Mesajı Okuyun
Old 09-08-2010, 14:33   #2
Sinerji Hukuk Yazılımları

 
Varsayılan

466 Sayılı Kanun Bakımından;

T.C. YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
Esas: 1991/9-137
Karar: 1991/147
Karar Tarihi: 06.05.1991

MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT DAVASI - 466 SAYILI KANUN GEREĞİNCE TAZMİNAT İSTEMİ - KANUNDIŞI YAKALAMA VEYA TUTUKLAMA - BERAAT KARARI - DAVA AÇMA SÜRESİ - HÜKMÜN BOZULMASI GEREĞİ

ÖZET: Henüz kesinleşmemiş bir karara dayanılarak tazminat davası açılması ve hak düşürücü süresinin hükmün tebliğinden sonra başlatılması olanaksızdır. Dava açma süresi, hakkında verilen beraat kararının kesinleştiğinin tutuklu kalan davacıya bildirilmesi ile başlanacağından bu yönde araştırma yapılarak sonucuna göre davanın süresinde olup olmadığının saptanması için direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.

(466 S. K. m. 2) (1412 S. K. m. 322) (YCGK. 28.11.1988 T. 1988/9-447 E. 1988/502 K.) (YCGK. 15.10.1990 T. 1990/9-194 E. 1990/229 K.) (YİBK. 21.04.1975 T. 1975/3 E. 1975/5 K.)

Dava: 466 sayılı Yasaya göre maddi ve manevi tazminat isteğinde bulunan Hasan'ın bu davasının reddine ilişkin, (Bakırköy İkinci Ağır Ceza Mahkemesi)nce, 31.10.1989 gün 318/343 sayı ile verilen hükmü, davacı vekilinin temyizi üzerine inceleyen Yargıtay Dokuzuncu Ceza Dairesi, 12.4.1990 gün 798/1567 sayı ile;

"1 - Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 28.11.1988 gün ve 447/502 sayılı kararı ile süreklilik gösteren yargısal görüşü karşısında tutuklu kalıp beraet eden sanıklara beraet kararının kesinleştiği tebliğ edilmeden veya kesinleşme tarihinden haberdar olduğu tarih kesin olarak tespit edilmeden 466 sayılı Kanunla tanınan dava açma süresinin işlemeye başladığından söz edilemeyeceği cihetle, kesinleşen beraet kararının ilgili sanığa tebliğ edilip edilmediğinin, tebliğ edilmiş ise tebliğ tarihinin araştırılıp sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde tazminat isteminin süre yönünden reddine karar verilmesi,

2 - Kabule göre;

Sanığın ceza davasındaki vekilinin yetki ve görevi ceza davasıyla sona ermiş olup tazminat davası yeni ve başka bir dava olması nedeniyle sözü edilen tebligatın bizzat sanığa yapılması zorunlu iken sürenin, ceza davasındaki vekiline yapılan tebligattan başlatılmış olması" isabetsizliğinden bozulmasına, "hükmün onanması gerektiği" ve beraet kararının 25.2.1987 günü sanık vekiline tebliğ edildiği ve hükmen 6.4.1987 tarihinde kesinleştiği, bu tarihten itibaren üç aylık yasal sürede dava açılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiş, davacı vekilinin temizi üzerine Yerel Mahkeme kararı Özel Dairece bozulmuştur.

Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, tazminat davasının süresinde açılıp açılmadığına ilişkindir.

21.4.1975 gün, 3/5 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile Ceza Genel Kurulu'nun 28.11.1988 gün, 447/502 ve 15.10.1990 gün, 194/229 sayılı kararlarında açıklandığı üzere, yasal hakların kullanılmasını sağlayabilmek için ilgililerin, haklarındaki karar ve hükümlerden haberdar edilmeleri usul hukukunun ana kurallarındandır. Bildirilmeyen bir karar sonucunda, kişilerin yasal haklarını arayamaz ve alamaz durumda bırakılmaları adalet ilkeleri ile bağdaşamaz.

466 sayılı Yasanın 2. maddesinin ilk fıkrasında, "Birinci maddede yazılı haksız tutuklama ve benzeri nedenlerle zarara uğrayanların, kendilerine zarar veren işlemlerin yapılmasına esas olan iddialar sebebiyle haklarında açılan dava sonunda verilen kararların kesinleştiği veya bu iddiaların mercilerince karara bağlandığı tarihten itibaren üç ay içinde dava açarak uğradıkları her türlü zararın tazminini isteyebileceği" belirtilmiştir. Burada yasa koyucu, davacının bildiği bir kesinleşmeyi kastetmiştir. Bu durumda, maddedeki "kesinleşmiş karar" sözünü ilgilinin haberdar olduğu kesin karar anlamında yorumlamak gerekir. Yasadaki üç aylık başvuru süresi, davacının beraet kararının kesinleştiğini öğrendiği tarihten itibaren başlamalıdır.

Öte yandan, beraet kararının sanık veya vekilinin yüzüne karşı tefhim olunması veya yokluklarında verilen hükmün tebliğ olunması da yeterli değildir. Tefhim veya tebliğ edilen karar, kesinleşmiş bir beraet kararı değildir. Ayrıca ceza davasındaki vekilin yetki ve görevi, ceza davası ile sona ermiş olup, tazminat davası ise yeni bir davadır. Ceza davasının takip eden vekilin tazminat davası açma ve takip etme yükümlülüğü de yoktur.

Beraet kararlarının Yargıtay'ca onanması veya CMUY.nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak davanın esasına hükmedilmek suretiyle Yargıtay'ca doğrudan beraet kararı verilmesi halinde de, Yargıtay kararının Yerel Mahkemece ilgiliye tebliği gerekir.

Açıklanan nedenlerle, beraet kararı ister yüze karşı isterse gıyapta verilsin, kesinleştikten sonra vaki tebliğden itibaren, 466 sayılı Yasanın öngördüğü üç aylık yasal dava açma süresi işlemeye başlayacaktır.

Olayımızda, sanık ve ceza davasını takip eden vekilinin yokluğunda verilen İstanbul Sıkıyönetim İki Nolu Askeri Mahkemesi'nin 29.7.1986 tarihli kararı, sanık vekiline 25.2.1987 günü tebliğ edilmişse de, kararın bu tarihte kesinleşip kesinleşmediği ve komutanlıkça temyiz edilip edilmediği bilinmemektedir. Nitekim, Askeri Mahkemece; kararın 6.4.1987 tarihinde kesinleştiği bildirilmiştir. Henüz kesinleşmemiş bir karara dayanılarak tazminat davası açılması ve hak düşümü süresinin hükmün tebliğinden başlatılması olanaksızdır. Dava açma süresi, hakkında verilen beraet kararının kesinleştiğinin tutuklu kalan davacıya bildirilmesi ile başlayacağından bu yönde araştırma yapılarak sonucuna göre davanın süresinde olup olmadığının saptanması için direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.

Sonuç: Açıklanan nedenlerle, Yerel Mahkeme direnme hükmünün istem gibi BOZULMASINA, 06.05.1991 günü oyçokluğuyla karar verildi.
Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları