Mesajı Okuyun
Old 15-04-2006, 15:27   #1
Ramazan NARİN

 
Rahatsiz SÖzleŞmeden DoĞan Gecİkme Faİzİ

Hukukçu olmayanların,terimlerde yanlışlık ve usul hataları yapabildiklerini kabul ederek, (gecikme faizi,vade farkı v.s terimleri karıştırmış olabiliriz...) yaşadığım bir davanın gelişimini ve sonucunu özetleyerek,hukukçu arkadaşlarımızın katkısını rica etmek için bu soru formunu açtım.

Şirketimiz bir Fabrika-A.Ş ile,1999-2000 yıllarına şamil bir sözleşme ile, fabrikanın gemi, depo, liman tahmil-tahliye hizmetlerini makinalı-makinasız yaptı. Sözleşmede fatura keseceğimiz günler PZT-ÇARŞ-CUMA olarak belirlenmişti. Ödemeler kısmında da, Fabrika tarafından kabul edilen faturaların bedellerinin şirketimiz banka hesabına virman yoluyla, BİR TAM GÜN SONRA ödeneceği yazılıydı.

Fabrika, bu ödeme günlerine riayet etmedi. Total olarak her hafta içinde, bir miktar kısmi ödemeler gönderdi. Tabi, biz kısmi ödemeleri alırken bir İHTİRAZİ KAYIT koymadık. Koyamazdık. Çünkü, bankalardan hesaptan-hesaba virman olarak yapılan ödeme şeklinde eğer ihtirazi kayıt koyar isek, parayı almamamız gerekiyordu.Kısmi gelen ödemeleri almama lüksümüz yoktu.Haftada 3-4 fatura kesip, her faturayı ve miktarını tek tek asıl alacak sayıp, gelen ödemelerin miktarına zamanına itiraz etme şansımız yoktu. Bunu yapmamız herşeyden önce hayatın olağan akışlarına ve tivari teamüllere ters düşerdi. Çünkü bazen 300' lere yaklaşan bir insan gücü ile çalışıyorduk ve bu insanlara hergün ödeme yapmak durumundaydık. İşçi v.s. ödemelerini aksatmamız,işi aksatmamıza yol açacak ve sözleşmede bu defa karşımıza ceza-i müeyyideler çıkacaktı.Ayrıca böyle yapmayı ticari ahlaka da uygun bulmadık.

2001 yılının ŞUBAT ayında işi bıraktık. Ardından İKİ adet noter ihtarı çekerek, sözleşmede bağıtlanan işbu ödeme maddesine göre gecikmeler olduğunu ve gecikme farklarını istedik. Her ödeme miktarının ne kadar gün geciktiğini tek tek hesaplayarak borç-takip raporu ile ortaya koyduk.

1999-2000 yıllarına ait, gecikmelerden doğan vade farkı veya geç ödemelerin vadesinden doğan fark olarak 2001 yılında bir alacak davasını Asl.Huk.Mahk'de açtık.Dava, mahkeme tarafından "Dava,mahiyeti itibariyle taraflar arasındaki sözleşme gereğince,yapılan işlerin bedelinin geç ödenmesinden dolayı,gecikmesine süresine aylık %10 oranında faiz(gecikme farkı) talebinden ibarettir." diye tanımlanmıştır.

Kararın Gerekçesinde de: "Taraflar arasındaki sözleşmenin 6.maddesi gereğince belirtilen ödeme şekillerine göre yapılan ödemelerin; GECİKTİĞİ AÇIK OLMAKLA BİRLİKTE; alacağın muaccel olması, gecikme faizi (vade farkı) istenebilmesi için yeterli bulunmayıp, B.K. 101. maddesi gereğince, temerrüde düşürülmesi gerekmektedir. Davalı şirket temerrüde düşürülmemiş bulunup, davacı tarafın dayandığı ihtarname de, asıl alacağın ödenmesinden sonra gönderilmiş bir ihtarnamedir. Davalı şirket temerrüde düşürülmediği gibi, taraflar arasındaki sözleşmede vade farkı ödebileceğine ilişkin bir hüküm de yoktur." denilerek davam red edilmiştir.

Sözleşmede fabrikanın kendi alacağı ceza-i şartlar için aylık %10 oranı yazılmış ve pek tabii olarak, şirketimizin alacağı- olabilececeğı hesap edilmeyerek (varsayılmayarak) bu konuda bir oran yazılmamıştır. Yazılmamış olmasından dolayı davamın reddinde hukuki isabet görmüyorum. Çünkü, sözleşmede bir tarafa tanınan medeni bir hak, diğer tarafa da kendiliğinden tanınmış olacaktır diye düşünmekteydik. Bu karar isabetli ise çok yazık. Fakat ben, fabrikanın kendi alacaklarında uyguladığı faiz oranının, aynen tarafımızı da bağladığı veya bağlaması gerektiği düşüncesindeyim.(tabi,bu da benim düşüncem. Yüce HUKUK böyle düşünmeyebiliyor.!)

Ayrıca temerrüd konusunda, fabrikanın kabul ettiği faturaların kendisi zaten temerrüt oluşturmuş veya oluşturması gerekir diye düşünüyordum.Ticari anlamda istihkak-hakediş olarak kesilen kabul edilmiş faturaların TEMERRÜT oluşturduğuna dair YARGITAY kararları okumuştum ve bunları da sunmuştum. Temerrüt için ayrıca bir şey yapmamıza gerek yoktur sanıyordum.(Hukukta emsallerin örnek alınabileceğini zannedederek...)

Ayrıca; İşten ayrıldıktan sonra çektiğimiz İhtarnamede bir temerrüttür. Davada bir temerrüttür.Ayrıca, fabrikanın cari hesap tablosu ile,bizim borç takip raporumuzdaki geç ödemeleri belirleyen tüm ödeme miktarları ve adetleri konusunda bir muarazaa yoktur. Bankalar ekstrelerine bir itiraz olmamıştır. Fakat, mahkemeler TEMERRÜT olmadığını, böylesi bir alacak talebinde bulunabileceğimizi öncelikle kabul etmediklerinden davalar tarafımızdan kaybedilmiştir.

Asıl alacak konusuna gelince; aynı fabrika ile aynı 1999-2000 yıllarına isabet eden faturalı-faturasız alacaklarımıza dair davalarımız halen derdest olup,asıl alacak ödenmemiştir.Burada asıl alacak konusu da tartışmalıdır. Bir sözleşme döneminde kesilen-kestirilmeyen faturaların hepsi, hakedişe dair yapılan iş bedellerinin hepsinin toplam olarak ASIL ALACAK diye düşünülmesi gerekmektedir. Yoksa; her hafta kesilen 3-4 faturayı ayrı ayrı ASIL ALACAK diye tarif edersek, işin içinden çıkamayız diye düşünüyorum. Öyle ya; her fatura tutarı için, ertesi gün banka hesabımızda bu tutarın kuruşu kuruşuna hesabımıza yatmadığını gördüğümüzde hemen İHTİRAZİ KAYIT KOYACAĞIZ, İHTARNAME ÇEKECEĞİZ, PARAYI BLOKE EDECEĞİZ,DAVA AÇACAĞIZ!!!!! Böylesi bir ticari mantalite ve uygulama kabul edilemez olduğu kadar öngörülemez de.

Hatta noter ihtarından sonra yaptığımız bir icra takibi ile, 12 FATURAMIZA İSABET EDEN miktar için,bu miktar asıl alacak sayılsa idi, asıl alacaklarımızın bir kısmı icraen tahsil edilmiştir.Daha sonradan kazandığımız 3 dava vardır.Ve bu davaların bedelinin ikisi tarafımıza intikal etmiş üçüncüsüde tehiri icra olduğundan icra dairesinde yatmaktadır.Yani 4 parti tahsil ettiklerimiz ASIL ALACAK konusu içindeki, sözleşmeye dair hakedişlerimize dair alacaklarımızdır. Ayrıca asıl alacaklara dönük halen İKİ ciddi davamız (4.Bilirkişiler nezdinde) yaklaşık 1,5 milyon YTL tutarlı olarak devam etmektedir.

Bu arzettiğim yerel mahkeme kararı Yargıtay ca; 'ÖDEMELERİN GECİKTİĞİ AÇIK OLMAKLA BİRLİKTE; DAVACININ İSTEMİNİN İFADE EDİLDİĞİ ÜZERE VADE FARKINA YÖNELİK OLDUĞUNUN ANLAŞILMASINA GÖRE..." denilerek onanmıştır.

Yani VADE FARKI! diye tabir edilen hukuki terimi istemeyeceğimiz kabul edilmiştir.
***
ANCAK ; BİZ DE HAKLI OLDUĞUMUZA İNANDIĞIMIZDAN; Bu defa;
Sadece 1999 yılına ait, GEÇ ÖDEMELERDEN DOĞAN gecikme faizlerini bir ilamsız takip ile icraya koyduk.

İcrayı o zamanki 153 ödeme emri ile İFLAS YOLU TAKİPLE yaptık. Borçlu itiraz etti. İtirazın iptal davasını açtık.

Davanın içeriğinde İFLAS olduğu için, yerel mahkeme bir süre sonra, fabrikanın genel müdürlüğünün İST'da BULUNMASINDAN DOLAYI, görevsizlik kararı vererek, İstanbulda bir Asliye Ticaret Mahkemesine gönderdi. Dava burada da BİR YILI geçen bir süreç geçirdikten sonra yine, aleyhimize! bitti.Yani red edildi.

Üstte belirttiğimiz ilk davanın kesin hüküm olduğuna dair, davalının ileri sürdüklerine karşın bizde; önceki davanın şekil-miktar-dayanak-sonuç bakımından farklı olduğuna, biten davanın asla kesin hüküm varlığı olarak kabul edilemeyeceğine dair itirazlarımızı sunmuştuk.
Çünkü ilk davada 1999-2000 yılları birlikteydi BİR,
LK DAVADA KARAR 2000 YILI SÖZLEŞMESİNE göre verilmişti İKİ,
İlk davada terennüm edilen VADE FARKI kelimesi idi ÜÇ,
Bu davada terennüm edilen ise GECİKME FAİZİ idi, DÖRT,

Bir de bu davada sadece 1999 yılı ve 1999 yılı sözleşmesi ileri sürülmüştü. İlk davada karar 2000 yılı sözleşmesi esas alınarak verilmişti, bu davada kararın 1999 yılı sözleşmesine göre verilmesi gerekiyordu.Kanaatimizce göz önüne alınmadı...

Bu mahkemede dosyamızın hesap bilirkişisine gönderilmesi talebimiz de vardı. Mahkeme bunu da ; HUMK 74-76.Md. GÖRE RED ETTİ.

Asl.Tic.Mahkemesi henüz gerekçeli kararı yazmadı. Kararda sadece ; DAVANIN REDDİNE dedi. Gerekçeli karar yazılıp,tarafımıza tebliğ edilince elbette temyiz edeceğim.Fakat artık bu temyizim,ümitli olduğumdan değil, birşey yapmış olmayı yapmamış olmaya yeğlediğim için bu temyizi yapacağım.

****

Hukukçu arkadaşlarımdan LÜTFEN; İşbu davada usuli veya kelime hataları yapmış olsam da, tavsif görevi hakimin değil miydi?

Böylesi bir alacak istemi hukuk dışı mıdır?

Sözleşmede yazıldığı halde BİR TAM GÜN SONRA ödemesini yapmayanın, yani ihlal edenin,yani hukuka aykırı hareket edenin hukuksuzluğu? ne oldu da bu kararlara göre HUKUKİ oldu VE biz alacak iddiamızda boşa düşürüldük? Neredeyse davalarımız hukuka aykırı, taleplerimiz yasa dışı oldu?

Temyizde ileri sürebileceğimiz bir HUKUK kaldı mı?

Hukukçu arkadaşlarıma saygılarımı sunarım.Size de ADMİN.