Mesajı Okuyun
Old 15-03-2007, 00:42   #48
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Arzuhalcileri kırık-çıkıkçılara benzetmek doğru olacaktır.

Arzuhalcinin yerine davacı veya davalı asilleri de koyabilirsiniz.

Eğitimlisi de eğitimsizi de ne acıdır ki avukatın yaptığı işe; "bir dilekçe" gözüyle bakar. O dilekçenin nasıl yazıldığı, hatasız ve hak kaybına yol açmaksızın nasıl düzenlenmesi gerektiğini ise hukukçular bilir. Hatta hatta, uzun zamandır üzerinde durmadıkları bir konu ise, hata yapmamak için kitaplarını karıştırır. Arzuhalciler ve kırık-çıkıkçılar ise, ancak ortalığı karıştırır.

*

Avukatların vatandaşın hayatını kolaylaştırmak gibi bir yükümlülükleri yoktur. Hukuk öğrenirken misyonları hiç tanımadıkları Ayşe teyzelerin, Ali, Veli beylerin anneleri vefat ettiğinde dilekçelerini yazmak, hiç tanımadıkları ve bir tarihte evlenmiş Ahmet'le Fatma'nın boşanma yolculuklarını kolaylaştırmak , o hiç hoşlanmadıkları ve Allah göstermesin bir daha görmek istemedikleri Mahkeme koridorlarındaki çilelerini sembolik ücretlerle üzerlerinden almak değildir. Avukatlar bu sevimsiz yolculuğun ucuz kolaylaştırıcıları değildir. Hiç tanımadığınız insanların hayatlarını kolaylaştırmak için bir vakit okuduğunuzun sanılması ne gülünç bir yanılgıdır! En önemlisi bir emeğin tartışması olmaz. Kabulü veya reddi olur. Sonuçlarından da seçimi yapan sorumludur. Avukat mesleki bilgisini, bu işin nasıl yapılacağını teknik detaylarıyla müvekkiline aktarmak zorunda değildir. Haklarını anlatır ve ne tür bir dava açacağından, yine muhtemel sonuçlarından söz eder, o kadar. Meslek tecrübesiyle izleyeceği yolu öğretmek gibi bir misyonu ise asla yoktur. Bunu öğrenmek isteyen, Hukuk Fakültesinde okumalı.

Meslek yaşamım boyunca en rahatsız olduğum cümle: "Ya, alt tarafı bir dilekçe, ne parası." Bunu dile getiren dilekçesini ister kendisi yazsın, ister arzuhalciye yazdırsın. Hayatlarını "kolaylaştıramadığım" için üzgün değilim.

(Unutulmamalıdır ki, hepimiz gereken durumlarda sembolik ücretlerle işlem yapabiliriz, ama bu bir yükümlülük, zorunluluk olarak dayatılamaz.)

Konuya uygun düşecek bir fıkra, meseleyi en öz haliyle de ifade eder sanıyorum (Teknisyenleri arzuhalciler, mühendisi avukat şeklinde düşünün):

Alıntı:
Ustalık bedeli

Bir fabrikada imalat hattındaki çok önemli olan ana makinalardan
biri arızalanınca fabrikadaki tüm üretim de durdu. Mevcut teknisyenler makineyi çalıştırmak için çok uğraştılar, ancak ne yaptılarsa nafile, bir türlü başaramadılar. Sonunda dışarıdan uzman
çağırdılar.
Uzman gelip makineyi inceledi. Durumuna baktı. Sonra çantasından
bir çekiç çıkardı. Elinde çekiçle makineye yaklaştı. Makinenin
belli bir noktasına elindeki çekiçle dikkatlice sert bir vuruş yaptı. Makine hemen çalışmaya başladı ve hiçbir arıza olmamış gibi devam etti. Fabrika tekrar harekete geçti. Uzman fabrikadan ayrıldıktan iki gün sonra faturasını gönderdi :
"Hizmet bedeli karşılığı 1.000 USD (bin dolar)" Fabrika müdürü bu faturaya çok kızdı. Tepesi attı ve bir çekiç darbesi için bin doları çok buldu. Uzmandan ayrıntılı fatura göndermesini istedi. Uzmandan bir gün sonra aşağıdaki ayrıntılı fatura geldi :
Makineye cekiçle vurma bedeli : 1 USD
Nereye vuracağını bilme bedeli : 999 USD
Toplam :1.000 USD

Saygılarımla...