Mesajı Okuyun
Old 17-04-2006, 22:52   #4
Av. Bülent Sabri Akpunar

 
Kitap

Sayın Narın,


Vade farkının başlangıcı vade tarihidir ve ayrıca karşı tarafın temerrüte düşürülmesine gerek yoktur.(HGK, 1999/950 K. 19-33 E. 17.11.1999 T.) Fakat taraflardan birinin diğerinden vade farkı talep edebilmesi için bunun sözleşmeden veya tarafların arasındaki teamülden doğması gerekmektedir.Aksi halde vade farkı istenemez.Bu anlamda vade farkı konusundaki red gerekçesi bana göre doğrudur.

Alıntı:
....gecikmelerden doğan vade farkı veya geç ödemelerin vadesinden doğan fark olarak 2001 yılında bir alacak davasını Asl.Huk.Mahk'de açtık....

Siz dava dilekçenizde "vade farkı" "vadeden doğan fark" ibaresini kullanmış olsanız dahi hakimin taraflar maddi vakıaya ne isim verirse versin nitelemeyi kendisinin yapması ve kanunu resen uygulaması icap eder.Bu anlamda hakim, vade farkı ihtimalini de düşünerek yargılama yapmış ve olayda vade farkının uygulanabilir olmadığına karar vermiş. Aynı zamanda bahsi geçen alacağı temerrüt faizi olarak da düşünmüş ama temerrüt faizinin istenebilmesi için de karşı tarafın usulüne uygun olarak temerrüte düşürülmesini aramış.

Karar kanımca gerekçesi açısından yanlış sonuç açısından doğrudur.Zira BK 101 gereğince borcun ifa edileceği gün müttefikan tayin edilmiş ise günün sonu ile borçlu mütemerrit olur" .Sözleşmede vade günleri belirlenmiştir.Yine TTK m. 10 gereği "Ticari bir borcun faizi vadenin sonundan itibaren işler" . Gecikme vakıası da saptanmış.Buna göre reeskont faizi oranında temerrüt faizi talep edilebilirdi.
Velakin BK 113/2 gereğince daha önce işlemiş faizler hakkında çekince belirtilmemişse (veya durum icabından bu doğmazsa) bu meblağlar daha sonra istenemez.Siz de ihtirazi kayıtsız olarak kısmi ödemeleri talep ettiğinizden faiz isteme hakkınız düşmüştür diye düşünüyorum.

Bunun dışında eğer normal olarak alınması gereken bedel (asıl alacak dediğiniz) alınamamışsa bu ayrı bir konudur ve zaten açtığınız davalarda da bu mıktarın alındığını belirtiyorsunuz.

Saygılar