Mesajı Okuyun
Old 04-03-2009, 21:40   #10
fikirbay

 
Varsayılan TesadÜf, Zİhİnsel Bİr Yanilsamadir.

Uzun zamandır yazmak istediğim bu alanda (Hukuk ve Felsefe Sayfasında), nihayet, 50'nin üzerindeki davalarımın yoğun temposundan az biraz nefes alacak kadar boş vakit bulabildiğim kısa bir zaman diliminden istifadeyle, Adolf Lasson'un ilk sayfada bizlere sunulan fikirlerinin felsefi bir eleştirisini yapmak istiyorum:

İlk yazıdan alıntılarsak, Lasson vakti zamanında şöyle demiş;

"İçinde yaşadığımız ve bilimsel düşüncemizin konusu olan dünyada tek başına ve diğerlerinden soyutlanmış hiçbir şey yoktur. Herşey diğer şeylerden değişik ve ayrıdır, fakat bu değişik olma ve ayrı olma durumunda bile diğer şeylerle bağlantılı bir durumdadır. Bu bağlantıyı biz neden ve sonuç bağlantısı olarak değerlendiriyoruz. Gerçek olan herşey bir nedenin sonucudur ve bu sonuç bir başka şeyin nedenidir. Bu neden ve sonuç bağlantısı bizi çevreliyen dünyanın ve evrenin duygusal ve ruhsal birliğidir." ve devamla;

"Tesadüf’ün özelliği: tesaduf her zaman ve kural olarak ortaya çıkmıyandır. Her zaman ortaya çıkmayan ve kural olmadan ortaya çıkan tesadüfidir. Bu şekli ile tesadüfi alışılmamış olan, kurala bağlı olmayan, kuralın istisnası olan, devamlı olarak görünenin istisnası olan . Tesadüfi olan münferit olarak ortaya çıkar. Tekrarlanmaz."

***

Bendeniz de naçizane diyorum ki:

Sebep-sonuç zincirinin varlığı, aslında, kainatın tasarlandığının ve tesadüfün imkansızlığının “tek başına” bir kanıtıdır.

Tesadüf olsaydı sebep-sonuç ilişkisine ihtiyaç da olmazdı.

“Tesadüf bazlı bir evren”de sebep-sonuç ilişkisi de kurulamaz veya kısıtlı süreler için sebep-sonuç ilişkisi kurulabiliyor olsa bile, hiçbir kural, sonsuza dek geçerlilik taşıyan bir zorunluluk içinde olmazdı.

Ama tesadüf, bir sistemin oluşmasına da imkan vermezdi.

Sebep-sonuç zinciri içine “tesadüften bir halka” sokamazsınız.

Sebep-sonuç zincirini inkar edemiyorsanız eğer, tesadüfü inkar etmek zorundasınız.

Lasson doğru algılama için sistemli ve eğitimli düşünceye ihtiyaç vardır diyor, ama "yaratıcı" gibi mükemmel derecede gelişkin sistemli ve eğitimli bir düşünce kavramından da bizi soğutmaya veya uzaklaştırmaya kalkıyor.

"Sebep-sonuç bağlantısı yasaları"ndan söz edip de, sonra bunu, sadece anlamak için gerekli bir yöntem addedip, ama madde-enerji evreninin oluşması için gereksiz mi sayacağız?

Sebep-sonuç ilişkisine tabi olan madde-enerji evrenidir ve biz onu ancak kavrarız, idrak etmek anlamında.

O halde, bu açık bir tenakuzdur.

Yanılsamayı getiren sonuçların sebeplerini düşünce yolu ile bulabilmek için sistemli ve metodik bir düşünceye gereksinim var diyor, ama daha sonra madde-enerji evrenini doğru kavrayabilmek için buna ihtiyaç var diyen aynı kişi bu madde-enerji evreninin oluşması için böyle bir sistematiğe gerek olmadığını öne sürüyor.

Yani, evrenin doğru anlaşılabilmesi için metodik-sistematik düşünen eğitimli beyinler zorunlu ama, evrenin oluşabilmesi için böyle bir metodik-sistematik gerekli değil.

Tam bir çelişki.

Eğitimli ve methodik düşünen bir beynin böyle büyük bir yanılgıya sürüklenmesi ancak "art niyet" veya sinsi bir niyet ile açıklanabilir

Böyle kocaman bir çelişkiyi görmemiş ve mantıksız bir yola bilinçsizce sapmış olması varsayılamaz. Bu akıl yürütmenin arkasında peşin bir inanç veya bir ön yargı bulunuyor olma ihtimali vardır.

Sebep-sonuç ilişkisi ile kesiksiz bir zincir olarak birbirine bağlı bir madde-enerji aleminde, sonra çıkıp, "kural olmadan ortaya çıkan"dan bahsedemezsiniz.

Herşey birbirine bağlı ve sebep-sonuç ilişkisi içinde ise eğer, ki ön kabul buydu, "kural olmadan ortaya çıkan"dan söz etmek ancak eğitimsiz veya mantıksız bir beynin yanılsaması olabilir.

Düz mantıkla söylersek; Kural olmadan ortaya çıkma hali imkansız ise, tesadüf kavramı da o ölçüde imkansızdır ve ancak metodik düşünemeyen beyinlerin bir yanılsamasından ibarettir.

Bu bağlamda “istisna” da bir zihinsel yanılsamadır. Subjektif bir yaklaşımdır. Hatalı ve mantıki temelden yoksun bir yorumdur.

Sebep-sonuç zinciri "sıfırdan sonsuza" kurulmuş ise “kurala bağlı olmayan şey”den söz etmek hiç de akıllıca olmaz.

Temel tez(imiz) olan sebep-sonuç ilişkisini inkar edemediğimize göre, bir sebep-sonuç zinciri içinde “kurala bağlı olmayan şey” de var olamaz.

Bir sebep-sonuç ilişkisi içinde veya bir sebep-sonuç zincirinde “münferit olarak ortaya çıkan” ve “tekrarlanamaz olan”dan söz edilemez.

Sebep-sonuç zinciri içindeki yapılarda "münferit olarak ortaya çıkan" kavramı olamaz (barınamaz).

Sebep-sonuç zincirinden kurtulamıyorsanız ve bu sağlam zincir ile bir kilit vurulmuş ise madde-enerji alemine eğer, bunu “mana”sız bulamayız.

Sebep-sonuç zinciri maddi alemin her yanını sarmış, her yanı ve her "şeyi" kapsamış iken, tesadüften söz etmek imkanı yoktur.

Tesadüf yanılsamasını, sebepsiz bir sonuç veya sonuç vermeyecek bir sebep olarak tasarlayamayız.

Hele ki, sebep-sonuç zincirinin asla kopmadığı ve sebep-sonuç zinciri dışına çıkılamayan bir madde-enerji evreninde, tesadüfe bel bağlamak mantıksızlıktan da öte vahim bir durumdur.

Erkeğin dişisini kıskandığı zaman içine düştüğü şüpheci ve marazi ruh haline benzer bir marazi ruh halidir bu.

Kıskançlık krizine girmiş bir erkek nasıl beyninde (zihninde) tedavisi zor bir zihinsel yanılsama ile kendince olayın sağlıksız bir paralel versiyonunu canlandırabiliyor ve gerçeğe paralel duygusal (mantıksız veya çarpık mantığa dayalı olarak) tüm yaşananları yine kendince farklı bir çözümleme ile algılıyor, kendi zihninde oluşturduğu hatalı çözümlemelere inanıyor ve dişisini elinden almak isteyen bir “erkek kahraman”ı adeta bir duygusal hologram gibi zihninde yaratıyorsa, bir yaratıcının (veya bir başka deyişle sistemli eğitimli yetkin bir sistematik düşüncenin veya “mana”nın) yokluğuna duyulan özlem de aynı şekilde bazı beyinleri yanılsamalara götürebiliyor.

“Ahlak donu dar geldi, çıkardım attım” serbestliğine varabilmek ve “biri bizi gözetliyor duygusu”ndan bağımsız olarak, kontrolsüz “hür” bir şekilde yaşayabilmek için, yanılsamalarımızı yüceltmek yolunu bilinçli de seçmiş olabiliriz.

Birinde; dişisini kaybetmekten duyulan korku egemen iken, diğerinde; esasen teoride var olan herhangi bir dişiye serbestçe kavuşabilme imkanının engellenmesinden duyulan korku ve endişe egemendir.

Her ikisi de tamamen “İd, Ego, Süper Ego ve bilinçaltı ” kavramları ile alakalı birer durumdur.

Ancak, Wilhelm Reich'ın cinsel rüyalarından mülhem veya "repression"a bağlı bir "sublimation" şeklinde "tesadüf" kavramına yönelik olarak tezahür eden "art niyet"li veya "gönüllü yanılsama"ya dayalı tezleri bir kenara bırakarak, felsefi bir dürüstlük içinde mevzuyu ele alacaksak eğer, tesadüf; kanaatimce, eğitimsiz beyinlere has bir mantık hatası ve bir zihinsel yanılsamadır.