Mesajı Okuyun
Old 16-12-2007, 01:49   #75
Av. Muzaffer ERDOĞAN

 
Varsayılan Türk Hukuk Sitesi Forum Alanları > Hukuk Forumları > Meslektaşların Soruları > Eşcins

Aslında burada temel sorun bizim gibi olmayanları, bizim gibi düşünüp bizim gibi davranmayanları ne kadar kabullendiğimiz, ne kadar hoşgörü veya saygı ile karşıladığımız sorunu.

Sapkınılığı çoğunluktan ayrılan olarak tanımlayabiliriz. Burada normal tanımlamasını kullanmadım nedeni normal tanımlamasının çok olana, genel geçer olana göre belirlenen bir tanımlama olması.

Toplumsal düşüncede sapma olabileceği gibi (herkesin komünizmin kötü olduğuna inandığı bir dönemde komünist düşünceye inanılması, tanrının var olmadığının düşünelemediği dönemlerde buna inanılması) gibi. Bunlar o dönem ve kurallar içinde yaşayan insanlarca sapma olarak nitelenmiştir. En çarpıcı örneği galiledir. Dünya yuvarlak ve dönüyor dediği için sapkın olarak değerlendirilmiş ve yargılanmıştır. Şimdi soruyorum. Dünya yuvarlakmı ve dönüyor mu, yanıtımız evet ise siz sapık/sapkın mısınız?

Galile mi toplumsal çıkarlara aykırı davranmıştır, hoksa onu yargılayarak bilimin gelişmesini geciktirenler mi?

Gelelim biyolojik sapkınlığa. Biyolojik sapkınlık genetik yapıdaki bir bozulmayı ifade eder. Yani o güne kadar o yapılanmada gelmiş olan genetik yapıda görülmeyen farklı bir veya bir kaç genin varlığını.

Bu ne kadar sakıncalı? Bu yapılanmaları nasıl değerlendirmeliyiz?

Eğer her sapkınlığı, normaliteden her ayrılmayı kusur olarak kabul edersek adem ile havva'ya benzemeyen, veya oluşuma temel olan türe benzemeyen tüm insanların yaşamasına izin vermememiz gerekirdi. Ancak temel özellikleri aynı olan bu insan türünün içinde zamanla çok farklı genler taşıyan bir çok ırk oluşmuş. Bunların hangisi genelden ayrılmış, hangisi sapık? İnsan bu anlamda bir çok temel özelliği ortak olmakla beraber bir çok da farklı gen taşımakta.

Gelelim yeniden bu ayırımların sapkınlık olduğu ve toplumsal çıkarlara aykırı olduğu. Nedir bu toplumsal çıkarlar? Ahlak mı?

Evlilik kurumu ortaya çıkmadan önce insanlar hangi ahlaki kurallara göre yaşıyorlardı? Bu çerçevede evlilik kurumunu ilk ortaya atan veya düşünen kişi bir sapkın değil midir?

Köleci toplumda insanların tümü ile kölesahibinin mülkü olması genel kural, bir ahlak kuralı değil midir? Feodal toplumda gelinlerin ilk geceği ağanın yatağında geçirmesi bir ahlak kuralı değilmidir. BU yerleşik anlayışa karşı çıkmak bir sapkınlık, bir ahlaksızlık deği midir.

Şimdi soralım: Yukarıki davranış biçimlerinden hangisi ahlaki?

Ahlak kuralları "bir döneme ilişkin olarak" toplumsal davranış kurallarına yol gösteren kurallardır. Toplumsal ihtiyaç ve anlayış değiştikçe bu kurallar da değişir. Bu çerçevede ahlak çoğunluğun kabul ettiği (ya da biz öyle istediğimiz için öyle varsaydığımız) değişken ve değişmek zorunda olan kurallardır.

Bir yanda recm cezası (daha çok kadınlar için uygulanıyor), veya eş cinsellerin öldürülmesi veya evlilik dışı ilişkilerin başka şekillerde cezalandırılması, bir yanda kendi tercihleri bana ne diyen bir anlayış, bir yanda da eş cinsellerin evlenmelerine olanak sağlayarak bu insanların daha fazla korunmalarını sağlamaya çalışan bir anlayış.

Hangisi ahlaki, hangisi topluma zararlı, hangisi haklı. Üç toplumsal anlayış ve davranış biçimi.

Bence burada doğru olan bizim gibi düşünmeyen insanları dışlayıp örgütlenmelerini engellemek yerine kendilerini ifade etmelerini sağlayarak onları anlamak olmalıdır. Toplumsal gelişme ve kişi hak ve özgürlükleri ancak böyle gelişir. Ahlakı düşüncelerin ve farklı davranışların önüne bir kale gibi koyarsak aslında neyin normal olduğunu da anlamayı zorlaştırırız. Bu kaleden korkan çok kişi kendisini ifade edemeyecek ama bunun karşısında olanlar kendilerini rahatlıkla ifade edebildikleri için hep kendilerini çoğunluk, ahlaklı ve doğru olarak kabul edeceklerdir. Bunu kötü niyetle yapmıyor olabilirler. Bir toplumsal çıkar uğruna yapıyor olabilirler. Ama bu nedenle bir toplumsal gelişmenin önüne set çekiyor da olabilirler. Unutmayın. Cehennemin yolu iyiniyet taşları ile döşenmiştir.

Saygılar