Mesajı Okuyun
Old 11-04-2018, 18:21   #106
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
8. HUKUK DAİRESİ
E. 2016/1999
K. 2017/3538
T. 14.3.2017
• EDİNİLMİŞ MAL (Artık Değere Katılma Alacağı İstemi - Davalı Eşin Tasfiyeye Konu Adına Satın Alınan Taşınmazın ve Hesabına Yatırılan Paranın Kişisel Malı Olduğunu Kanıtlayamadığı/Tasfiyeye Konu Taşınmaz ve Paranın T.M.K.'nun 219. Md. Uyarınca Edinilmiş Mal Olduğunun Kabulüyle Davacının Artık Değere Katılma Alacağının Bulunduğunun Kabulü Gerektiği)

• ARTIK DEĞER (Mal Rejiminin Sona Erdiği Sırada Mevcut Olan Malların Bu Tarihteki Durumlarına Göre Ancak Tasfiye Tarihindeki Sürüm "Rayiç" Değerlerinin Esas Alınacağı - Yargıtay Uygulamalarına Göre Tasfiye Tarihi Karar Tarihi Olduğu/Değer Tespiti Belirleme ve Hesaplamaların Yapılabilmesi İçin Gerek Görülürse Bilirkişi Raporu Alınacağı)

• İSPAT YÜKÜ (Artık Değere Katılma Alacağı İstemi - Davalı Eşin Tasfiyeye Konu Adına Satın Alınan Taşınmazın ve Hesabına Yatırılan Paranın Kişisel Malı Olduğunu Kanıtlayamadığı/Tasfiyeye Konu Taşınmaz ve Paranın Edinilmiş Mal Olduğunun Kabulüyle Davacının Artık Değere Katılma Alacağının Bulunduğunun Gözetileceği)

6100/m.33
6098/m.285
4721/m.219,222/ son,229,230

ÖZET : Dava; artık değere katılma alacağı istemine ilişkindir. Somut olayda, dosya kapsamından TMK'nun 222/ son.maddesine göre davalı eş, tasfiyeye konu adına satın alınan taşınmazın ve hesabına yatırılan paranın kişisel malı olduğunu kanıtlayamamıştır. Tasfiyeye konu taşınmaz ve paranın TMK'nun 219. maddesi uyarınca edinilmiş mal olduğunun kabulüyle davacının artık değere katılma alacağının bulunduğunun kabulü gerekir. Artık değere katılma alacak miktarı hesaplanırken, mal rejiminin sona erdiği sırada mevcut olan malların, bu tarihteki durumlarına göre, ancak tasfiye tarihindeki sürüm(rayiç) değerleri esas alınır. Yargıtay uygulamalarına göre, tasfiye tarihi karar tarihidir. Değer tespiti, belirleme ve hesaplamaların yapılabilmesi için gerek görülürse konusunun uzmanı bilirkişi veya bilirkişilerden de yardım alınmalıdır.

DAVA : Taraflar arasında görülen ve yukarda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kısmen kabulüne ve kısmen reddine karar verilmiş olup, hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtay'ca incelenmesi davacı-karşı davalı ... vekili, duruşmasız olarak davalı-karşı davacı ... vekili taraflarından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 14.03.2017 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden davacı-karşı davalı ... bizzat ve vekili ve karşı taraftan davalı vekili geldiler. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanların sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek; dosya incelendi, gereği düşünüldü:

KARAR : Davacı-davalı ... vekili, evlilik birliği içinde davalı kadın hesabına para yatırıldığını ve yine davalı adına bir adet mesken satın alındığını belirterek bu malların edinilmiş mallara katılma rejimi hükümlerine göre paylaştırılmasını, fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla dubleks mesken niteliğinde 112 numaralı bağımsız bölüm için 150.000,00 TL, yine evlilik birliği içinde edinilmiş mal olan 95.000,00 TL paranın işlemiş olduğu faiz getiriside gözetilerek 52.500,00 TL alacağın faizleriyle birlikte tahsilini istemiştir. Karşı dava yönünden iddiaların tamamen gerçek dışı olduğunu ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

Davalı-davacı ... vekili, karşı dava dilekçesinde, evlilik birliği içinde karşı davalı adına alınan bir adet araç, aldığı kıdem tazmınatı ve elde ettiği kira geliri ile asıl davaya konu taşınmazla aynı yerde karşı davalı tarafından parası ödenerek ancak mal kaçırmak amacıyla aynı adı taşıyan babası almış gibi gösterilerek satın alınan bir adet taşınmaz bulunduğunu belirtmek suretiyle fazlaya dair haklarını saklı tutarak tasfiye ve katılma alacağının faiziyle birlikte tahsilini talep etmiş, harca esas değer 15.000,00 TL olarak bildirilmiştir. Asıl dava yönünden, davaya konu edilen mesken ve paranın edinilmiş mal olmadığını, 2005 yılında tarafların ayrı yaşamalarına dair mahkemeden karar alınıp davalı ayrı yaşamaya başladıktan sonra, kendisine tekrar şans verilmesi isteyen davacı eşin samimiyetini ve af dileğini ispat edebilmek için davalıya bir ev alacağını, adına hesap açarak para yatıracağını söylediğini, davalının oğlunun küçük olması ve babasıyla birlikte büyümesinin doğru olacağını düşünüp bunu kabul ederek tarafların birlikte yaşamaya başladıklarını, bu sebeple taşınmaz ve paranın davacı tarafından davalıya yapılan bağış olduğunu ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, asıl dava yönünden tarafların ve vekillerinin duruşmada alınan beyanlarına, nüfus kayıtlarına ve tüm dosya içeriğine göre; davacı ...'in karşı davacı ...'a davaya konu taşınmazı ve banka hesabına yatırdığı paranın barışma hediyesi olup, bağış niteliğinde olduğu anlaşıldığından açmış olduğu davasının reddine, karşı dava yönünden 01/06/2015 tarihindeki bilirkişi raporunda ayrıntılı değinildiği üzere; davanın kısmen kabulüyle araç sebebiyle karşı davacı ...'un 14.425,00 TL katılma alacağının karar tarihinden itibaren faiziyle birlikte karşı davalıdan tahsiline fazlaya dair talebin reddine karar verilmiştir. Hüküm, süresi içerisinde her iki taraf vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1-) Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına ve mevcut deliller mahkemece takdir edilerek karar verildiğine, takdirde bir isabetsizlik bulunmadığına göre, davalı-davacı ... vekilinin tüm ve davacı-davalı ... vekilinin aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

2-)Davacı-davalı ... vekilinin asıl dava yönünden temyiz itirazlarına gelince,

Maddi olayları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelendirme yapmak ve uygulanacak kanun maddelerini belirlemek hakime aittir (6100 Sayılı HMK 33. m). İddianın ileri sürülüş şekline göre dava, artık değere katılma alacağı istemine ilişkindir.

Bağış 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 285 vd.maddelerinde düzenlenmiştir. TBK'nun 285.maddesine göre bağış (hibe), bağışlayanın sağlararası sonuç doğurmak üzere, malvarlığından bağışlanana karşılıksız olarak kazandırma yapması olarak tanımlanmıştır. Öğretide ise, bağışlayanın bir karşılık (ivaz) almaksızın, bağışlananın malvarlığında bir artış sağlamak, zenginleştirmek amacıyla malvarlığından belirli değerleri ona vermesi olarak tarif edilmiştir (Aydoğdu, Murat/Kahveci, Nalan: Türk Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, İzmir 2013, s.344, Yavuz,Cevdet: Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler, 6.B, İstanbul 2002, s.222). Her somut olayın özelliklerine göre, bağış iradesi açıkça ortaya konulabileceği gibi gizli (örtülü) şekilde de yapılabilir. Bu nedenledir ki, bir kısım kazandırmalar, bağışa benzese de kazandırmanın salt bağışlama amacıyla yapılmaması sebebiyle bağışlama olarak nitelendirilemez. Devredene ağır yükümlülük getiren kazandırmanın bağış olarak değerlendirilmesi için, bağış amacını taşıyan davranış ve iradenin duraksamaya yer vermeyecek şekilde olması gerekir.

Genel olarak, bağışlamanın yukarda açıklanan öğeleri gözetildiğinde, bir eşin diğer eşe ait bir malvarlığına yaptığı her katkının ya da kazandırmanın bağışlama olmayacağı kabul edilmektedir (Gümüş, M.Alper: 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu'na göre Borçlar Hukuku Özel Hükümler, C.1, 3.B, İstanbul 2013, s.205; Zeytin, Zafer: Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi ve Tasfiyesi, 2.B, Ankara 2008, s.144).

Eşler arasında dayanışma, güven ve sadakat esastır. Aile üyelerinin birlikte yararlanmaları ya da geleceğe yönelik yatırım yapmak amacıyla birlikte malvarlığı edinmeleri, eşlerden birinin sebepsiz zenginleşmesiyle sonuçlanmamalıdır.

Davacı ve davalı eş, resmi satış gösterilen işlemin gerçekte satış olmadığını ve kavga etmiş eşlerin barışması, evi terk edenin dönmesi, boşanma davası açanın davadan vazgeçmesi, işlerinin yoğunluğu, zamanın sıkışıklığı, işlerin daha kolay yürümesi, ayrı şehirlerde yaşanılması, ticari kaygıların bulunması vs. saiklerle yapıldığı tarafların kabulünde olsa dahi, yani satışın gerçek olmadığını kabul etseler dahi, bu devir bağış olarak değerlendirilmemelidir. Çünkü, açıklanan nedenler yukarda da açıklandığı gibi eşlerin ahlaki görevi yerine getirmesi, ailenin huzuru ve uyumu ya da karşılıklı güvene dayanarak yapılmıştır. Bağış iradesi bulunmamaktadır. Bağış olarak değerlendirilmemelidir. Gerçekte satış olmadığını kabul etmeleri demek, bağışı kabul etmek anlamına gelmemektedir.

Somut olayda, dosya kapsamından TMK'nun 222/ son.maddesine göre davalı eş, tasfiyeye konu adına satın alınan taşınmazın ve hesabına yatırılan paranın kişisel malı olduğunu kanıtlayamamıştır. Tasfiyeye konu taşınmaz ve paranın TMK'nun 219. maddesi uyarınca edinilmiş mal olduğunun kabulüyle davacının artık değere katılma alacağının bulunduğunun kabulü gerekir.

Mal rejiminin devamı süresince, bir eşin sahip olduğu edinilmiş malda, diğer eşin artık değerin yarısı oranında katılma alacak hakkı vardır. Artık değere katılma alacağı; eklenecek değerlerden (TMK 229.m) ve denkleştirmeden (TMK 230.m) elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere, eşin edinilmiş mallarının (TMK 219.m) toplam değerinden, bu mallara dair borçlar çıktıktan sonra kalan artık değerin (TMK 231.m) yarısı üzerindeki diğer eşin alacak hakkıdır (TMK 236/1.m). Katılma alacağı Yasa'dan kaynaklanan bir hak olup, bu hakkı talep eden eşin gelirinin olmasına veya söz konusu mal varlığının edinilmesine, iyileştirilmesine ya da korunmasına katkıda bulunulmasına gerek yoktur.

Artık değere katılma alacak miktarı hesaplanırken, mal rejiminin sona erdiği sırada mevcut olan malların, bu tarihteki durumlarına göre, ancak tasfiye tarihindeki sürüm(rayiç) değerleri esas alınır (TMK 227/1, 228/1, 232 ve 235/1. m). Yargıtay uygulamalarına göre, tasfiye tarihi karar tarihidir. Değer tespiti, belirleme ve hesaplamaların yapılabilmesi için gerek görülürse konusunun uzmanı bilirkişi veya bilirkişilerden de yardım alınmalıdır.


Mahkemece, asıl dava yönünden tüm taraf delilleri birlikte değerlendirilerek, yukarda belirtilen ilkeler nazara alınarak ve talep miktarı da gözetilerek sonucuna göre işin esasına dair bir karar verilmesi gerekirken bağış sebebiyle yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olması doğru olmamıştır.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarda (2) numaralı bentte gösterilen sebeplerle davacı-davalı ... vekilinin yazılı temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulüyle hükmün 6100 Sayılı HMK'nun Geçici 3. maddesi yollaması ile HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, davalı-davacı ... vekilinin tüm ve davacı-davalı ... vekilinin diğer temyiz itirazlarının yukarda (1). bentte gösterilen sebeple reddine, taraflarca HUMK'nun 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine,

Yargıtay duruşmasının yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uyarınca 1.480,00 TL Avukatlık Ücreti'nin davalı-karşı davacı ...'dan alınarak Yargıtay duruşmasında avukat marifetiyle temsil olunan davacı-karşı davalı ...'a verilmesine, peşin harcın temyiz eden davacı-karşı davalıya iadesine ve 256,00 TL peşin harcın da onama harcına mahsubu ile kalan 768,65 TL'nin temyiz eden davalı-karşı davacıdan alınmasına, 14.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Kazancı