Mesajı Okuyun
Old 18-05-2006, 19:24   #8
galip uğur

 
Varsayılan Aİle Konutu Konusunda İŞler Çok KariŞti

Aile konutu konusundaki tartışmaya katıldığımda, Yargıtay'da karar düzeltme aşamasında bir dava bulunmaktaydı. Bu davanın özelliği, bir yanda boşanma davası sürerken, başka bir kentte 8 yıldır ayrı yaşamını sürdürmekte olan (eş) boşanma davası daha açılmamışken konutuna yasal yollardan davet ettiği (eş)inin bu daveti kabul etmemesi ve boşanma davası açması sonucunda söz konusu konutu Ağustos 2002 tarihinde dolar hesabıyla satmıştır. Bu satışı öğrenen eş de, aile konutu iddiasıyla bir dava daha açmış, konutun üzerine tedbir koydurarak, satışın iptalini istemiştir. (As.Hk.M)
Aile Mahkemelerinin kurulmasıyla, dosyanın intikali yapılmış, Aile Mahkemesi, taleplerin çok yönlü oluşu nedeniyle davayı red etmiştir. Bu karar davacı tarafından Yargıtay'a gönderilmiş, Yargıtay tarafından bu tür davalara Aile Mahkemelerinin yetkili olduğuna karar verilmiştir.(Emsal Karar Yargıtay'ın sitesinde vardır, tamamiyle yetkili mahkemenin saptanması konusundadır.)
Söz konusu davada bu aşamaya kadar bir sorun yoktur. Kararlar doğru ve yerindedir.
Ancak; Yargıtay, emsal kararlarda olduğu gibi davaya bakmaya Aile Mahkemesinin yetkili olduğu konusunda karar vermekle yetinip, "Söz konusu konut aile konutu olduğuna göre" dememiş olsaydı. Zira; tüm emsal kararlarda, "Aile Konutu" kavramının "tartışmasız olması geretiği" konusu üzerinde önemle durulmakta, söz konusu davada ise; önüne gelen dosya, reddedilmiş bir dava dosyası olmasına rağmen, kendini yerel mahkeme yerine koyar gibi hüküm tesis etmekte, bu yolla da yerel mahkemenin kararlarını yönlendirmektedir.
Bu süreç içinde, boşanma davası da "boşanma" kararıyla sonuçlanmış olmasına rağmen, Aile konutu davasının konusuz kalması gerekirken, yerel mahkeme Yargıtay'ın vermiş olduğu "konut aile konutudur" mutalasına takılarak konutun "Aile Konutu" olduğuna ve yapılmış olan satışın iptaline karar vermiştir.
Yerel mahkemenin verdiği karar hatalıdır. Ancak hata anlatılanla sınırlı değildir. Bir önemli hata da, satışın Markla yapıldığı konusundaki yanlış tespittedir. Tanıkların ifadeleri satışın dolar hesabıyla yapıldığı yönünde iken, satışın mark hesabıyla yapıldığı, dahası 2002 yılı başında Markın tedavülden kalktığı gerçeğine rağmen, hayali mark değerleriyle satış bedelinin yarı yarıya aşağı çeklidiği de ayrı bir gerçektir.
Bu sonuç doğrultusunda, önce Yargıtay incelemesine gidilmiş, yerel mahkemenin kararının onanması sonucunda, haklı olarak karar düzeltmesi talebinde bulunulmuştur.
İşte bu noktada, Yargıtay'dan RED kararı çıkmıştır.
Şimdi: Bu noktada davacı davayı kazanmıştır. Ama dava ona ne kazandırmıştır?
Ben bu sorunun cevabını bulamadım. Lütfen bu konuda bilgisi olanlar bunu bana öğretsin.
Daha bitmedi. Bundan sonrası konusunda hiçbir yorum yapmadan, Yargıtay'ın karar ilamından aynen alıyorum:
"Temyiz ilamında yer alan açıklamalara göre Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 440. maddesinde sayılan sebeplerden hiçbirisine uygun olmayan karar düzeltme isteğinin REDDİNE ve aynı Kanununu değişik 442. Maddesi ile 5237 Sayılı Türk Ceza kanunun 52. maddesi gereğince taktiren 130 YTL para cezasının, harçlar kanunu uyarınca 25.10 YTL. ilam harcının karar düzeltme isteyene yüklenmesine, peşin harcın
mahsubuna oybirliğiyle karar verildi. 27.04.2006 (Prş)"

Bu aşamada bir de HUMK bakalım, 440 ve 442. Maddeleri ne diyor? YORUMSUZ
(Mülga: 26/9/2004 – 5236/20 md.)

MADDE 20.- Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 45 inci maddesinin son fıkrası,
440 ilâ 444 üncü maddeleri ile 449 uncu maddesinde yer alan "443 üncü madde mucibince" ibaresi yürürlükten kaldırılmıştır.
MADDE 22.- Bu Kanun 1 Nisan 2005 tarihinde yürürlüğe girer.

İlgilenenler için tüm dosyayı açabilirim. Yalnız lütfen bu konuda birşeyler bilenler bana anlatsın.
Saygılarımla