Mesajı Okuyun
Old 06-05-2009, 07:51   #4
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan av_asena
kesin karar olduğu için, yargılamanın iadesi talebinin reddi kararını temyiz edemeyeceğim şeklinde yorumlar almıştım.
Yargılamanın iadesi zaten ancak kesinleşmiş kararlar için mümkündür. HUMK 452.maddesine göre "İadei muhakeme üzerine verilen karar aleyhine iadei muhakeme olunamaz. Bu karar ancak kabili temyizdir.Bu karara karşı kanun yolları açıktır."

Öte yandan "usulsüz tebligat yapılmış olması" yargılamanın iadesi nedeni olabilir mi? Kanun'da yazılı nedenler arasında usulsüz tebligattan söz edilmemekte. Usulsüz tebligat ancak temyiz edilebilir kanısındayım. Bana inanmayacağınızı bildiğimden örnek bir kararı aşağıda sunuyorum.

Saygılarımla

T.C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU

E. 2003/6-169 K. 2003/183 T. 19.3.2003

• YARGILAMANIN YENİLENMESİ DAVASI ( Davacı Süresi İçinde Yararlanabileceği Yola Başvurmadığından Bir Olağanüstü Yasa Yolu Olan Bu Yoldan İstediği Sonucu Elde Etme Olanağının Bulunmaması )

• YARGILAMANIN YENİLENMESİ KOŞULLARI ( Kesinleşmiş Olan Esasa İlişkin Son Kararlara Karşı Başvurulabilecek Bir Yasa Yolu Olması )

• USULSÜZ TEBLİGAT ( Bu Durum Öğrenilir Öğrenilmez Bu Husus Belirtilip Öğrenme Günü Tebliğ Tarihi Kabul Edilmek Suretiyle Bu Tarihten İtibaren Süresi İçinde Temyiz Yoluna Başvurulması )

• MADDİ ALANDA KESİN HÜKÜM ( Bu Hüküm Gücünde Bulunmayan Kararlara Karşı Yargılamanın Yenilenmesi Yoluna Başvurulamaması )

• ÖĞRENME GÜNÜNÜN TEBLİĞ TARİHİ SAYILMASI ( Usulsüz Tebligat Öğrenilir Öğrenilmez Bu Husus Belirtilip Öğrenme Gününün Tebliğ Tarihi Kabul Edilmesi )

1086/m.445

7201/m.28,32,35


ÖZET : Şufa davasının davacısı, mevcut davanın ise davalısı konumunda olan tarafın hükme etkili olabilecek, kendisinden kaynaklanan bir hilenin varlığı kanıtlanamamıştır. Bu durumda davacı tarafından yapılması gereken iş usulsüz tebliğ durumunu öğrenir öğrenmez bu hususu belirtip Tebligat Yasasının 32. maddesi gereğince öğrenme günü tebliğ tarihi kabul edilerek, bu tarihten itibaren süresi içinde temyiz yoluna başvurmak olmalıydı. Ancak davacı süresi içinde yararlanabileceği bu yola da başvurmadığından, bir olağanüstü yasa yolu olan ve ancak yasada sınırlı olarak sayılan durumlarda uygulanabilen yargılamanın yenilenmesi yolu ile istediği sonucun elde edilmesi olanaklı değildir.
DAVA : Taraflar arasındaki "yargılamanın yenilenmesi" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Fatih Asliye 3. Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 14.02.2002 gün ve 2000/892 E- 2002/67 K. sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 30.04.2002 gün ve 2002/2732-2921 sayılı ilamı ile; ( ...Dava yargılamanın iadesi istemine ılişkindir. Mahkemece istemin kabulüne karar verilmış, hüküm davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili, açılıp sonuçlanan şufa davası sırasında şufa davasının davacısı olan tarafın hile ile davalının adresini mahkemeden gizlediğini, yargılama sırasında müvekkiline tebligat yapılmadığını, dava ve karardan kiracıya gönderilen ihtarname ile haberdar olduklarını, ıddia ile yargılamanın iadesini istemiştir.
Davalılar vekili, yargılamanın iadesi talebinin yerinde olmadığını, yapılan tebligatların geçerli olduğunu, talebin reddi gerekliğini savunmuştur.
Kesinleşen şufa davası sırasında davalı N.K.'nın adresi tapudan sorulmuş, tapudan gelen cevapla bildirilen adrese dava dilekçesi ve duruşma günü tebliğe çıkarılmış adreste bulunmaması üzerine emniyet araştırması yapılmış ve sonuç alınamayınca, davalıya ilanen tebligat yapılmıştır. Dinlenen davacı tanıklarından H.T. davalının adresini kasıtlı olarak yanlış gösterilip gösterilmediğini bilmediğini, tanık M.A.Ö. ise 7, 8 ay önce ( ifade tarihi 6/7/2001 ) dir. Davacı Ycrrgıtay Hukuk Genel Kurul ve Daire Kararlarr 1189 dan kiraladığı dava konusu yerde tadilat yaparken burayı satın aldığını söyleyen birisinin gelerek davacının adresini sorduğunu, gelen şahsa davacının tam adresini verdiğini beyan etmiş tanık S.V. ise tanık M.A.Ö.'in beyanlarını teyit etmiştir. Tanık M.A.Ö.'in ifadesinde geçen adres verme olayı şufa davasının kesinleşmesinden sonraki bir tarihe aittir.
Bu durumda davalıların şufa davası sırasında bilerek ve hile ile davacının adresini mahkemeden sakladıkları hususu kanıtlanamadığından HUMK'nun 445/7. maddesinde öngörülen şartlar gerçekleşmemiştir. Yargılamanın iadesi isteminin bu nedenle reddi gerekirken aksi görüşle yazılı şekılde karar verilmesi hatalı olmuştur. Hüküm bu nedenle bozulmalıdır... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle H.U.M.K.nun 2494 sayılı Yasa ile değişik 438/II. fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, daha önce hükme bağlanan şufa davasında hükme etkili hile kullanıldığı iddiasına dayalı yargılamanın yenilenmesi istemine ilişkindir.
Davacı vekili daha önce hükme bağlanıp kesinleşen şufa davasında, şufa davasının davacısınca yanlış adres gösterilmesi nedeniyle usulünce müvekkiline tebligat yapılmadığını, mahkemece adres konusunda yeterli araştırma yapılmadığını, davacının da mahkemeye bu konuda yardımcı olmadığını, müvekkilinin usulünce davada temsil ettirilmediğini gerekçeli karar ilan edilirken yanlış adrese ilan yapıldığını, davacının bunu bilmesine rağmen mahkemeye uğramadığını, esas bakımından ise koşulları oluşmadığından şufa hakkının kullanılmayacağını iddia ederek yargılamanın yenilenmesine, önceki mahkeme hükmünün kaldırılarak şufa davasının reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, dava dilekçesinde bildirilen adrese tebligat yapılamayınca mahkemece adres araştırması yapılıp saptanan adrese tebligat çıkarıldığını, yapılan tebligatın geçerli olduğunu, davacının tasarruf ehliyetini kısıtlayacak bir durumun söz konusu olmadığını, davada usulünce temsil edilmiş olduğunu, hukuken yapılması gereken işlemlerin şufa davasında mahkemece yapıldığını, karşı tarafın adresi meçhul olması nedeniyle Tebligat Yasasının 28. maddesine göre ilan yapıldığını, davanın esası bakımından şufa koşullarının oluştuğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; şufa davasında davacının hasmının adresini mahkemeye yanlış bildirdiği, bu nedenle karşı tarafın davadan haberdar olmadığı ve bu şekilde mahkemenin yanıltılıp ilanen tebligat yapılarak kararın usulsüz olarak kesinleştirildiği anlaşıldığından, yargılamanın yenilenmesi isteminin kabulüne, önceki mahkeme hükmünün iptaline, şufa koşullarının oluşmadığından, davalılar adına tescil edilen 'h payın iptali ile davacı adına tesciline dair kurulan hüküın, Özel Dairece yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmuştur.
Kural olarak, kesin hükme bağlanmış bir davaya yeniden bakılamaz. Bunun en önemli istisnası yargılamanın yenilenmesi yoludur. Yargılamanın yenilenmesi bazı ağır yargılama hatalarında ve yanlışlıklarından dolayı, maddi anlamda kesinleşen hükmün ortadan kaldırılmasını ve daha önce kesin hükme bağlanan bir dava hakkında yeniden yargılama ve inceleme yapılmasını sağlayan olağanüstü bir yasa yoludur. Yargılamanın yenilenmesi, sadece kesinleşmiş olan esasa ilişkin son kararlara karşı başvurulabilecek bir yasa yoludur. Maddi alanda kesin hüküm gücü bulunmayan kararlara karşı ( örneğin çekişmesiz yargıda verilen son kararlar ) yargılamanın yenilenmesi yoluna başvurulamaz.
Yargılamanın yenilenmesi nedenleri sınırlı olarak Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasası'nın 445. maddesinde açıklanmıştır. Buna göre, yeni bir senet veya belgenin ele geçirilmiş olması, hükme esas alınan senedin sahte olduğunun anlaşılması, hükme esas alınan bir ilamın kesin bir hükümle ortadan kalkmış olması, tanığın yalan tanıklıktan mahkum edilmiş olması, bilirkişinin gerçeğe aykırı rapor vermekten mahkum edilmiş olması, karşı tarafın yalan yeminden dolayı mahkum edilmiş olması, karşı tarafın hükme etkili hile kullan mış olması, vekil veya temsilci olmayan kişilerin huzuru ile davaının görülmüş olması, davaya bakması yasak olan hakimin hüküm vermiş olması, bir dava hakkında birbirine aykırı iki hükmün bulunması, alacaklıdan mal kaçırınası amacıyla danışıklı bir biçimde hüküm tesisinin sağlanması ve 23.01.2003 tarih ve 4793 sy. yasa ile yapılan değişiklikle "hükmün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlali suretiyle verildiğinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararı ile tespit edilmiş olması" halleridir.
Bunlardan konu ile ilgili olması bakımından karşı tarafın hükme etkili hile kullanınış olması hali üzerinde durmakta yarar vardır.
Burada sözü edilen hilenin geniş anlamda anlaşılması, hükme etkili olan pek çok eylem ve hareketin hile şeklinde nitelendirilmesi ve olayların gelişimine göre ne gibi hallerin hile oluşturacağının hakim tarafından takdiri gerekir. Hile, gerçekte var olan olayların bilerek gizlenmesi veya sahte olaylara dayanmak suretiyle diğer tarafın iğfal edilmesi ( yanlışa düşürülmesi ) dir. Diğer tarafın esasen var olan bir hatasına gayri meşru bir şekilde dayanma hali, hile ile aynı niteliktedir. Bu anlamda bilerek ve isteyerek hasmın adresinin yanlış bildi rilınesi ve bu biçimde kararın kesinleştirilmesi yoluyla tebligat hilesi yapılması da bu kapsam içinde değerlendirilir. Bu halde yargılamanın yenilenmesini is teme süresi hilenin öğrenildiği tarihten itibaren üç aydır. Burada hilenin bir ceza mahkemesi kararı ile saptanması gerekli değildir. Hile iddiası, yargılamayı yapacak mahkemeye bildirilir ve o mahkemece bakılır.
Burada usulsüz tebligat üzerinde de durmak gerekir. Tebliğin kimlere, hangi koşullarda ve nerelerde yapılacağı, Tebligat Yasası ve Tebligat Tüzüğünde ayrıntılı olarak açıklanmıştır.İşte bu yasal mevzuata aykırı olarak yapılan tebliğler usulsüz tebliğ sayılır. Usulsüz tebliğ halinde tebliğ yapılmamış sayılır ve süreler işlemeye başlamaz. Ancak Tebligat Yasasının 32/l. maddesine göre, tebligat usulüne aykırı olarak yapılmış olsa bile, muhatap tebliği öğrenmiş ise tebliğ geçerli hale gelir. Bu halde muhatabın tebliğ öğrendiğıni beyan ettiği yahut yaptığı bazı işlemler nedeniyle öğrenmiş sayılması gerektiği tarılı, tebliğ tarihi sayılır ( 7201 sayılı yasa m: 32/2 ).
Somut olayda şufa davası davacısı, dava dilekçesinde davalının adresi olarak satış senedindeki alıcı N.K.'nın adresini göstermesi gerekirken, sehven satıcı olan A.B.'ın adresini göstermiş, ilk duruşma tebligatı da bu adrese çıkarılmıştır. Tebliğin yapılamaması üzerine mahkemece Tapu Sicil Müdürlüğüne yazı yazılmış, gelen cevapta alıcı adresi olarak gösterilen A. Cd. No 44. Fatih /İstanbul adresine tebligat çıkartılmış, gelen meşruhata göre muhatabın adresten ayrıldığı ve yeni adresinin bilinmediği anlaşılmıştır. Mahkeme bunun üzerine Emniyet Müdürlüğüne yazı yazarak davalı N.K.'nın adresini araştırmış, yeni adresinin tespit edilememesi üzerine Basın İlan Kurumu aracılığıyla davalının son adresi olarak bildirilen A. Cd. No/44 Fatih/İstanbul adresi gösterilerek ilanen tebliğ yoluna gidilmiştir. Yargılama sonuçlanmış mahkeme şufa davasının kabulüne karar vermiş, ancak mahkemece sehven karar başlığına dava dilekçesinde bildirilen yanlış adres yazılmış, kararın ilanen tebliği sırasında da davalı adresi olarak bu yanlış adres ( O. Cd. No:22 Fındıkzade/istanbul adresi yazılımştır.
Davacı N.K. tapuya verdiği vergi numarasında iş adresinin K. Mah. M. Cd.No:68 Fatih/İstanbul ev adresinin ise S. Cd. M. Sk. No:8 Alibeyköy/ İstanbul olduğunu, iyi bir adres araştırması yapılsa idi bu adreslerin buluabileceğini, kendisine hiçbir tebligatın yapılmadığını kendisinin haberi olmaksızın davanın açılıp, karara bağlandığını bildirmiştir. Öte yandan eldeki yargılamanın yenilenmesi davasını açarken avukata verdiği vekaletnamede ve ayrıca davacı tanıklarının ifadelerinde N. K.'nın adresinin A. Cd. No:40 Fatih/Istanbul olduğu belirtilmektedir. Görüldüğü gibi eldeki davanın davacısı N.K.'nın dört farklı adresi mevcuttur.
Hemen belirtelim ki, davalının adresine tebligat yapılamaması durumunda, davalının adresini, bulunması mümkün olan resmi ve özel kurum ve kuruluşlarda araştırmak mahkemenin görevidir. ( 7201 sy.Yasa m. 28. Tebligat "I'üzüğü m.46 ) Çünkü asıl olan, muhatabın bizzat kendisine tebligat yapılmasıdır. Mahkemece ayrıca emniyet güçleri aracılığıyla da muhatabın adresıni araştırır. Tüm bu araştırmalara rağmen muhatabın adresi saptanamazsa bu durumda son çare olarak ilanen tebligat yapılır. ( Tebligat Tüzüğü m. 46/son )
Mahkemece, şufa davasında bu vecibelerin gereği gibi yerine getirilmediği anlaşılmaktadır. Öte yandan, 7201 sayılı Tebligat Yasasının 3220 sayılı Yasa ile değişik 35. maddesinin son fıkrasına göre; Tapu dairelerinde taraflarca bildirilen adresler bu madde kapsamında değerlendirilir. Ve adres değişikliğinin bildirilmesi gerekir. Adres değişikliğinin bildirilmemesi durumunda, bu maddede açıklanan usulde burada kayıtlı bulunan adrese yapılan tebligat geçerli bir tebligat sayılır. Ancak olayda böyle bir olanak olmasına rağmen mahkemece bu yolun da izlenmediği görülmektedir. Öte yandan Tebligat Yasasının 28. maddesine ve Tebligat Tüzüğünün 47 ve 48. maddesine göre, muhatabın bilinen son adresinin ilanda gösterilmesi gereklidir. Tüm bu hususlarda eksiklikler ve yanlışlıklar bulunmakla birlikte bu hususlar, mahkemece kendiliğiden yapılması gerekli olan ve davacının bir katkısı bulunması gerekli olmayan hususlardır. Bu itibarla şufa davasının davacısı olup eldeki davanın davalısı olan tarafın hükme etkili olabilecek, kendisinden kaynaklanan bir hilenin varlığı kanıtlanamamıştır. Davacı tarafından yapılması gereken iş yukarıda açıklanan usulsüz tebliğ durumunu öğrenir öğrenmez bu hususu belirtip Tebligat Yasasının 32. maddesi gereğince öğrenme günü tebliğ tarihi kabul edilerek, bu tarihten itibaren süresi içinde temyiz yoluna başvurmak olmalıydı. Ancak davacı süresi içinde yararlanabileceği bu yola da başvurmadığından, bir olağanüstü yasa yolu olan ve ancak yasada sınırlı olarak sayılan durumlarda uygulanabilen yargılamanın yenilenmesi yolu ile istediği sonucun elde edilesi olanaklı değildir.
Hal böyle olunca, mahkemece Özel Dairenin bozma kararına uyulmak gerekirkeıı, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Dairenin bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 19.03.2003 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

Kaynak: Kazancı