Mesajı Okuyun
Old 03-03-2007, 04:51   #11
SNOW

 
Varsayılan

Sayın Çalıkuşu Kamuran,

Öncelikle şunu söylemek istsyorum, Şu anda sizin yanlış yaptığınızı düşündüğüm bir konu ile ilgili uygulayarak bir açıklama yapmayı düşünüyorum. Siteye yazı yazmadan önce kendime duyduğum saygımdan ve dolayısı ile site kurucuları yöneticileri ve üyelerine duyduğum saygım sebebiyle o konuda yazı yazmış üyelerin yazılarını tek tek ve büyük bir dikkatle okuyorum. Ondan sonra o konuda elimdeki kaynakları hızlı bir şekilde tekrar gözden geçiriyorum ve büyük bir dikkatle dimağımdaki bu bilgileri akıl süzgecimden geçirerek gücüm nispetinde ortaya koyduğum düşüncelerimi yazmaya çalışıyorum.

mesela birazdan size bilgi felsefesi baz alınmış bir yazı yazmak istiyorum. Bunun için tüm yazılarınızı okumaya çalıştığım gibi bu konu ile ilgili olduğunu düşündüğüm şu kaynakların da ilgili bölümlerini gözden geçirdim (Prof Dr. Ahmet ARSLAN, fELSEFEYE GİRİŞ, Adres Yayınları,8.baskı 2005, Ankara...Prof Dr.A.Kadir ÇÜÇEN, FELSEFEYE GİRİŞ,Asa Yayınlar 3.baskı 2003, Bursa...Jhon Locke, İnsanın Anlığı Üzerine Bir Deneme, Çev.Vehbi HACIKADİROĞLU, Kabalcı Yayınevi, 2.basım 1996,İstanbul...Cemal YILDIRIM, Mantık Doğru Düşünme Yöntemi,Bilgi Yayınevi,3.basım,1999,Ankara...Wilhelm WEİSHEDEL,Felsefenin Arka Merdiveni,Çev.Sedat UMRAN,2.baskı,1997,İstanbul...Doç.Dr.Ayhan AYDIN,Düşünce Tarihi ve İnsan Doğası,Alfa Yayınevi,1.baskı,2000...Mehmet Emin ERİŞGİL, Kant ve Felsefesi,İnsan Yayınları,1997,İstanbul...Orhan HANÇERLİOĞLU,Düşünce Tarihi,Remzi Kitapevi,9.basım,2002,İstanbul...Prof.dr.Takiyetti n MENGÜŞOĞLU,Felsefeye Giriş,Remzi Kitapevi,5.basım,1992,İstanbul...Prof.dr.Macit GOKBERK,Felsefe Tarihi,Remzi Kitapevi,8.basım,1996,İstanbul...M.MALEBRANCHE,Hak ikatın Araştırılması 3.cilt, Çev.Miraç KATIRCIOĞLU,M.E.B.Yayınları,1997,istanbul...Hilmi Ziya ÜLKEN,Genel Felsefe Dersleri,Ülken Yayınları,2000,İstanbul...Ernst von Aster,Bilgi Teorisi ve Mantık,Çev.Macit GÖKBERK,Sosyal Yayınları,3.basım,1994,İstanbul...Selehattin HİLAV,1oo Soruda Felsefe El Kitabı,Gerçek Yayınevi,7.baskı,1997,İstanbul...Prof.dr.Alfred WEBER,Felsefe Tarihi,Çev.Prof.dr.H.Vehbi ERALP,Sosyal Yayınları,5.basım,1993,İstanbul...Rıza TEVFİK,Felsefe Dersleri,Yayına Hazırlayan:E.Semih YALÇIN,Berikan Yayınları,2003,Ankara...Bedia AKARSU,Çağdaş Felsefe/Kant'tan Günümüze Felsefe Akımları,İnkılap Kitapevi,3.baskı,1994...Fehmi BAYKAN,Aydınlanma Üzerine Bir Derkenar,Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları,1.baskı,1996,Ankara...

Bilindiği üzere Bilgi Felsefesi(Epistemoloji), temel olarak bilgi nedir? Sorusunu baz almıştır. Bilginin ne olduğunu, hangi yollarla ve hangi yontemle elde edileceği sorusunun cevabını arar.

ilçağdan beri bir problem ortaya konulmuştur. Bu problem doğru bilgi olanaklı mıdır? sorusunun cevabının araştırılmasıdır. Dogmatikler, bilgi ve varlık bakımından kesin ve mutlak doğrulara ulaşılabileceğini savunurlar. Kuşkucular ise doğru bilgiye ulaşılamayacağını savunurlar. Kuşkucular kendi içlerinde bir hayli farklı düşüncelere bölünmüşlerdir. Bazı filozoflar kuşkuculuğu marjinal noktalara götürmüşlerdir, Örneğin Sofitler, en önemli sofistler, Protagaros(M.Ö. 485-420) ve Gorgias'tır(M.Ö.433-375) Protagaros'a göre, 'insan her şeyin ölçüsüdür.' Yani doğrunun her insanın algılayışına göre değişeceğini belirtmiştir. Gorgias, daha da ileri gitmiş ve hiçbirşey yoktur. Olsa da bilinemez ve bilinse de anlatılamaz demiştir. Sofistlere göre herkese göre değişmeyen mutlak bilgi mümkün değildir.

Yine kuşkucu olan Septikler( en önemli temsilcileri, Pyrrhon(M.Ö. 365-275), Timon(M.Ö.325-235),<Arkesilaos(m.Ö.316-240), Karneades(M.Ö.219-120),Aenesidemos(M.S.1.yy.), Sektus Empiricus(M.S.3.yy) genel olarak bilginin olanaklı olmadığını savunurlar. Çünkü, varlıkların asıl bilgisi ve gerçekliği insan için bilinemez olandır. Bu sebeple insan bilmeye çalışmamalı ve bilme isteğinden vazgeçmelidir.

Doğru bilgiyi olanaklı görenler ise, başta Sokrat'tır hem doğru bilginin olduğunu ve hem de bilginin doğuştan geldiğini ileri sürer. Bunun ispatı için ise Platonun Menon diyaloğunda geçen Skrat'ın okuma yazma bilmeyen bir köleye geometri sorusu çözdürdüğü görülür. bu soruyu okuma yazma bilmeyen genç sorular sorarak çözebildiğine göre bilgilerimiz doğuştan gelmiştir ve biz onları yalnızca hatırlarız. Sokrat okulunun temsilcileri Platon(islam dünyasında Eflatun olarak bilinir.)ve Aristo Sokrates'in görüşlerini kendilerine göre geliştirmişlerdir. Orta çağda hakim düşünce ise aklın tanrının varlığını bilmesi için bilgi edinmesi gerektiği düşüncesidir. 17. Yüzyııla Descartes damgasını vurur. O kuşku duyar ama nereye kadar kuşku duyar? Doğru bilgiye ulaşana kadar. Var olup olmadığından bile kuşku duyar. Varlık yokluk kuşkusunu, Var olup olmadığını düşünebilen bir şey olduğuma göre varım diye bitirir. Açık ve seçik bilgiye ulaşınca kuşkuculuğunu bitirir. O Açık ve seçik bilgiye ulaşmak için kuşku duyar. Ulaştığı yerde kuşkuyu bitirir. Modern felsefenin kurucusudur. 18. Yüzyılda İngiliz deneycileri gelir. Descartes nesnelerin bilgisine ulaşmada doğuştan getirdiğimiz akıl araçları olduğunu savunurken, deneyci John Locke,zihinimizin doğuştan boş beyaz bir kağıt gibi olduğunu kabul eder. Bilgileri sonradan deney yoluyla öğrendiğimizi savunur. Hatta ona göre mantığın ve aklın ilkeleride doğuştan gelmez. Zihin boş bir Tabula Rasa'dır. Immanuel KANT(1724-1804)akılcılığın ve deneyciliğin ara noktasını bulur. Akla sınır çizer. Çok disiplinli biridir. söylentiye göre hep aynı saatte dışarı yürümeye çıkarmış ve komşuları o çıktığında saatlerini buna göre ayarlarlarmış. Akıl yoluyla metafizik bilgilerin doğruluğunun bulunamayacağını ileri sürmüştür. Kantta bilgi için hem zihinden gelen ve hem de deneyden gelen birleşir. Hegel ise Bilginin zihne ait bir ürün olduğunu savunur. ancak kendi algılamasındaki evrensel aklı zihin olarak kabul eder. J.S.MIIL de deneyciliği savunur. HUSSERL, Kant-Fichte ve Descartes'i sentezler. Bergson, Russell, Witgenstein gibi filozoflar da yine önceki bilgilerin sentezlemesine bir şeyler katarak kendilerine göre gelişmiş bilgiler ileri sürmüşlerdir.

Şimdi felsefe daha önce bu alanda düşünüp çalışmalarını ortaya koyanları bilmeyi gerektirir. Geliştiği noktayı bilmeliyizki üzerine biz de düşünüp kendi geliştirdiğimiz felsefeyi ortaya koyabilelim. Öbür türlü hariçten gazel atmış oluruzki bu da bizi yok gösterir.