Mesajı Okuyun
Old 05-10-2006, 00:37   #7
Jeanne D'arc

 
Varsayılan

Sayın Doğanel,
Sayın korayad,
Sayın putto yardımlarınıza ve
Sayın Sehper ilginize teşekkürler ederim.

Sayın Can Doğanel,

1)Olay 13 yaşında ve yolcu olarak trende bulunan çocuğun son istasyonda tren durmak üzereyken inmeye kalkışması neticesi olmuştur. Yani Sayın korayad'ın eklediği ilk karardakine benzer bir durumdur. Ancak her iki karar okunduğunda; davanın adli veya idari yargıda bakılmasına dair gerekçelerin aynı olduğu, yani Danıştay'ın aynı gerekçelerle bir kararda adli yargıda bakılmalı derken diğer kararda ise idari yargıda bakılmalı dediği görülecektir. Mütalaa ve kararı veren hakim-savcı kadrosunun isimleri neredeyse bire-bir aynı ve tarihler çok yakın, 3 aylık ara ile bir öyle bir böyle karar var. Bu halde bu çelişkinin gerekçesi sizce nedir? Ben artık tamamen olay-şahıs üzerinden hareketle kaza davacının yolcu olarak bulunduğu esnada, taşıma sözleşmesinden kaynaklanmış ise adli yargı görevlidir. Diğer halde ise bunun dışında yolcu olarak özel hukuk hükümlerine istinaden bu hizmetten (taşıma sözleşmesinden) faydalanıcı durumda bulunmayan bir araçla çarpışma durumunda ise hizmetin yürütümünden kaynaklı olduğu için idari yargının görevli olduğuna hükmedilmiştir yorumu yaptım. Teyit veya eleştiriye açıktır. Bir de bu halde davacı tarafından idarenin sorumluluğu hususunda istinad edilen hukuki kurum da belirleyici midir acaba? Yani kazayı hizmet kusuru, tehlike sorumluluğu veya istihdam edenin sorumluluğuna dayandırarak idarenin sorumluluğunu bahis mevzuu yaptığımızda sorumluluk açısından dayanılan bu hukuki kurumlar nedeniyle de idari-adli yargı ayrımına gidilmiş olabilir mi kararlarda?

2)İkinci soruma cevap aldığımdan onu geçiyorum. Ancak davaya adli yargıda bakılacaksa yetkili mahkeme münhasıran Ankara mahkemesi midir? Kararlarda hep Ankara mahkemeleri geçiyor. Burada haksız fiilin gerçekleştiği yer mahkemesinin yetkisini kaldıran bir özellik var mı? Taşıma ile ilgili düzenlemeler ticaret kanunuda düzenlendiğinden ticaret mahkemesi de görevli sanırım.

3)Manevi tazminat miktarlarını sadece çocuk bakımından değil; anne-baba, kardeşler bakımından da sormuştum: Ben çocuk için 150-200, anne için 50, baba için 40 ve kardeşler için 15-20 gibi düşünmüştüm. Çok mu? Sayın putto'nun belirttiği rakamlar biraz az değil mi?

4)Dava adli yargıda ve HUMK'a tabi görülecekse eğer; 4. soruyu geri alıyorum. Ancak Sayın Doğanel
Alıntı:
Destekten yoksun kalma söz konusu olduğunda bir yorum yapmak son derece güç, hesaba göre borçlu bile çıkabilirsiniz
diyorsunuz ya; bu genelde küçük yaşta ölen çocuklarda söz konusu olmuyor mu? Bu olayda 65 yaşa kadar hesap edilecek bir gelir durumu var ve 18 yaşı esas alırsak anne-babanın masraf yapacağı dönem sadece 5 yıl. Dolayısıyla bu ifadenizi biraz açabilir misiniz? (Olayımızda ölüm olmadığını hatırlatayım ve muhtemel destekten yoksun kalmayı; ileride daha iyi bir mesleğe, kazanca sahip olup anne-babaya yardım etme anlamında kullandım, terim olarak yanlış kullanmış olabilirim.)

Sayın Putto,
3.maddedeki soruma cevabınızı bekliyorum. Ayrıca davanızda manevi tazminatı başlangıçta mı talep ettiniz yoksa saklı tutarak davanın sonuna doğru ıslah mı yaptınız? Malum bu konuda da Yargıtay'ın farklı uygulamaları var. Bu şekilde açılan manevi tazminatları bazen kabul ediyor ve bazen de aradan geçen zamanla acı-ızdırap geçmiş, hafiflemiştir, dolayısıyla artık manevi tazminat talebinde bulunulamaz deniliyor.

Sayın Sehper,
Farazi destek? sorunuza cevabımı 4 nolu maddede verdim sanırım.

Uzun oldu farkındayım, kusura bakmayın ve teşekkürler ederim.

Saygılarımla.