Mesajı Okuyun
Old 24-10-2008, 16:26   #2
Av.Mehmet_Ali

 
Varsayılan

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 2005/1-406

K. 2005/439

T. 6.7.2005

• TAPU İPTALİ VE TERKİN TALEBİ ( Kısa ve Gerekçeli Kararda Taraflara Yüklenen Borç ve Haklar Açıkça Gösterilmesi Gereği )

• KISA VE GEREKÇELİ KARAR ( Taraflara Yüklenen Borç ve Haklar Açıkça Gösterilmemesinin Hatalı Olduğu )

• YARGILAMA GİDERLERİ ( Yalnızca Davacı Yararına Yargılama Gideri ve Avukatlık Ücretine Hükmedilmesi Gereğine Değinen Bozmaya Karşı Direnilmesine Karar Verildiği Belirtilmekle Yetinilmesi Hatalı Olduğu )

1086/m.381,388

ÖZET : Dava, tapu iptal ve terkin isteklerine ilişkindir. Kısa ve gerekçeli kararda taraflara yüklenen borç ve haklar açıkca gösterilmemiş; yalnızca, davacı yararına yargılama gideri ve avukatlık ücretine hükmedilmesi gereğine değinen bozmaya karşı direnilmesine karar verildiği belirtilmekle yetinilmiştir.
O itibarla Mahkemece Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 388 nci maddesinin açık hükmü gözetilmeksizin yazılı biçimde karar verilmesi doğru değildir. Direnme kararı salt bu nedenle bozulmalıdır.
DAVA : Taraflar arasındaki "tapu iptali ve terkin" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Akşehir Asliye Hukuk Mahkemesince davanın 2350 parsel yönünden reddine, 2452 parsel yönünden kısmen kabulüne dair verilen 15.7.2004 gün ve 2000/677 E. 2004/630 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1.Hukuk Dairesinin 22.12.2004 gün ve 13763-14213sayılı ilamı ile;
( ...Dava, tapu iptal ve terkin isteklerine ilişkindir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; çekişme konusu taşınmazların bir bölümünün 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararı uyarınca yapılan inceleme sonucu saptanan kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığı anlaşıldığına göre, değinilen taşınmazlara yönelik davalının temyiz itirazları yerinde değildir.
Ancak, dava kısmen kabulle sonuçlandığı halde, red ve kabul oranı gözetilmek suretiyle davacı yararına yargılama gideri ve avukatlık parasına hükmedilmesi gerekirken, bu hususun düşünülmemiş olması doğru değildir. Davacı hazinenin bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir... )
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Yerel mahkemece verilen, "1-Dava konusu 2350 parsel sayılı taşınmaza yönelik olarak açılan davanın reddine,
"2-Dava konusu 2452 parsel sayılı taşınmaza yönelik olarak açılan davanın kısmen kabulüne, fen bilirkişi tarafından düzenlenen 2.4.2004 havale tarihli krokili raporda gösterilen 7300 metrekare miktarlı kısmın tapu kaydının iptali ile kıyı vasfıyla terkinine,
"3-Yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına" dair karar, Özel Daire’ce yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuştur.
Yerel mahkeme, bozma kapsamı dışında kalan hususların kesinleştiğini gerekçe göstererek, "bozma kapsamı dışında kalan hususlarda yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığına", davacı Hazine yararına yargılama gideri ve avukatlık parasına hükmedilmesi gereğine işaret eden bozma gerekçesine karşı ise direnilmesine karar vermiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nda işin esasının incelenmesine geçilmeden önce, direnme hükmünün, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 388 nci maddesinde öngörülen unsurları kapsayıp kapsamadığı bir usulü ön sorun olarak ,incelenip değerlendirilmiştir.
Mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 388 nci maddesinde belirtilmiştir. Buna göre, hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.
Aynı kural, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 389. maddesinde de tekrarlanmıştır.
Diğer taraftan, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 381 nci maddesinin 2.fıkrasına göre, kararın tefhimi en az 388 nci maddede belirtilen hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur. Bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir.Aksi hal, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinden davalar doğar, hükmün hedefine ulaşılmasını engeller. Kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz.
Ayrıca bozma kararı ile ilk hüküm hayatiyetini yitirdiğinden ,ona atıf suretiyle hüküm tesisinin yukarıda açıklanan ilkelere uygun düşmeyeceği de açıktır.
Nitekim, Yargıtay’ın yerleşmiş görüşü de bu yöndedir. ( Hukuk Genel Kurulu’nun 19.6.1961 gün, 323/391 sayılı; 10.9.1991 gün, 281/415 sayılı; 25.9.1991 gün 355/440 sayılı kararları )
Şu da eklenmelidir ki, bir mahkeme kararının, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi konularda yapılacak hukuksal değerlendirmelerin sağlıklı olabilmesi de, o hükmün yukarıda açıklanan unsurları içermesiyle mümkündür.
Somut olayda da, kısa ve gerekçeli kararda taraflara yüklenen borç ve haklar açıkca gösterilmemiş; yalnızca, davacı yararına yargılama gideri ve avukatlık ücretine hükmedilmesi gereğine değinen bozmaya karşı direnilmesine karar verildiği belirtilmekle yetinilmiştir.
O itibarla Mahkemece Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 388 nci maddesinin açık hükmü gözetilmeksizin yazılı biçimde karar verilmesi doğru değildir. Direnme kararı salt bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.maddesi gereğince, BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, 06.07.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.