Mesajı Okuyun
Old 12-10-2011, 16:48   #3
Admin

 
Varsayılan

Sayın Av. Uğur İHTİYAROĞLU tarafından da isabetle belirtildiği üzere "ilginç" nokta, dava anlaşmalı boşanma olmasına rağmen davalının bilahare temyiz ediyor olması. Görünen o ki, davalı bilahare boşanma kararından vazgeçmiş ve karar verildikten sonra "evli kalmaya" çabalıyor.

Bu "görüntünün" ışığında Yargıtay kararını yorumlarsak şöyle bir durum ortaya çıkıyor:

Yargıtay anlaşmalı boşanma davası sonuçlandıktan sonra 2 yıl 8 ay işlem yapılmayıp, daha sonra boşanma kararının tebliğe verilmesini davacı açısından hakkın kötüye kullanımı olarak değerlendiriyor, zira bu durumda davacının iradesinin samimi olmadığına (=gerçeği yansıtmadığına) hükmediyor.

Peki anlaşmalı boşanma davasında boşanma yolunda görüş bildiren ve davanın bu şekilde sonuçlanmasına yol açan davalının iradesi bu durumda samimi mi? Davayı temyiz etmesinden de anlaşılacağı üzere hiç şüphesiz değil, zira o da fikrini değiştirmiş durumda.

Her iki tarafında da fikri dava başında ve sonunda değiştiğine göre hangi kritere göre davacıyı cezalandırıp, davalıyı ödüllendiriyoruz ben onu çözemedim.

Bu hukuki ihtilaf boşanma iradesine ilişkin değil, evlenme iradesine ilişkin olsaydı ve örneğin bir kişi evlendikten 2 yıl 8 ay sonra "ben aslında evlenmeyi istemiyormuşum, yanlış yapmışım, fikrimi değiştirdim" gerekçesiyle evliliğin iptali davası açsaydı (bakınız "boşanma" demiyorum!), bu girişimini evlilik anında evlilik iradesinin olmadığına karine kabul edecek miydik, hiç sanmıyorum. Böyle bir durumda "geçmiş olsun onu imzayı atarken düşünseydin, o iradenle bağlısın" diyorsak bu olayda da davalıya boşanmadan vazgeçtiysen geçmiş olsun, onu Mahkemede davayı kabul ederken düşünseydin niye demedik?