Mesajı Okuyun
Old 26-12-2006, 12:29   #4
Gamze Dülger

 
Varsayılan

Şikayetten vazgeçme,şikayetin aşamalarına göre değerlendirilmesi gereken bir konudur.
Takibi şikayete bağlı olup,henüz hazırlık aşamasında failin öğrenilmesi ve zararın ortaya çıkması akabinde şikayetten vazgeçme halinde,vazgeçmenin geçerli olduğu bu vazgeçmeden dönmenin mümkün olmadığı yönünde Yargıtay kararları mevcuttur.Sizin olayınızda olduğu gibi,zararın doğması ve failin öğrenilmesinden sonra üstelik ayrı bir sözleşme ile yapılan vazgeçmeden dönülemeyeceği kanısındayım.
Bu nedenle Sayın Yılmaz'ın görüşlerine özellikle olayınızda katılmıyorum.Haksız fiil faili öğrenilmiş ve zarar net olarak ortaya çıkmış olduğundan (yani tazminatı doğuran haksız fiilin sebebiyle uğranılan zarar bilinmekte ve bu zararın tazmininden vazgeçilmektedir) doğmamış bir hak olmadığını düşünüyorum.
Yukarıda değindiğim gibi,şikayetten vazgeçmenin hangi aşamalarda olduğuda önemli.Aşağıdaki vazgeçmenin geçerli olmadığına ilişkin karar bence sizin olayınıza uygulanamaz ise de yararlanılması açısından sunuyorum.
Saygılarımla

T.C.

YARGITAY

4. HUKUK DAİRESİ

E. 2004/13369

K. 2005/8500

T. 19.7.2005

• KİŞİLİK HAKLARINA SALDIRI NEDENİYLE MANEVİ TAZMİNAT TALEBİ ( Hazırlık Aşamasında Şahsi Haklarını Saklı Tutmadan Şikayetinden Vazgeçen Davacının Tazminat Talep Edebileceği - Mahkeme Önünde Şikayetten Vazgeçme ve Kamu Davasının Düşmesi Koşullarının Gerçekleşmemiş Olması )

• MANEVİ TAZMİNAT TALEBİ ( Haksız Eylem Sonucu Kişilik Haklarının Zarar Gördüğü İddiasıyla - Şikayetinden Hazırlık Aşamasında Vazgeçen Davacının Mahkeme Önünde Vazgeçme Şartı Gerçekleşmediğinden Tazminat Talep Edebileceği )

• ŞİKAYETTEN HAZIRLIK AŞAMASINDA VAZGEÇMEK ( Mahkeme Önünde Vazgeçme Şartı Gerçekleşmediğinden Hukuk Mahkemesine Başvurularak Manevi Tazminat Talep Edilebileceği )

• HAZIRLIK AŞAMASINDA ŞAHSİ HAKLAR SAKLI TUTULMADAN ŞİKAYETTEN VAZGEÇMEK ( Mahkeme Önünde Vazgeçme Koşulu Gerçekleşmediğinden Tazminat Talebiyle Hukuk Mahkemesine Dava Açılabileceği )

765/m.111


ÖZET : Türk Ceza Kanunu'nun 111. maddesine göre; kamu davasının düşmesi, cürümden zarar gören şahsın davadan vazgeçmiş olmasından ileri gelmiş ve vazgeçtiği sırada dava şahsi haklarını saklı tutmamış ise artık hukuk mahkemesinde dava açamaz. Görülüyor ki, zarar görenin vazgeçmesinin hukuki sonuç doğurabilmesi için vazgeçme hem kamu davası açıldıktan sonra hakim önünde gerçekleşmeli ve hem de bu vazgeçmeyle kamu davası düşmelidir. Oysa somut olayda davacı hazırlık aşamasında şikayetinden vazgeçmiş ve yasada aranan iki koşuldan birisi olan hakim önünde vazgeçme olgusu gerçekleşmemiştir. Kamu davasının açılmasından sonra ve hakim önünde gerçekleşmeyen vazgeçme hukuk davası açılmasına engel değildir.
DAVA : Davacı M. E. vekili Avukat S. S., Avukat Ö. K. tarafından, davalı S. K. ve V. K. aleyhine 25.4.2003 gününde verilen dilekçe ile haksız eylem sonucu kişilik haklarına saldırıdan dolayı manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; istemin reddine dair verilen 1.12.2003 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekilleri tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, haksız eylem sonucu kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir.
Yerel mahkemece, davacının hazırlık aşamasında şahsi hakları ile ilgili olarak hukuk mahkemesinde dava açma hakkını saklı tutmadan takibi şikayete bağlı suçtan dolayı şikayetinden vazgeçtiği ve Türk Ceza Yasası'nın 111. maddesi gereğince tazminat isteyemeyeceği benimsenerek istemin reddine karar verilmiştir.
Karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava konusu olayda davacı, davalıların haksız eylemi sonucu yaralandığını, davalıların hakaret ettiğini belirterek polis karakoluna başvurup davalılardan şikayetçi olmuş ve aynı gün aynı yerde şikayetinden vazgeçtiğini bildirmiştir.
Dosya arasındaki bilgi ve belgelere göre davacının 5 gün iş ve gücünden kalacak biçimde yaralandığına ilişkin rapor bulunduğu, davalılar hakkında ceza davası açılmadığı anlaşılmaktadır.
Türk Ceza Kanunu'nun 111. maddesine göre; kamu davasının düşmesi, cürümden zarar gören şahsın davadan vazgeçmiş olmasından ileri gelmiş ve vazgeçtiği sırada dava şahsi haklarını saklı tutmamış ise artık hukuk mahkemesinde dava açamaz. Görülüyor ki, zarar görenin vazgeçmesinin hukuki sonuç doğurabilmesi için vazgeçme hem kamu davası açıldıktan sonra hakim önünde gerçekleşmeli ve hem de bu vazgeçmeyle kamu davası düşmelidir. Oysa somut olayda davacı hazırlık aşamasında şikayetinden vazgeçmiş ve yasada aranan iki koşuldan birisi olan hakim önünde vazgeçme olgusu gerçekleşmemiştir. Kamu davasının açılmasından sonra ve hakim önünde gerçekleşmeyen vazgeçme hukuk davası açılmasına engel değildir.
Yerel mahkemece, anılan düzenleme ile örtüşmeyecek biçimdeki yazılı gerekçeyle davanın reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 19.7.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.

YARGITAY

CEZA GENEL KURULU

E. 1989/9-283

K. 1989/378

T. 4.12.1989

• TEDBİRSİZLİK VE DİKKATSİZLİK SONUCU YARALAMAYA NEDEN OLMAK ( Hazırlık Soruşturması Sırasında Şikayetinden Vazgeçen Müdahilin Son Soruşturma Aşamasında Tazminat İsteyip İsteyemeyeceği )

• ŞİKAYETTEN VAZGEÇMEK ( Hazırlık Soruşturmasında-Saik Hatası-Manevi Tazminat )

• TAZMİNAT ( Saik Hatasıyla Hazırlık Soruşturmasında Şikayetinden Vazgeçen Müdahilin İsteyip İsteyemeyeceği )

• SAİK HATASI ( Hazırlık Soruşturmasında Şikayetinden Vazgeçen Müdahilin Tazminat İsteyip İsteyemeyeceği )

765/m.111,459/2-son


ÖZET : Müdahil hastaneye geldiğinde olayı yeterince öğrenmiş ve şikayetçi olmadığını söylemiştir. Bu beyanın hukuki sonucu olarak şahsi hak talebinden vazgeçmiştir. Sonradan davaya katıldığında tazminat talebinde bulunamaz.
DAVA : Tedbirsizlik, dikkatsizlik sonucu yaralamaya neden olmak suçundan sanık Mustafa'nın TCY.nın 459/2-son maddeleri gereğince 1 ay 3 gün hapis 3375 lira ağır para cezasıyla cezalandırılmasına ve sürücü belgesinin 2918 sayılı Yasanın 119. maddesi uyarınca takdiren 15 gün geri alınmasına, 150.000 lira manevi tazminatın sanıktan alınıp müdahile verilmesine ilişkin, ( Bursa İkinci Asliye Ceza Mahkemesi )nce verilen 15.10.1987 gün 273/ 439 sayılı hükmün sanık tarafından temyizi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay Dokuzuncu Ceza Dairesi, 15.11.1988 gün 4016/8046 sayı ile;
"Mağdurenin babası olan müdahil İsmet'in hazırlık tahkikatı sırasında zabıtaca tespit edilen 28.4.1986 tarihli ifadesinde kızına çarpan oto şoföründen davacı olmadığını beyan ettiği gözetilmeden lehine manevi tazminata hükmolunması" isabetsizliğinden bozulmasına "Yaralanan kızının hastahanede muayenesi yapılmadan ve olayın gerçek boyutlarını kavramadan polis tarafından alınan ifadesinde şikayetçi olmadığını açıklamış olması, serbest iradesinin mahsulü olmadığı gibi kafatasında gelişen ve hayati tehlike oluşturan ve sürekli sekel bırakan yaralanma olayında tazminat almasına engel kabul edilemeyeceği" karşı oyuyla ve çoğunlukla karar vermiştir.
Yerel mahkeme, 23.3.1989 gün 982/144 sayı ile;
"Nizamı sağlamak için şekilcilikde aşırıya gitmek, adalet için tehlikeli olabilir. Şekle bağlılık ile adil olmak çatıştığında ikincisi tercih edilmelidir.
Şikayetçi, kızını muayene eden doktorun raporuna güvenerek şikayetçi olmamıştır. Beyanı hataya dayalıdır. Uygulamada şikayetten vazgeçme şahsi hak talebine engel ise de, bu kural adalete aykırı sonuçlar vermektedir. Müdahil, BK.nun 24. maddesine göre ilk beyanından dönme hakkına sahip sayılmalıdır. Manevi tazminata hükmetmemek adaletle bağdaşmaz" gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmünde, Yargıtay'ca incelenmesi sanık tarafından süresinde istenildiğinden dosya Yargıtay C. Başsavcılığı'nın 28.9.1989 tarihli bozma istemli tebliğnamesiyle Birinci Başkanlığa gönderilmekle; Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Hazırlık soruşturması sırasında, şikayetinden vazgeçen müdahilin; son soruşturma aşamasında tazminat isteyip isteyemeyeceği, Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlığın konusunu teşkil etmektedir.
Dosya içeriğine göre;
Sanık, sevk ve idaresindeki kamyonetle, yolun karşısına geçmek isteyen 5 yaşındaki mağdureye çarparak yaralanmasına neden olmuştur.
Mağdure, olaydan sonra hastahaneye kaldırılmış, 28.4.1986 günlü ilk raporda, "başta sağ frontalde 2 cm. çapında şişlik, her iki el, safında muhtelif 1-2 mm. boyda yüzeysel erozyon mevcut olduğu, hayati tehlike bulunmadığı belirtilmiştir.
Müdahil, olayı işyerinde öğrenip hastahaneye gitmiş, "kızının durumunun şimdilik iyi olduğunu, şoförden davacı bulunmadığını" aynı gün polis memuru tarafından alınan ifadesinde beyan etmiştir.
Mağdure, ertesi gün fenalaşınca tekrar hastahaneye kaldırılmış, ameliyata alınarak tedavi edilmiştir.
Mağdurenin babası 1.5.1986 günlü dilekçesinde, olaydan sonra hastahaneye gittiğinde kızının hayati tehlikesi olmadığını ancak, havale, ateş ve uyku hali görüldüğünde geri getirmesinin söylendiğini, ertesi gün bayılınca kızını hastahaneye götürdüğünü, şikayetçi olduğunu belirtmiş ve açılan kamu davasına katılarak tazminat isteminde bulunmuştur.
Müdahil, hastahaneye geldiğinde olayı yeterince öğrenmiş ve şikayetçi olmadığını söylemiştir. Bu beyanın hukuki sonucu olarak şahsi hak talebinden vazgeçmiştir. Sonradan davaya katıldığında, tazminat isteminde bulunamaz.
Olayda, şikayetçinin yanılması, iradesinin fesata uğramasından sözedilemeyeceği cihetle BY.nın 23 ve devamı maddelerinin uygulanması olanaksızdır. Çünkü, şikayetçi, çocuğunun durumu ile ilgili olarak doktor veya hastahane polisi tarafından yanıltılmamıştır. Geçici raporda mevcut bulgular aynen yazılmış, diğer raporlarda da bu bulgular tekrarlanmıştır. İlk raporda yazılı olmayan nedenlerle çocuğun durumunun kötüye gittiği ve raporun şikayetçiyi yanılttığından sözedilemez. Şikayetçi; çocukla havale, ateş uyku hali görüldüğünde hastahaneye getirilmesi gerektiğinin kendisine söylendiğini dilekçesinde açıklamakla, olayı ve çocuğunun durumunu tüm açıklığı ile öğrendiğini belirtmektedir. Yaralının durumunu bilerek, kendi arzusuyla şikayetinden vazgeçmiştir.
Kaldı ki, BY.nın 24. maddesine göre, akdin yalnız saiklerine taallük eden hata esaslı değildir. Beyanı yapmaya iten durum hakkında yanılma halinde, saikde ( etkende ) yanılma söz konusudur. Bu yanılma, anılan hüküm nedeniyle yapılan işlemi geçersiz kılmaz.
"Hata" kavramı, Borçlar Yasasının akitler bölümünde düzenlenmiştir. Bu nedenle de, olayımızda akit yapılmadığından uygulanamaz. Dava haksız fiil ile ilgilidir.
Şikayetçinin hazırlık beyanında koşullu vazgeçmesi de yoktur. "Kızımın durumu iyi, oto şoföründen şikayetçi değilim" diyerek kendi iradesiyle şahsi hak talebinden vazgeçmiştir.
Vazgeçmede, doktor raporu ve mevcut hastahane ortamının katkısı olduğu varsayılsa bile bunun sonuçları sanığa yüklenemez. İlgililerin sorumlu tutulması gerekmektedir.
Bu nedenlerle, hazırlık soruşturmasında şikayetinden vazgeçen müştekinin, davaya katılmasına yasal engel yoksa da, şahsi hak talebinde bulunamayacağından direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Başkanı ve Üyeler;
"Hazırlık soruşturması sırasında şikayetinden vazgeçen müşteki, son soruşturma aşamasında davaya katılabilir. Fakat tazminat isteyemez. Ancak, bu kuralın uygulanabilmesi için şikayetten vazgeçme iradesinin fesada uğramamış olması gerekir. Bu nedenle öncelikle "hata" kavramı üzerinde durulmalıdır.
Bir kimse; dikkatsizlikle ( diğer tarafın anlayabileceği bir manada ) kendi iradesine uymayan bir beyanda bulunduğu takdirde, beyanda hata vardır ( Andreas von Tuhr; Borçlar Hukuku, C: 1-2, Sh: 280 ).
Etken ( saik ) hukuksal işlemin yapılmasında etkili olan kişisel sebep ve amacın ( Hıfzı Veldet Velidedeoğlu-Refet Özdemir; Türk Borçlar Kanunu Şerhi, Sh: 65 ).
İradeyi etkileyen saikler kural olarak gözönünde tutulmazlar. Fakat karar alınması safhasında ortaya çıkan bazı önemli sakatlıkların, gayri tabiiliklerin yasaca gözönünde, tutulmaması da doğru olmayacağından Borçlar Kanunu, iradeyi oluşması sırasında bozan bu nedenlerden bazılarını yani aldatma ( hile ), korkutma ( ikrah ) ve sözleşmenin temelini ilgilendiren saiklerdeki yanılma ( hata )yı düzenlemek zorunda kalmıştır ( Kenan Tunçomağ; Türk Borçlar Hukuku, C: 1, Sh: 333 ).
İrade ile beyan arasındaki fark -beyanda bulunan kimse bu farkın mefhum ve manasına vakıf olsa idi bu beyanda bulunmayacağı kabul edilebilecek derecedemühim olmak icabeder ( Andreas von Tuhr; age., Sh: 281 ).
İncelenen dosyada;
Şikayetçi kızının trafik kazası geçirdiğini işyerinde öğrenince hastahaneye gitmiştir. Beş yaşındaki çocuğunun hiçbir şeyi olmadığı eve gütürülebileceği söylenmiş, mağdure hastahanede yatırılmayarak evine gönderilmiştir. Davaya katılan bu durum karşısında, kızının iyi olduğunu düşünerek şikayetçi olmadığını beyan etmiştir. Bu beyanı yapmağa iten etkende yanıltılmıştır. Esaslı sayılan saik ( etken ) yanılması mevcuttur.
Şikayetçi, kızının sağlık durumunun iyi olmadığını bilseydi, şikayetinden feragat etmeyecekti. Mağdurenin iyi olduğununun söylenmesi, subjektif yönden şikayetçinin beyanının zorunlu unsurudur. Bu durum objektif yönden de beyanın zorunlu unsuru, olarak kabul edilebicek niteliktedir.
Olayda, şikayetçi davacı olmadığını söylemekle şahsi hak istemeyeceğini belirtmiş, karşı tarafı ibra etmiştir. Bir sözleşme yapılmıştır. Bu nedenle BY.nın 23, 24. maddesi uygulanmalıdır.
Hukuk Genel Kurulu'nun 8.10.1986 gün, 369/841 sayılı kararında; "Davacı, ceza davasında müdahil sıfatıyla, gözünü Mehmet'in çıkardığını, ondan şikayetçi olduğunu, davalı Zekeriya'dan şikayetçi olmadığını açıklamıştır. Davacının gözünü Zekeriya'nın çıkardığı tespit olunmuş ve ceza ilamı kesinleşmiştir. Davanın açıklaması maddi yanılgıya dayanmaktadır. Ceza davasında başlangıçta, Zekeriya'nın fiili işlediğini bilseydi ondan şikayetçi olduğunu açıklaması doğaldır. Hal böyle olunca maddi durumun belirlenmesinden sonra davacının Zekeriya hakkında hukuk mahkemesinde dava açmasında bir isabetsizlik yoktur. Direnme kararının bozulması gerekir" denilmek suretiyle ceza davasındaki feragatın maddi hataya dayandığı kabul edilmiştir.
Açıklanan nedenlerle şikayetçi; yanıltılması üzerine feragat ettiğinden ve bu feragat kişisel hak istenmeyeceğine ilişkin karşı tarafa ulaşan bir sözleşme niteliğinde olduğundan BY.nın 24. maddesi uygulanmalı, müdahil lehine manevi tazminata hükmedilmelidir. İsabetli olan direnme hükmü onanmalıdır" gerekçesiyle,
Üyelerden Vural SAVAŞ ise; ( Takibi şikayete bağlı olmayan, başka bir deyişle müştekinin şikayetinden vazgeçmesiyle düşmesine olanak bulunmayan bir kamu davasına ilişkin olarak, hazırlık soruşturması esnasında vukubulan "vazgeçme", sonradan.müştekinin müdahil olup, şahsi haklarını istemesine engel teşkil eder mi? Herşeyden önce bu hususun açıklığa kavuşturulmasında yarar bulunmaktadır.
Bu konuda kural TCK.nun 111. maddesinde belirtilmiştir. "Hukuku amme davasının düşmesi cürümden zarar gören şahsın davadan, vazgeçmiş olmasından ileri gelmiş ve vazgeçtiği sırada davacı hukuku şahsiyesini ayrıca muhafaza eylememiş ise artık hukuk mahkemesinde dahi dava edemez".
Anılan maddenin uygulanabilme şartları şunlardır: a ) Ortada takibi şikayete bağlı bir suçtan açılmış kamu davası veya şahsi dava olacak, b ) Müşteki veya müdahilin vazgeçmesi nedeniyle kumu davası veya şahsi davanın düşmesine karar verilecek, c ) Müşteki veya müdahil vazgeçtiği sırada şahsi haklarını muhafaza eylememiş olacak.
Olayımızda olduğu gibi, TCK.nun 459/2. maddesinin uygulanmasını gerektirir nitelikteki "dikkatsizlik ve tedbirsizlik sonucu yaralamaya neden olmak" suçu takibi şikayete bağlı bir suç olmadığı gibi; TCK.nun 111. maddesinin uygulanmasını gerektiren, başka bir deyişle müdahilin ceza veya hukuk mahkemesinde şahsi haklarını istemesine engel teşkil eden şartlardan hiçbiri olayda gerçekleşmemiştir.
Suçtan zarar gören kimsenin, müdahil olup şahsi haklarını istemesi halinde, ceza hakiminin karara bağlayacağı bir hukuk davası, kamu davası ne birlikte görülmeye başlamış demektir. Bu nedenle, ceza hakimi "şahsi hak" davasını karara bağlarken, özel hukuk kurallarını daima gözönünde tutmak zorundadır.
Bu konuda, Yargıtay Özel Hukuk Daireleri ile, Hukuk Genel Kurulu kararları, ve bilimsel görüşler tam bir uyum içindedir: Ceza davasından feragat, hukuk mahkemesinde açılmış bulunan tazminat davasından feragati tazammun etmez; keza hiçbir kimseden şikayetçi olunmadığı hususunda savcıya yapılan beyan, Ceza davasına münhasır olup, hukuk mahkemesinde açılmış olan tazminat davasına da şamil değildir ( Bakınız: Necip Bilge-Ergun Önen; Medeni Yargılama Hukuku, 3. Bas., S: 352; R: Ersoy, Yeni İçtihatlı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu, 2. Bası, S: 128; 4. Hukuk Dairesi'nin 21.4.1953 günlü ve Hukuk Genel Kurulu'nun 2.10.1963 tarihli kararları ).
Suçtan zarar gören kimse, hazırlık soruşturması sırasında kimseden şikayetçi olmadığını belirtmesine rağmen, hukuk, mahkemesine dava açıp şahsi hakkını isteyebilirken; CMUK.nun 365. maddesinin açık hükmüne rağmen ceza mahkemesince şahsi hak isteminin reddine karar verilmesi gerektiği yolundaki çoğunluk görüşünün bize göre yasal dayanağı yoktur.
Diğer yandan, hazırlık soruşturması sırasında şikayetinden vazgeçen kimsenin ceza davasına müdahil olup, sanığın cezalandırılmasını isteyebileceği ve hükmü de temyiz edebileceği yolundaki yerleşmiş ve yasaya uygun Yargıtay uygulamaları karşısında, şahsi hak yönünden aksine bir uygulamanın kabulü ayrı bir çelişkiyi sergilemektedir.
Bu nedenlerle direnme kararı onanmalıdır gerekçesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, Yerel Mahkeme direnme hükmünün tebliğnamedeki istem gibi, ( BOZULMASINA ), 13.11.1989 günü ilk müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından 4.12.1989 günü yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.

Kazancı Yayınlarından alınmıştır