Mesajı Okuyun
Old 07-12-2002, 00:13   #1
Av. Hulusi Metin

 
Varsayılan Atlıkarınca

Pırıl pırıl bir gün. İçiniz de aydınlık.
Kendinizle barışık ve uyumlusunuz.
Gözlerinizi yumduğunuzda ara sıra, bir yaz kumsalı görmektesiniz. Sokağın gürültüsü de, dalgaların sesine dönüşmekte o an. Gecenin uzanamadığınız yıldızları kum olmuş da, yıkanmaktalar.
Sallanan sandalyenize oturmuş, pencereden dışarıyı izlemektesiniz.
“... eksilmesin yüzünden, o tebessüm, o bahar...”
Lambalı radyonuz onarılmış, FM yayınlarını değilse de, orta dalgadan TRT. yayınlarını dinleyebilmektesiniz. Ara sıra cızırtı yapsa da çocukluğunuz o radyonun içinde. Markası Lorenz. Siyah, bakalit.
Kış günlerinin birinde, “merkez” sizsiniz ve evren çevrenizde dönmekte.
Güneşi selamlıyorsunuz önce. Sonra toprağı. Güneş ve toprak ... Nasıldı o dizeler?
“Dayayıp sırtımı duvara...”
Bir yudum daha alıyorsunuz içtiğinizden. Bulutlar, pamukhelva ... Kış bugün izinli de, yerini yaza bırakmış hani.
“Hatırla ey peri, o mesut geceyi...”
Hayır, şimdi şu an hüküm yok, hükümet yok, kuvvetler ayrılığı...Yok. Olur vermiyorsunuz kafanıza girmelerine.
Çalışmak, yetişmek, yapmak, bitirmek... yok; zorundayım’sız bir anınızdasınız. Düşünceleriniz özgür.
-Yerçekimi, atmosfer basıncı da yok . İç baskı, dış baskı... Yok.
“İsmim Mesut, göbek adım Bahtiyar ... yıllarca böyle bildiniz siz; Mesut Bahtiyar’dan şarkılar dinlediniz.”
-Yerde ne var?
-Yer boncuk.
-Gökte ne var?
-Gök boncuk.
-Kaldır beni hoppacık.
-Hop hukuk, hop adalet ...
-Hoppala !
Bugün bayram. Yaşam bir gölge oyunu.
Atlıkarınca dönüyor.