Mesajı Okuyun
Old 23-09-2004, 19:29   #59
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Böyle Bir Hayatı İstiyormuyuz,istemiyormuyuz?

Türkiye'nin Anayasası Anayasa Değil mi?
Öncelikli sorun, AB'ye girip girmemek değil, kendi değer ve kriterlerimize
sahip çıkmak. "AB içişlerimize karışamaz"; "AİHS'nin özel yaşamın gizliliği
ile ilgili 8. maddesinin ahlak ve sağlık konusunda istisnaları olabilir"
deniliyor. Peki ya Anayasa?



--------------------------------------------------------------------------
------
BİA Haber Merkezi
22/09/2004 Av.Hülya GÜLBAHAR
--------------------------------------------------------------------------
------
BİA (İstanbul) - Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) üyeliği tartışmalarına
girmeden önce, Türkiye'de bugünkü (22.09.2004) haberlerden sadece ikisine
bakalım.

İlk haber Şanlıurfa'dan: 18 yaşındaki Gülseren Artuk, "gayrımeşru" ilişki
sonucu hamile kaldığı gerekçesiyle aile meclisi kararıyla katledildi.
Gülseren 5 aylık hamileydi. Bir "töre/namus" ya da biraz daha daraltılmış
tanımıyla "zina" cinayeti daha...

İkinci haber Samsun'dan: Sabahleyin CNN Türk'te görüntülü bir haberde,
genç bir çift, oturdukları parktan kendilerine "ahlak polisi" edası vermiş
görevlilerce çıkartılıyor. Çift uzaklaşıyor... Ama tatmin olmuyor görevliler
daha da uzağa gönderiyorlar...

Toplum olarak günlerdir Türk Ceza Kanunu'nu (TCK) tartışıyoruz. Zina yoğun
bir biçimde tartışılırken, en az onun kadar önemli ve tehlikeli bir maddeden
çok az sözediliyor: 15-18 yaş arası gençlerin rızaya dayalı cinsel
ilişkilerine getirilen hapis cezası...

Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) amacına ulaşırsa zina hapis cezalık bir
suç olarak düzenlenecek, zina yapan eşini/kardeşini öldüren erkeklere haksız
tahrik maddesiyle indirimli tarifeden cezalar verilerek "teşvik" uygulanacak
ve 15-18 yaş arası cinsel ilişkiye giren herkes cezaevlerine gönderilecek.
Bunlar devletin yapacakları....

Her iki olayda da görüldüğü gibi, "devlet vur deyince, vatandaş öldürmeye
devam edecek"... Samsun'daki genç çiftin başına gelenlerin hepimizin başına
geleceğini kestirmek için müneccim olmak gerekmiyor. Başta kadınlar olmak
üzere, genç-yaşlı herkesin hayatı kendini ahlak bekçisi atayanların
kontrolünde geçecek. Sokaklarda, parklarda, okullarda, işyerlerinde birileri
tarafından "gayrımeşru" ilişkiye girip girmediğimiz hakkında sorgulanacağız.
Kimlik kontrollerinden, bekaret kontrollerinden geçeceğiz. Aramızdan
birileri öldürülmeye devam edecek.

İşte bugün tartıştığımız konu budur. Biz böyle bir hayatı istiyor muyuz,
istemiyor muyuz? Toplumun ezici bir çoğunluğu açık, net ve kararlı bir
biçimde istemediğini söylüyor. Binnaz Toprak ve Ali Çarkoğlu'nun 1999'da
yaptığı araştırma, zinaya hapis cezası verilmesini isteyenlerin oranının
yüzde 16-18 arasında olduğunu gösteriyor. Bundan daha açık bir veri olabilir
mi?

Buna rağmen bu yüzde 16-18'lik kesimin, kendi kafasındaki bu ilkel ahlak
anlayışını bütün bir topluma dayatmaya çalışması hiçbir biçimde kabul
edilemez.

Bence öncelikli sorun, AB'ye girip girmemekten önce bizim yaşam
biçimimize, kendi değer ve kriterlerimize sahip çıkma sorunu...

Sürekli olarak "AB bizim içişlerimize karışamaz", deniliyor. "Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) özel yaşamın gizliliği ile ilgili 8.
maddesinin ahlak ve sağlık konusunda istisnaları olabilir", deniliyor.
Bunlara verilecek yanıt çok... Ama önce asıl sorumuzu soralım:

Peki bizim Anayasamız, Anayasa değil mi?

Bizim anayasamızdaki "kişi dokunulmazlığı, herkesin maddi ve manevi
varlığını koruma ve geliştirme hakkı" ile ilgili 17. Madde orada süs olsun
diye mi duruyor? Ya da kişi hürriyeti ve güvenliği (madde 19), özel hayatın
gizliliği (madde 20), konut dokunulmazlığı (madde 21)...

Bu en temel hakları, zinaydı, evlilik öncesi ya da evlilik dışı cinsel
ilişkiydi vb. konularda saçma sapan gerekçelerle kullanılmaz hale getirme
çabası; Anayasanın 2. maddesindeki hukuk devleti ilkesini askıya almaya
çalışmaktan başka olabilir?

İster Türkiye'de yürürlükteki hukuksal mevzuatta yer alsın, ister
uluslararası sözleşmelerde belirtilsin, temel hak ve özgürlükleri ancak
başkalarının temel hak ve özgürlüklerine zarar verdiği ya da tehlikeye
attığı zaman kısıtlayabilirsiniz. İki yetişkin insanın, kendi tercih ve
seçimine bağlı olan, tamamen gönüllülük üzerine kurulu ilişkilerine kim, ne
hakla karışabilir? Kimin, hangi temel hakkı, bundan ne zarar görebilir?

Ayrıca, eğer uluslar arası sözleşmeleri, anlaşmaları, kriterleri kendi iç
işlerimize müdahale sayacaksak, Anayasanın 90. maddesini neden değiştirdik?
Neden uluslar arası sözleşmeleri iç hukukun da üstünde birer hukuk normu
haline getirdik? Şık duruyor diye herhalde!

Bugüne dek öne sürdükleri "Anadolu kadınları istiyor" benzeri tüm
iddialar, daha ağızlarından çıkar çıkmaz çürütüldüğü için ellerinde kala
kala bu iki argüman kaldı: İç işlerimize karıştırmayız ve sizin AİHS'niz
bile, zina gibi durumlarda özel yaşamın dokunulmazlığını sınırlamaya izin
veriyor argümanları...

Her iki argüman da, birer büyük hukuksal gaf bence... Ne yazık ki, koskoca
Başbakan, gidip Brüksel'de aynı gafları tekrar ederek AB'yi ikna edeceğini
düşünebiliyor.