Mesajı Okuyun
Old 31-01-2007, 23:43   #14
Av.Fahri ALİMOĞLU

 
Varsayılan 159-301 Karşılaştırılması

İtalyan Ceza Kanunu Madde 291-“Her kim, İtalyan Milletini alenen aşağılarsa, bir yıldan üç yıla kadar hapis ile cezalandırılır.”
Polonya Ceza Kanunu Madde 133- “Herkim Polonya Milletini veya Cumhuriyetini alenen aşağılarsa, üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
Diğer ülkelerde de benzer düzenlemeler var. Mesela Almanya, “her kim aleni olarak bir toplantıda Almanya Federal Cumhuriyetini, eyaletlerden birini, onun anayasal düzenini söverse, milli marşını, bayrağını, armasını ve kötü niyetli olarak küçük düşürecek olursa bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası” öngörmüş. İsviçre de, İspanya da ve diğer birçok ülkede benzer yasal düzenlemeler mevcut.
Danimarka’ya ise ayrı bir paragraf açmak gerekiyor. Avrupa Birliğinde olmaktan olağanüstü derecede memnun olsalar gerek, yasalarındaki bu hükmü “her kim AB ülkelerinin tamamını, ya da milletlerini ya da Avrupa Parlamentosunu alenen aşağılarsa 2 yıla kadar hapis” şeklinde düzenlemişler. Yani onlar kendileri dâhil tüm Avrupa Birliğini kapsama alanı içine almışlar.
“Milyarlarca sinek yanılıyor olamaz” demek durumunda olmadığımız için, bir çok ülkenin ceza kanunlarında TCK 301 benzeri maddelerin olduğunu herhangi bir anlam ve beklenti yüklemeden sadece tespit etmiş olduk diyerek ve bu bölüme tekrar döneceğimizi belirterek nokta koyalım.
Gelelim mevzunun bir başka yüzüne:
Halen yürürlükte olan 5237 sayılı TCK’nun 301. maddesi, yürürlükten kaldırılan 765 sayılı Ceza Kanununda 159. madde olarak düzenlenmişti. Daha da ilginç olan ise, eski 159. maddenin kapsama alanı şimdi ki 301’den çok daha genişti. O madde de, TCK 301’deki tüm kurumların yanı sıra, Bakanlıklar, kanunlar ve meclis kararları da vardı. Yani bunları aşağılamak da suç sayılıyordu. Ayrıca, o maddenin ikinci paragrafında “aşağılamanın alenen yapılması gerekmediği, bunun anlaşılabilmesinin yeterli olduğu da” yazıyordu. Kısacası eski 159. madde şimdi ki 301’den çok daha ağırdı.
Şimdi gelelim asıl soruna;
Daha çok eylemi kapsayan, daha çok kurumu koruyan bu madde, nasıl oldu da ülke gündemini öyle kayda değer biçimde meşgul etmediği halde, şimdi ki 301 uzun zamandır gündemin kendisi oldu. Her türlü akıl yürütme eski 159’un çok daha fazla kullanılması gerektiği sonucuna varabilir, ama gerçek durum neden böyle değil? Neden 301 sadece hukukçuların değil de, neredeyse herkesin bildiği bir maddeye dönüştü.
Cevabı hukukçuların tümünün bildiğinden eminim. Eski Ceza Kanunun 160.maddesi. Bu madde, ilgili hakkında dava açılmasını Adalet Bakanlığının iznine tabi kılan bir maddeydi. Ve bakanlık belki şimdikinden daha fazla sayıda dava ile karşı karşıya kaldığı halde, çok önemli olmadıkça dava açılması için gereken izni vermiyordu. Yeni yasada bu madde yürürlükten kaldırıldığı ve dava açma yetkisi resen savcılara verildiği için yağmur gibi davalar açılmaya başlandı. Neticede hem 301, hem de 301’e özne haline gelen sanıklar ünlü oldular. (DİNK 159’dan yargılandı 301’den ceza aldı)
Yasal düzenlemeyi, kendi anladığı şekilde yorumlayarak dava açan savcılara bakıp, “suçlu bulundu” diyecek halimiz yok şüphesiz. Çünkü “yere tüküren asılarak idam edilir” diye kanun çıkarsa meclis, savcı yere tüküren hakkında idam fezlekesi hazırlamak zorunda kalacaktır. Savcıya kendisini Adalet Bakanı’nın yerine koyarak, davaların ülke imajı açısından yaratacağı sonuçları hesaplama görevi yüklemediğimize ve bunu beklemediğimize göre kime ne diyeceğiz?
Uygulamanın gösterdiği hızda gidersek, “frensiz bir kamyon gibi” çarptığı her yerde ciddi hasarlara neden olan bu madde için, yeni fren talebinde mi bulunmak gerekiyor? Yani, dava açılmasını yine ön izin koşuluna mı bağlanmalı? Siyasal boyutu olan bu kararı vermesini Savcılardan bekleyemeyeceğimize göre, bunun siyasi iradeye havale edilmesi yanlış mı olur?
Bana kalırsa uzun vadede başka çözümler üretilebilir ama mümkün olan en kısa zamanda ön izin koşulunun yasaya konması ve devam etmekte olan yargılamalar için de ön izin alınması konusunda düzenleme yapılabilir. Uygulamada birlik sağlanıncaya kadar fren vazifesi görecek olan bu ön izin müessesinden kimsenin, özellikle savcıların gocunmaması gerektiğini düşünüyorum.
Uzun vade de ise, madde metni bir şekilde değiştirilecektir şüphesiz. Kamuoyunda yaratılan baskı ve dünyanın gözü nerdeyse bu madde üzerindeyken, değişiklik yapılmaması mümkün değil gibi görünüyor bana.
Bütün mesele değişikliğin nasıl olması gerektiği!
Yukarıda tekrar döneceğiz diyerek nokta koyduğumuz bölüme geliyorum. Danimarka bütün AB ülkelerini ve Milletlerini kapsayacak şekilde yapmıştı düzenlemeyi. Çünkü kendisini Avrupa topluluğunun bir üyesi olarak görüyordu. Kişisel önerim milliyet kavramını aşağılamak “suç olarak telakki edilecekse”, bunun bir tek milliyete indirgenmesi hatalı olur. Başka dünya yok ve biz bu dünyanın üyesiyiz, dünyayı oluşturan bütünün parçasıyız diyebiliriz. Altında veya üstünde değiliz dünyanın, önünde veya arkasında da değil, içindeyiz. “Bu bizim dünyamız diyebiliriz.” Bu konuda Avrupalının yasal düzenlemelerine bakıp, onlar da aynısını yapmış deme kolaycılığında kurtularak, “onlara ve tüm dünyaya” işin doğrusunun ve “evrensel normun” ne olduğunu gösterme şansımız var.
Önerim şu;
Madde 301-(1)Her kim dünya ülkelerinden veya milletlerinden birini veya birden fazlasını -kötü niyetli olarak- alenen aşağılarsa...
Ve son fıkra; Yargılama Adalet Bakanlığının iznine tabidir.
Bu şekildeki bir düzenlemenin eski düzenlemeyi de kapsadığı bu kadar açıkken, faydası ne diye soranların sadece düşünmelerini tavsiye ediyorum.
Benden önermesi…