Mesajı Okuyun
Old 06-01-2009, 12:40   #27
Ali Basyurt

 
Varsayılan

Sayın echokosmos
Ne yazık ki sizin açıklamalarınza katılmam mümkün değildir.
1-Hakim yasada belirtilen takdir hakkını, kendisinin içinde bulunduğu ruh hali,günlük problemlerine, kendi kişisel anlayış ve düşüncelerine dayanılarak kullanılacak bir yetki değildir.
2-Hakim "yargı yetkisinin doruk noktasında bulunan kişidir" Bu nedenle hakim ön yargılarına, senpati ve antipatilerine kapılmadan,duygusal davranışlarına düşmeden,objektif değer ölçülerinden ayrılmadan, kendi dünya görüşünü,değer yargılarını, inancını,kişisel eğilimlerini bir yana bırakarak karar vermek zorundadır. Bu unsurlar hakimlik mesleğinin vazgeçilmeyen meziyetleridir.
3-Cezanın amacı, suçluyu tekrar topluma kazandırmaktır.Ceza suçluyu iyileştirmeli, düzeltmeli ve başkasını suç işlemekten caydırmalıdır. Ceza bir öc alma ya da bir işkence değildir
4-Ünlü Hukukçu GERMANN hakimin takdir hakkı için" Hakimin takdiri ve ceza ölçümü serbestçe at oynatacağı bir meydan değildir" der O halde ceza tayin ve takdirinde yasanın verdiği yetki doğru kullanılmalıdır.
5-Yargıtay Ceza Genel Kurulu 20.11.1981,1/252-395, 06.02.1984, 57253-50,15.10.1990, 1/172-224, 10.02.1992,356-15 tarihli kararlarında hakimin takdir hakkını nasıl ve hangi ölçüler içinde kullanabileceği veya kullanamayacağını açıkça belirtmiştir. Bu takdir hakkı içinde keyfiliği barındıramaz. Bu nedenle takdir hakkının kullanılması veya kullanılmaması konusunda "gösterilen sebeplerin makul ve makbul olması, hukuk kaidelerini zedelemeyecek, kanunların esas maksat ve amacına aykırı düşmeyecek, vicdanları rahatsız etmeyecek bir mahiyet taşıması, hak ve nesafet kurallarına uygun olarak kullanılması gerekir" görüş ve ölçüsünü ortaya koymuştur.
5-Keyfilik, hukukun içinde barınamaz. Keyfilik kimden gelirse gelsin hukukun ihlali anlamını taşır.
6-Hakimin takdir yetkisi, yargıtayın denetimine tabidir. Belirtilen esas krıterlere uyulmamaışsa bu kararın bozulma nedeni sayılmaktadır.
7-Hakim, tarafsız, kişisel kapris ve duygularından arınmış,toplumun bozulan düzenin tesisi için yapılması gerekli olan ve olmayan dvaranışları açık bir biçimde sergileyen, güven duyulan,kızgınlığını dile getirmeyen, kendi problemlerini kararına yansıtmayan, zaaflarından korunan, taraflara karşı her zaman aynı mesafede kalmayı başaran, kişi suçlu olsa bile horlamayan, küçük düşürmeyen,savunmanın kutsallığına inanan, nezaket kurallarına önem veren meziyetleri taşımaktadır
Bu nedenle günlük yaşantısı içindeki problemleri nedeniyle yanlış yapma hakkı olamaz. Bu anlayışın kabulü bir bakıma hakime olan güvenin kaybına neden olur. Hakime tanınan takdir hakkı, kişiliğine değil bir bakıma sanığa da tanan bir haktır. Çünkü sanık hakimden bu yetkinin lehine kullanılmasını isteme hakkına sahiptir.Saygılarımla