(6. HD. 14.9.2004, 6445/6194)
Taşınmaz üzerinde bina, ağaç vs. gibi eklenti varsa bunlar Medeni Kanun 684. maddesi gereğince arzın bütünleyici parçası sayılırlar ve paylaşmanın satış yolu ile yapılması halinde arz ile birlikte satılmaları gerekir. Ancak bunların bir kısım paydaşlara aidiyetine ilişkin tapuda şerh varsa veya bu hususta tüm paydaşlar ittifak ediyorlarsa ve muhtesat arzın değerinde bir artış meydana getiriyorsa o artışın tesbiti için arzın ve bütünleyici parçanın dava tarihi itibariyle ayrı ayrı değerleri saptanır. Belirlenen bu değerler toplanarak taşınmazın tüm değeri bulunur. Bulunan bu değerin ne kadarının arza ne kadarının bütünleyici parçaya isabet ettiği hesap edilir. Satış sonunda elde edilecek bedelin bölüştürülmesi de bu oranlar esas alınarak yapılır. Eklentiye isabet eden kısım eklenti sahibi paydaşa, geri kalan bedel ise payları oranında paydaşlara dağıtılır.

TAPU KÜTÜĞÜNÜN BEYANLAR HANESİ
(HGK. 8.3.2006, 8/51)
Başkasına ait bir taşınmaz üzerinde muhtesat meydana getiren kimse, taşınmaz malikine karşı tazminat veya alacak isteminde bulunabilir. İşte bu istemi daha güvenceli bir duruma getirmek amacıyla muhtesatın ve muhtesatı meydana getiren kimsenin tutanağın beyanlar hanesinde gösterilmesi öngörülmüştür. Bu durumda davacılar tarafından taşınmazın orman dışına çıkarıldığı tarihte oluşturulmuş olan muhtesatın, sahibi, cinsi, ihdas tarihi ve iktisap sebebinin, tapu kütüğünün beyanlar hanesinden gösterilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

MUHTESAT MÜLKİYET HAKKI KAZANDIRMAZ
(HGK. 14.4.1993, 54/163)
Dava, çapa dayalı elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğine ilişkindir. Davacının iddiasına dayanak yaptığı 36.974 ada ve 1 parsel sayılı avlulu 1 katlı ev nitelikli taşınmaz islah imar iktisap nedenli olarak 28.8.1987 tarihinde tescil edilmiştir. Tapunun beyanlar hanesinde ise üzerindeki evin davalı Mehmet oğlu Fehmi Eges’a ait olduğu şerhi bulunmaktadır. Kural olarak muhdesat, üzerinde bulunduğu ana gayrimenkule bağlıdır. Tapu kaydı ana gayrimenkul malikine ayni hak bahşetmesine karşın, üzerindeki muhdesat, sahibine kişisel hak sağlar. Ayni hakla kişisel hakkın çatışması halinde uyuşmazlığın ayni hakka üstünlük tanınmak suretiyle çözüme ulaştırılması asıldır. Ancak, uyuşmazlık ile ilgili özel bir yasa ile getirilen düzenleme varsa çözümün özel düzenleme içerisinde aranılacağı kuşkusuzdur. Ne varki davacının, iddiasına dayanak yaptığı tapu kaydı getirtilmiş fakat evveliyatı celp edilmemiştir. Kaydın mevcut bir kadastrol hakkın, imar islah çalışması sonucu çekişmeli 1 parsele dönüşüp dönüşmediği belli değildir. Keza bu yer üzerindeki binanın ne zaman yapıldığı taşınmazın hukuksal niteliği ve öncesinin kime ait olduğu, hususunda bir incelemeye de girişilmemiştir. Gerek imar, gerek imar ıslah çalışmalarında muhafaza edilmesi gerekecek binaların üzerinde bulundukları arzın öncelikle yapı sahibine bırakılması icabeder. Ancak çekişmeli taşınmazın üzerindeki yapı sahibine bırakılmaması nedeniyle idari yargıda bir davanın açıldığı da ileri sürülmüş değildir. Bu durumda uyuşmazlığın açıklanan niteliğine göre olayda sağlıklı çözüme ulaşılabilmesi için öncelikle eksikliği belirtilen hususların açıklığa kavuşturulması gerekir. Bu eksikliklerin giderilmesi için gerekli inceleme ve araştırma yapıldıktan sonra olayda 6875 sayılı Eski İmar Yasası’nın 42/C maddesine paralel hüküm getiren 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 18. maddesinin mi, yoksa kesinleşmiş olan bu çap itibariyle genel hükümlerin mi uygulanması gerekeceği açıklığa kavuşacaktır. Bu konularda kanaat vermekten uzak delillerle hüküm kurulamaz