Mesajı Okuyun
Old 01-10-2006, 02:36   #3
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Sayın Av. Sehper

İstediğiniz karar aşağıda bilgilerinize sunulmuştur. Saygılarımla


Alıntı:
T.C.
YARGITAY
İÇTİHADI BİRLEŞTİRME GENEL KURULU
E. 1949/11
K. 1950/2
T. 1.3.1950
• TABİİ SEMERE, HUKUKİ SEMERE
• İYİNİYETLİ ZİLYEDİN YAPTIĞI ZARURİ VE FAYDALI MASRAFLAR
743/m.620
ÖZET : İyiniyetle bir taşınmaza elmen ( zilyet ) bulunan, onu kullanma ile yararlanması değerlendirilecek karşılığı kapsamaz ve bu bakımdan yapmış olduğu zorunlu ve yararlı giderinden indirilemez.

Her iki daire kararları arasında bahis konusu içtihat ayrılığı Medeni Kanun’un 907 inci maddesinin son fıkrasındaki "zilyedin elde ettiği semereler" mefhumunun şümulünün tayininde belirtmektedir. Dördüncü Hukuk Dairesince iyi niyetle bir gayrimenkule zilyet bulunanın onu kullanması "fayda ve semere" sayılmış ve değerlendirilecek karşılığının yapmış olduğu zaruri ve faydalı sarfiyatından indirilmesi esası kabul edilmiş olduğu halde Beşinci Hukuk Dairesi "zilyedin elde ettiği semereler" mefhumunun o şeyi kullanma ile faydalanmaya teşmiline cevaz görmemiştir.

DAVA VE KARAR : Anlaşmazlığın esas konusu olan semere; cevheri bozulmadan ve eksilmeden bir şeyin belli zaman ve devrelerde verdiği mahsuldür. Bunun hukukî manada ne dereceye kadar semere sayılabileceğni tayin edebilmek için iktisadi icap ve düşünceleri de göz önünde bulundurmak icap eder. Medeni Kanun’un 620 nci maddesinde yalnız tabii semere tarif olunmuş ve madde metninde "bir şeyin belli zamanlarda hasıl ettiği ve örfün o şeyden tahsis suretine göre istihsalini tecviz eylediği mahsuller, o şeylerin tabii semereleridir" denilmiştir. Bir şeyden nakit ve sair suretlerle alınan; mesela ödünç bir paranın belli zaman ve devrelerde getirdiği faiz, adi ve hasılat kira bağıtlarından elde edilen kira karşılıkları ve emsali hukuki semere mefhumu altında mutalaa olunmakta maden ve taş ocaklarının hasılatı da semereye benzetilmekte ve belli zaman ve devrelerde hasıl olmayan şeyler semere mefhumu addedilmemektedir.

Gerçi Medeni Kanunumuz da İsviçre Medeni Kanunu’nda olduğu gibi yalnız tabii semere tarif olunmakla yetinilerek hukuki semere tabiri kullanılmamış ise de, anlaşmazlık konusu 907 inci maddenin son fıkrasında "tabii" kaydiyle takyit edilmeksizin geniş bir anlamda kullanılan "zilyedin elde ettiği semereler" tabii semerelerden başkaca medeni semereleri de içine almakta ve bu görüşü tanınmış mülliflerin rey ve mutalaaları da teyit etmektedir. Fakat bir şeyden kullanma yoliyle intifa, semere mefhumuna girmediği gibi bir bağıta dayanmamakta olması bakımından da hukuki semere değildir.

Mevcudiyetine kani olduğu hakka dayanarak bir şeyden faydalanmış olan iyi niyetli zilyedi hiç bir yönden sorumlu tutmayan Kanun Vazıı 906 ıncı maddede o şeyi geri isteyene karşı faydalanması yüzünden zilyedin hiç bir tazminat itasına mecbur olmadığı hükmünü koymuştur. Bu mutlak sorumsuzluğu 907 inci maddenin son fıkrası da takyit etmiş olmayıp iyi niyetli zilyedin elde ettiği semerelerin sadece yapmış olduğu zaruri ve faydalı sarfiyatından mahsubunu kabul etmiş bulunmaktadır.

SONUÇ : Yukarıda izah olunan sebeplere ve mukayese olunan 906 ve 907 inci madde hükümlerine göre Medeni Kanun’un 907 inci maddesinin son fıkrasındaki "zilyedin elde ettiği semereler" tabirinden maksut tabii ve hukuki semereler olup semere mefhumuna girmeyen, bir şeye iyi niyetle zilyet bulunanın onu kullanma ile faydalanmasının değerlendirilecek karşılığa şamil olamıyacağına ve bu itibarla yapmış olduğu zaruri ve faydalı sarfiyatından mahsup edilemiyeceğine üçte ikiyi geçen oyçokluğu ile karar verildi.