Mesajı Okuyun
Old 10-04-2009, 12:56   #20
ISIL YILMAZ

 
Varsayılan

Kanımca, iradenin niteliği ( bozucu, kurucu, bildirici ) olması çok da belirleyici değil. Mesele, irade beyanının varması gerekli beyanlardan olup olmadığı.

İcap da fesih de varması gerekli irade beyanlarındandır. Yani, karşı tarafa varmadıkça sonuç doğurması (kanunda özel hükümle düzenlenen haller dışında) mümkün değildir. Dolayısıyla, hukuk, bu genel anlayıştan ayrılmak isteseydi, bozucu yenilik doğurucu beyanlar, varma anından önce ya da açıklama anında hüküm doğurur demeliydi.

Bana göre, “İcap kurumunda bu durum açıkça düzenlendiğine göre yasakoyucu aynı sonucu fesihte isteseydi, orada da bunu hükme bağlardı; düzenlenmediğine göre icaba ilişkin yasa hükmü istisnadır.” demek, bir nevi “aşırı okuma”dır.

Hukukta irade esastır. Hatta irade ile beyan arasında fark olması halleri de özel olarak düzenlenmiştir. O halde, iradenin dışa vurulma biçimi olan beyan, sonuç doğurma yani varma anından önce değiştirilebilmelidir. Çünkü, irade değişmiştir. Değişen iradenize ait beyanın, diğer (eski) beyanınızdan önce karşı tarafa varmasını sağlarsanız, yeni beyana (gerçek iradenize) göre işlem kurulması daha adil olduğu gibi, iradeye hukuk tarafından atfedilen değere de daha uygun bir anlayıştır.

İrade beyanının varmasının önemi, hukuki işlemde kesinliğin sağlanması olmak gerekir. Bu nedenle hangi beyanın daha önce vardığına göre hangi işlemin kurulacağını tespit etmek bana doğru görünüyor.

İradenin muhataba varmadığı halde salt açıklanmasının yeterli bulunması, kişilerin gerçek iradelerine göre işlem yapılmasının önüne geçebilecek sonuçlar doğururken; muhataba varmış bir irade beyanıyla bağlı olmak adil sayılmalıdır.

Saygılar.