Mesajı Okuyun
Old 28-03-2010, 17:31   #3
mercury

 
Varsayılan

Takipte daha sonrasında tahsilde tekerrür etmemek kaydını ekleyebilir. İtirazınız salt bu nedenle olacaksa, yani borcun miktarına itirazınız yok ise salt bu nedenden ötürü ilamsız takibe itiraz etmeyiniz.

Borçlar yasasının 487. maddesi açık;

II:MÜTESELSİL KEFALET:

Madde 487 - Kefil, borçlu ile beraber müteselsil kefil ve müşterek müteselsil borçlu sıfatı ile veya bu gibi diğer bir sıfatla borcun ifasını deruhde etmiş ise alacaklı asıl borçluya müracaat ve rehinleri nakde tahvil ettirmeden evvel kefil aleyhinde takibat icra edebilir.

Bu babın hükümleri, bu nevi kefalete de tatbik olunur.


Bankalar kullandırdığı kredi borcuna karşılık kredinin %200-300 fazlası olacak şekilde ipotek alırlar, yada taşınmazın ekspertiz değerinin belirttiğim fazlası kadar ipotek alırlar. Bu halde banka isterse taşınmaz üzerinde trilyonluk ipotek dahi alabilir. Bu sizin açınızdan irdelenmesi gereken bir husus değil. Yani sizin bu hususu tartışma yapma hakkınız yok.


Bu halde kefil olan müvekkiliniz aleyhinde icra takibi (rehin vermiş olsa da) yapılabilir.


Eğer ki ipotek miktarı borçtan fazla ise bu halde asıl kredi borçlusu hakkında ilamsız yol ile takip yapılamayacaktır. İİK 45. madde bunu ifade eder. Ancak ipoteğin miktarı ne olursa olsun bu halde kefiller aleyhinde ilamsız takip yapılabilmesini engelleyen bir durum yoktur.


Banka sözleşmelerindeki kefalet sözleşmeleri müteselsil kefalet sözleşmeleridir, yani BK 486 da yazılı adi kefalet değildir.Bu da unutulmamalıdır.


Yargıtayın bir kısım kararlarında kefalette miktar yazılı olmasa dahi sözleşme miktarınca kefalet miktarının kabul edildiği varsayılır denilmektedir. Zira Banka kredi sözleşmelerindeki kefalet akitleri sözleşme içerisinde sözleşmenin ayrılmaz bir eki olarak düzenlenmekte, ayrı bir sözleşme olarak yapılmamaktadır. Bunun da dikkate alınması gereklidir.