Mesajı Okuyun
Old 23-06-2007, 00:24   #2
mehmet sirn

 
Varsayılan

Böyle bir konu açıldığı için öncelikle teşekkür ediyorum. Avukatların ceza yargılamasında ne kadar etkin olabildikleri konusu mesleğe başladığımdan beri kafamı kurcalayan bir konuydu. Mahkeme çoğu zaman avukatların sadece kalıplaşmış bir kaç cümle haricinde söyleyebilecekleri birşeyleri olmadığını düşünmektedir. Örneğin, "eksik hususlar giderilsin", "aleyhimize olan hususları kabul etmiyoruz", "sanığın tutuklu kaldığı sürenin gözönünde bulundurularak tahliyesini talep ediyoruz" şeklinde kalıplaşmış savunma cümleleri yerine mahkemeye yön verecek, hakimi yeni hususları araştırmaya yöneltecek şekilde savunma yapmamız gerekiyor.

CMK ücretlerimizin ödenmemesi ya da geç ödenmesi elbette çok önemli bir problem, ancak müdafisi olduğumuz kişinin özgürlüğünün kısıtlanmasından daha önemli olmaması gerekir.
Saygılar...





Alıntı:
Mahkeme önünde temsil, sanığa tanınmış savunma hakkının en önemli unsurlarından biridir. Bu konu özellikle duruşmalı yargılama yapılması sonucunu doğurmaktadır. Mahkeme önünde temsil, kamu davasının açılması kararı ile başlayıp, duruşma hazırlığı ve duruşma evresini içine alan, adına son soruşturma da denilen yargılamanın kesin hükümle sonuçlanmasına kadar sürer.

Sanığın kim tarafından temsil edilebileceği, sanığın temsilini üstlenen avukatın, hak ve yükümlülüklerinin neler olduğu temsil hakkının sınırları Anayasa ve CMUK dahil ilgili usul yasalarında düzenlenmiştir. Ancak sorun daha çok uygulamada bu hakkın etkin olarak kullanılması noktasında toplanmaktadır.

Ben konuya giriş olması açısından, ceza yargılamasında avukatın rolü üzerine bazı tespitler yapmak ve önerilerde bulunmak istiyorum. Bu amaçla çalışmamı hazırlanırken birçok meslektaşımla ceza yargılamasında avukatın rolü üzerine görüş alışverişinde bulundum. Yaptığım tespitleri şöyle özetleyebilirim: Ceza avukatlarının temel problemlerinin başında, duruşmalarda sanığı temsil ederken, yargılama sürecine etkili bir biçimde müdahale edememeleri gelmektedir. Bunun yasadan ve adli pratikten kaynaklanan pek çok sebebi bulunmaktadır. Avukatların özgüvenlerinin yetersizliği de bu sebeplerden birini oluşturmaktadır. Ceza yargılaması hukukunda savunma ve temsil güvencelere bağlanmış bir anayasal hak olmasına rağmen, adli pratiğin savunmanın etkisini ve rolünü değiştirdiğini görmekteyiz. Bizler gibi uygulayıcı olan yargıç ve savcılar da, savunma hakkının içeriği üzerine yeterince düşünmemekte ve önemsememektedirler. Bunun sonucu olarak yargılamada temsil zaman zaman sadece usul hükümlerinin uygulanması bakımından bir formalite olarak yerine getirilmektedir. Bu durum bazen duruşmada yargıcın, sürati sağlamak amacıyla sanık müdafiine söz vermeden, onun ağzından bazı talepleri zapta geçirtmesine kadar varabilmektedir. Sistem bu şekilde savunmayı dışlayan bir mantık üzerine oturtulmaktadır. Bu durumda özellikle DGM ve Ağır Ceza Mahkemelerinin kapsamına giren suçlara ilişkin davalarda avukatlar kendilerini duruşma salonunda işlevsiz hissetmektedir. Böyle bir süreçte avukatlar da duruşmaları yeterince önemsememekte, yargılama sürecine etkili olamayacağının inancıyla gerekli özeni göstermemektedir.

Avukat mahkeme önünde temsil görevini yerine getirirken, öncelikle psikolojik olarak savunma hakkını özümsemeli ve kendisinin yargılama sürecinde etkili olacağına inanmalıdır. Öte yandan temsilin ve savunmanın etkili olarak yapılabilmesi için avukatın ulusal ve uluslararası hukuk mevzuatına ve içtihatlara vakıf olması, doktrini takip edebilmesi, bilgilerini sürekli yenileyebilmesi gerekmektedir. Bu alandaki bilgisi ve bunu kullanma becerisi avukatın ve savunmanın rolünü ve yargılama sürecindeki etkisini güçlendirecektir. Ulusal veya uluslararası yargı organları önünde ileri süreceği tezler ve bu tezlerin kabul edilmesi ile oluşacak içtihatlar aracılığı ile sadece müvekkilinin haklarının korunmasını değil, aynı zamanda hukukun gelişmesini sağlamış olacaktır.

O halde avukatın müdafilik görevine başladığı anda suç isnadını ve dosyayı dikkatli bir biçimde incelemesi, ceza usul hükümleri ile insan hakları standartlarına aykırılık bulunup bulunmadığını sınaması ve aykırılıkları ulusal makamlar önünde ileri sürerek giderilmesini ya da tazminini sağlamaya çalışması gerekmektedir. Avukat yargılama boyunca, iç hukuk hükümleri ve ulusal mahkeme kararları ile AİHM içtihatlarından yararlanarak dava mahkemesi önünde sanık lehine tartışma açılmasını sağlamalıdır.