Mesajı Okuyun
Old 03-03-2017, 13:07   #14
Av.Muhammet Aydın

 
Varsayılan Hukuki değerlendirmeli ve gerekçeli,Niçin evet !!!

Madem;hukuki dinlenilirlik zemininde Evet ve Hayrı Gerekçeleri paylaşılıyor O zaman bizde aşağıda bu yöndeki görüşlerimizi paylaşmak isteriz;öncelikle çok zorlu geçeceği belli,16 NİSAN 2017 referandum sürecinde,"Evet" lehine, toplumda hissedilen,bilgi- değerlendirme ve argüman eksikliğine faydalı olması umuduyla, "niçin Evet" sorusunun cevabını aradığımız, bu karşılaştırmalı ve gerekçeli anlatımımın,öncelikle hukuki değerlendirmemizin,akıl ve mantık süzgeciyle de,desteklendiği bir anlatım yapılacaktır.Bu gerekçelerle,kaleme alınan, Anayasa değişikliğini içerir referanduma konu, 18 maddelik metindeki,her bir maddenin, eski düzenlemeden ne gibi farklılıklar getirdiği ve niçin tercih edilerek, "evet" denmeyi hak ettiği hususları ayrı ayrı ve elden geldiğince detaylı anlatılmıştır. Faydalanıldıktan sonra,çoğaltılarak, referandum gününden önce, elden geldiğince daha çok insana ulaşması, dileklerimle, NİÇİN EVET;
1-Referanduma konu Anayasa teklifinin 1. maddesiyle;Anayasa'nın, "Yargı yetkisi" başlıklı 9.maddesinde ki, yargı yetkisinin, Türk milleti adına "...bağımsız.." mahkemelerce kullanılacağına dair hükme,"tarafsız" kelimesi de eklenerek, yargı yetkisinin "Bağımsız ve tarafsız" mahkemelerce, kullanılacağı şeklinde değişecektir.Evet çünkü;bir yargı, bağımsızlığını kazanmış olsa da, tarafsızlığı içselleştirmezse (sindirmemişse),salt bağımsızlık, adalete erişimi sağlamayacak ve olası tarafgirlik, adaletin tesisini önleyecek yada sakatlayacaktır.Yargıda tarafsızlık; bir tarafa yakın olmamayı gerektirdiği gibi ,siyasi veyahut da ideolojik benzerliklerin dahi, hakimin kararlarını etkilemesinin önüne geçmeyi,amaç edinmiştir. Bu bağlamda,bağımsızlığın da en önemli sigortası,olacak olan,tarafsızlık, tek başına mevcut bağımsızlığın,bir başı bozukluğa yol açmasını da engelleyecektir.Dahası bağımsızlık, yargının dışsal kaynaklı etkilerden korunarak,eğilip bükülmesini engellediği gibi, tarafsızlıkta yargı sürecindeki, aktörlerin tamamının ve özellikle de yargıçların,içsel ve kişisel kaynaklı etkilerle,adaletten uzaklaşmasını ve eğilip bükülmelerini yada bir tarafa meyletmelerini engelleyecek, ana sigorta olacaktır. Bu şekilde, yargı ile adalet arayan tarafların,dünya görüşü yada kişisel görüş farklılıklarının, insanların, adalete kavuşmasının önünde bir engel olmaması, güvence altına alınacaktır.Bu güne kadar, yargıda tarafsızlığın, Anayasal bir güvenceye alınmaması, büyük bir eksiklik olup,bu eksikliği telafi eden ve yargının tarafsızlığına da Anayasal bir kimlik kazandıran, ANAYASADA YAPILAN BU DEĞİŞİKLİĞE ve DOLAYISI İLE REFERANDUMUN 1. MADDESİNE,EVET...
2- Referanduma konu Anayasa teklifinin 2. maddesiyle;Anayasanın,Milletvekili sayısını düzenleyen 75. maddesinde değişikliğe gidilerek,milletvekili sayısının 550 'den 600'e çıkması öngörülmektedir. Değişikliğin gerekçesinde de, belirtilen şekliyle, ülkemizdeki 80 milyona yaklaşan nüfus artışının doğal bir sonucu (80 milyonluk Almanya'da 630 milletvekili, 66 milyonluk Fransa'da 577 milletvekili ve 56 milyonluk İngiltere'de de 650 avam kamarası milletvekili bulunmaktadır) olarak, milletvekili sayısı arttırıldığı gibi bu düzenleme aynı zaman da, siyasi partiler ve seçim kanunundaki, olası sistem değişikliğinin de önünü açacaktır.İlerde yapılması planlanan, dar veyahut da, daraltılmış bölgeye dayalı, seçimlerde,halkın bire bir, milletvekilinin ismine oy kullanması halinde,sadece popilist gerekçelerle ve yeterli uzmanlığı olmayan insanların, milletvekili kadrolarını tamamen doldurması ihtimaline binaen, sigorta görevi yapacak olan,100 milletvekilinin, tüm Türkiye milletvekili, kontenjanı olmasına, hazırlık olması bağlamında yapılan bir düzenlemedir.Meclise giren, her partinin, ihtiyacı olan ve uzmanlık gerektiren, ihtisas konularında yetişmiş insanların da, Mecliste olmasını sağlamak amacıyla, milletvekili sayısı sayı 600'e tamamlanmaktadır.Milletvekillerinden 500'ü bizzat halk seçimi ile ve geri kalan 100 milletvekili de,partilerin, aldıkları oyun, yüzdesi oranınca, kontenjan milletvekili olarak, meclise girmesi sağlanacaktır. Eksik ve hatalı olduğu yıllardır söylenen ve bilinen, seçim kanunu ve siyasi partiler kanunun, değişmesine zemin hazırlaması ve seçim sistemine, milletvekili sayısının adapte edilmesi için,artan nüfusun sayısal olarak da mecliste temsil kabiliyetinin arttırılması için, ANAYASADA YAPILAN BU DEĞİŞİKLİĞE ve DOLAYISI İLE REFERANDUMUN 2. MADDESİNE DE EVET...
3- Referanduma konu Anayasa teklifinin 3. maddesiyle;Anayasanın, Milletvekili seçilme yaşını düzenleyen 76. maddesinde,değişikliğe gidilerek,seçilme yaşının 25'ten 18'e indirilmesi ve askerlikle ilişiği olanların milletvekili adaylığına, başvuramaması öngörülmeektedir..Öncelikle, doğru ve haklı olarak,seçilme yaşı 18 olan,Avrupa Birliği ülkelerinin 3/4'yle, uyum sağlanmaya çalışılmıştır. Hali hazırda seçilme yaşı sınırı olan 25 ve üstü 30 yaşa kadar ancak 9 milletvekilinin mecliste olduğu, düşünüldüğünde, esasında daha da azaltılan seçilebilme yaşının,gençlerin siyasete ilgisi ve hevesini arttırmak ve siyasi girişim ruhunu kamçılamaktan öte,gençlere toplumsal bir mutabakat olan Anayasada,dile getirilmiş,somut bir güvenin göstergesi ,olması bağlamında,olumlu buluyorum.Atatürk'ün, gençlere emanet ettiği bir ülkenin, yine aynı gençlerin, kısmi de olsa bir kısmı tarafından idare edilmesinde, bir mahzur görmediğimden ve vatan hizmeti olan milletvekili olduktan sonra,yine bir vatan hizmeti olan askerlikten muaf tutulma sonucu doğuracak maddenin, doğru ve doğal olduğunu düşündüğümden, ANAYASADA YAPILAN BU DEĞİŞİKLİĞE VE DOLAYISI İLE REFERANDUMUN 3. MADDESİNEDE EVET...
4- Referanduma konu Anayasa teklifinin 4. maddesiyle; Anayasanın, TBMM seçimlerini düzenleyen 77. maddesinde değişikliğe gidilerek, madde içeriğine, Cumhurbaşkanlığı seçimleri de eklenmek sureti ile yeniden düzenlenmiştir.TBMM ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin 5 yılda bir, aynı gün yapılmasını öngören teklifle, Cumhurbaşkanının 5 yıl olan görev süresi, aynen korunuyor ve sistemin işleyiş zorunluluğundan,her iki seçimin de aynı gün yapılması öngörülmektedir. Bunun yanında, Türk siyasi hayatında hiç bir partinin sabit oyu olmadığı ve partilerin zamanla oy oranlarının değişebildiği, düşünüldüğünde,önce yapılacak seçimlerden sonra ,seçim ve seçmen tercihini etkileyecek provakatif ve/veya kasıtlı girişimlerle, ikinci yapılacak seçimin sonucunu etkileme yada ertelemeye yönelik çalışma ve girişimleri de engellemek için, seçimlerin aynı gün yapılması elzemdir. Dahası,yasama ve yürütmenin aynı anda ve aynı siyasi konjoktürde seçime girmesi,aynı yada benzer ve uzlaşı sağlayabilecek görüşlerin, yakın oy almasını da sağlayacağından, yasama ve yürütme arasındaki uyum ihtimalini arttıran bu düzenleme istikrarı da destekliyor olmaktadır.Ayrıca, Cumhurbaşkanlığı sistemi gereği, aynı güçteki iki erkin de, halktan yetkiyi aynı anda alması,farklı zamanlarda seçim olması halinde önce seçilen gücün diğerinin seçimlerini ve egemenlik sahasını işgal çabasını engelleyerek, tarafların müstakil egemenliklerini korumasını,temin edeceği için,meclis seçimlerinin yapılma süresinin, 4 yıldan 5 yıla çıkarılıyor olması ve her iki seçiminde aynı gün yapılması şeklindeki,düzenleme ile her iki gücün uyumu ve birbirlerine karşı güçler ayrılığının tesisini temin ettiği için,doğru ve gerekli olduğunu düşündüğümden, ANAYASADA YAPILAN BU DEĞİŞİKLİĞE VE DOLAYISI İLE REFERANDUMUN 4. MADDESİNEDE EVET...
5- Referanduma konu Anayasa teklifinin 5. maddesiyle; Anayasanın, Meclisin görev ve yetkilerini düzenleyen 87. maddesinde değişikliğe gidilerek,madde içeriğinde meclisin görevleri aynen sayıldıktan sonra,eski düzenlemede bulunan "...Bakanlar Kurulunu ve bakanları denetlemek; Bakanlar Kuruluna belli konularda kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi vermek.." yetkisi,meclis görev ve yetkilerinden, çıkartılmıştır.Öncelikle daha önceki, yasama görevini yürüten meclis yetkilerinden olan "...kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak, bütçe ve kesin hesap kanun tekliflerini görüşmek ve kabul etmek, para basılmasına ve savaş ilanına karar vermek, milletlerarası antlaşmaların onaylanmasını uygun bulmak, TBMM üye tam sayısının 5'te 3 çoğunluğunun kararı ile genel ve özel af ilanına karar vermek, anayasanın diğer maddelerinde öngörülen yetkileri kullanmak ve görevleri yerine getirmek..." aynen korunmuştur. Kelime anlamı ile denetlemek "Bir işin doğru ve usulüne uygun olarak yapılıp yapılmadığını incelemek, murakabe etmek, teftiş etmek, kontrol etmek" manasına gelip, yeni sistemde Bakanları ve Cumhurbaşkanı yardımcılarını denetlemek ve dolayısı ile bunlara siyasi hesap sorma yetkisi ve görevi Cumhurbaşkanına verilmiştir.Yine anayasanın yeni oluşan sistematiğine göre, Bakanlar Kurulu kaldırılmış olup, yerine kurulan Bakanlar ve Cumhurbaşkanı yardımcılarından oluşan,başkanlığını Cumhurbaşkanının yaptığı yürütmede ,Cumhurbaşkanı, yardımcıları ve bakanlarının, görevle ilgili bir suçlama olması hariç, sadece Cumhurbaşkanına karşı sorumlu oldukları bundan başka meclise karşı hiç bir siyasi sorumluluklarının bulunmadığı görülmektedir. Bu şekliyle,yürütmenin ,yasama ile bağları yeni sistemde gevşetilmiştir.Güçler ayrılığı ilkesi, zorunlu olarak,HER GÜCÜN,KENDİ EGEMENLİK ALANI İÇERİSİNDE, DAHA ETKİN,DAHA GÜÇLÜ VE DAHA BAĞIMSIZ OLMASINI DA GEREKTİRMEKTEDİR. Unutmayalım ki meclis çatısı altındaki en büyük güç olan, kanun yapma gücü, yürütmenin yani yeni sistemdeki başkanlığını, Cumhurbaşkanının yaptığı,Cumhurbaşkanlığı hükümetinin, elinden alınmıştır. Buda aynı şekilde güçler ayrılığının doğal ve olması gereken bir sonucudur. Denge ve denetim bu şekilde korunmaktadır. Esasında zaten, meclis soruşturması kurumu ile bakanları da denetleyip, haklarında soruşturma açabilecek olan meclisin, birde günü birlik denetim yetkisine,bu şekilde devam etmesi,Bakanların sorumlu oldukları makam konusunda kafa karışıklıklarına yol açacaktır.
-Yeni sistemde,Bakanları, direkt Cumhurbaşkanı belirlemekte ve ancak belirlenen bu kişilerin bir kez de meclis onayından geçmesi kurumu yani bakanlar kurulunun birde yasamadan güvenoyu alması sistemi kaldırılmıştır. Bu şekilde,Cumhurbaşkanı ile yardımcıları ve bakanları arasında,meclisten bağımsız, daha sıkı bir bağ kurularak, bu kişilerin yasama şemsiyesinden uzaklaştırıldığı ve hatta milletvekili iseler bu üyeliklerinin bile kalktığı bir sisteme geçilmiştir.Yasama meclisine,AYRI VE BAĞIMSIZ BİR KUVVET OLMASININ MEŞRUİYETİNİ SAĞLAYAN, CUMHURBAŞKANININ HALK OYU İLE SEÇİLMESİNİN,KENDİNE VERDİĞİ, EŞİT HAK SEBEBİ İLE BU GÜCE ORTAK OLMA SONUCUNU DOĞURABİLECEK BİR DENETLEME YETKİSİ DE VERİLMEMİŞTİR. Yasama bu şekilde ,ayrı bir güç olarak yürütmenin siyasi bir tercihi olan bakanları ve yardımcılarının, ne seçimine ne de iş ve fiillerinden dolayı yaptıklarına müdahale edemeyecektir.Bakanların ve Cumhurbaşkanı yardımcılarının, günü birlik siyasetlerini,denetleme görevini cumhurbaşkanının yanında bir de yasamaya vermek, bakanların hatalı siyasi kararlarından dolayı,seçiminde hiçbir yetkisi olmayan,yasamayı da, bakanların hatalı kararlarından sorumlu tutmak manasına gelmektedir.Seçemediği,güvenoyu vermediği bir hükümeti denetlemeyle meclisi, sorumlu tutmak çok hatalı olacaktır.Bunun yanında,artık siyasi sorumluluğu bulunan Cumhurbaşkanına da,yürütmenin başı olarak çalışacağı kişileri seçme ve onlara görev dağılımı yapabilme hakkı vermemekte aynı derecede hatalı olacağından, kuvvetler ayrılığı prensibinin,doğal sonucu olarak meclisin bakanları denetleme yetkisi olmaması normaldir.Bu kişilerin, bizzat sorumlu oldukları,makamın,Cumhurbaşkanı olması, denetim görevinin de,cumhurbaşkanı tarafından icrasını da zorunlu kılar.Bir an için Cumhurbaşkanının yanında bu yetkiyi birde, meclise verdiğimizi düşündüğümüzde,bu sefer karşımıza,çift başlılık,yetki karmaşası,sorumlunun tam belirlenememesi,(bakanın hatalı siyasi ve idari kararının sorumluluğunu Cumhurbaşkanına mı meclise mi yükleyeceğiz?) tarafların siyasi sorumluluktan kaçması sonuçlarını doğuracaktır.Madem,halk yürütmenin başı olarak Cumhurbaşkanlığına birini seçmiş,bu güven zorunlu olarak onun oluşturacağı kadrolara da güven yani güven oyu olup, bu sefer o kadrolardaki hatanın vebalinin yada başarısının da, Cumhurbaşkanının bir sonraki seçimlerde önüne koyulabiliyor olması için, meclisin bakanları denetim yetkisi kaldırılmıştır.
- Ayrıca bakanlar kurulu ve kanun hükmünde kararname kurumu da, kaldırıldığından, madde metnindeki buna yönelik hükümlerde kaldırılmıştır.(Ancak kanun hükmünde kararnameye yerine benzer bir kurum olarak gelen Cumhurbaşkanlığı kararnamesi kurumu aşağıda irdelenmiştir.) Bu şekilde Anayasada yapılan değişiklikle bakanlar kurulu ve bakanları,denetleme yetkisinin meclisin, görev ve yetkilerinden çıkartılması,cumhurbaşkanının yürütmenin başı olarak kendi seçtiği yardımcı ve bakanları üzerindeki etkinliğini artıracak olup, günü birlik dışsal müdahaleleri engelleyeceği ve bu kişilerin siyasi sorumluluklarını üstleneceğinden gerekli ve anlamlı olduğu için,güçler ayrılığını pekiştirdiği ve bu şekilde,herkesin sorumlu olduğu makamları net çizgilerle belirlemesi ile yetki karmaşasını ortadan kaldırdığı için,ANAYASADA YAPILAN BU DEĞİŞİKLİĞE VE DOLAYISI İLE 5. MADDEYE DE EVET.
6- Referanduma konu Anayasa teklifinin 6. maddesiyle; Anayasanın, Meclisin yürütme organından bilgi edinme ve denetleme yetkisini düzenleyen 98. maddesinde,değişikliğe gidilerek,TBMM'nin bilgi edinme ve denetleme yetkisi yeniden tanımlanmış,bazı kurumlar kaldırılmış ve bazı kurumlarda güçlendirilmiştir.Öncelikle,Cumhurbaşkanı ve bakanların,hükümet olarak fiilen mecliste yer almamaları sebebi ile fiziken kullanılması da imkansız hale geldiğinden, mecliste sözlü soru usulü kaldırılmıştır. Bunun yanında, siyasi sistemde,60 yıllık mazisi olan, gensoru yöntemi de, bu güne kadar,meclis gündemine gelen,261 gensorunun,sadece 2 adetinin kabul edilmesi sebebi ile düşünüldüğü kadar işlevsel olmadığı için kaldırılmıştır. Bunun yanında, bilgi edinme yöntemlerinden olan yazılı soru kurumu,daha güçlendirilmiş, sözlü soru düzenlemeden çıkartıldığı için, yazılı sorunun,daha önce olan hantallığı kaldırmak ve cevaba ulaşma süresini belirli hale getirip, kısaltmak için, yazılı soruda, cevap için yürütme erkine,Anayasal bir süre sınırlandırması getirilerek,15 günlük süre içinde cevap sorumluluğu getirilmiştir.Yazılı soruya 15 günlük cevap süresi; belirlenmesi,bu şekilde yürütmenin olası cevap verme hususundaki isteksizliklerini ortadan kaldıracak, sürecin belirsizliklerini ve soruların sümen altı edilmesini önüne,güçlü bir anayasal engel koyacaktır.Bu şekilde yazılı sorunun, yine milletvekilleri tarafından bilgi edinme amacıyla kullanılacağı, ve ancak Başbakana yazılı soru sorulabilirken yeni düzende, vekillerin bu kere cumhurbaşkanına değil ama Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlara yazılı olarak soru sormalarına imkan tanındığı görülmektedir. Bunun yanında, değiştirilen anayasa metninde, meclisin,denetim ve bilgi alma yetkisini kullandığı, Meclis araştırması ve genel görüşme kurumları aynen korunmuştur.
-Burada özellikle üzerinde durulması gereken ve tartışmalara yol açan konu, meclis soruşturması, kurumunda yapılan, değişiklikler ve bunun gerekçesinin anlaşılmasıdır. Anayasada yapılan bu değişiklikle,meclisin yürütme organını denetlediği, en güçlü kurumlardan olan meclis soruşturması kurumu,kısmen korunmuşsa da, teklifi,oylanması ve kabulü şartları, eski düzene göre biraz daha ağırlaştırılmıştır Buna göre "... Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar hakkında 106 ncı maddenin beşinci altıncı ve yedinci fıkraları(Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının salt çoğunluğunun vereceği önergeyle soruşturma açılması istenebilir. Meclis, önergeyi en geç bir ay içinde görüşür ve üye tamsayısının beşte üçünün gizli oyuyla soruşturma açılmasına karar verebilir..Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının üçte ikisinin gizli oyuyla Yüce Divana sevk kararı alabilir vesair), uyarınca yapılan soruşturmadan ibarettir..." şeklinde değiştirilmiştir.
-Meclisin denetim yetkisinin, yasama ve yürütmedeki güçler ayrılığı ve bu ayrılığın doğal sonucu olarak,her bir gücün yekdiğerinin görev ve etkinlik alanına müdahalesinin, minimuma çekildiği bir sisteme geçilmiştir.Aksinin kabulü halinde yani, her hangi bir erkin, orantısız( diğer güce aynı yada benzer bir denetleme yetkisi verilmeksizin) bir şekilde,diğer gücün siyaset alanına müdahalesine, imkan sağlanması halinde,güçler ayrılığından değil ve ancak yasamanın veyahutta yürütmenin diğer güce tahakkümünden söz edilebilecektir. Anayasamızın kabul ettiği sert Kuvvetler ayrılığında, artık parlamenter sistemin kodları ile yeni sistemi okumamak gerekmektedir. Yani,parlamenter sistemdeki, halk gücünün ve meşruiyetin kaynağının sadece parlamentoda olduğu sistemden, artık halk gücünün, ikiye ayrıldığı ve aynı anda hem meclisçe ve hem de Cumhurbaşkanınca kullanıldığı bir sisteme geçilmektedir. Bu sistemin doğası ve zorunluluğu gereği, her ki kuvvet de, gücünü ve meşruiyetini direkt halktan almakta ve bu sebepten, asıl hesap verilen ve verilmesi gereken yerde,kuvvetlerin birbirisi, değil sadece halk ve hukuk olmaktadır. Eski sistemde nasıl meclise "...meclis sapıtırsa bunu kim denetler,meclis salt çoğunluğun diktası mıdır?" demiyorduysak ve meclisi hal egemenliğinin kullanıldığı yer olarak görüyorsak ve denetimini,kamuoyu,medya,sivil toplum kuruluşları,hukuki kurumlar ve seçimler vasıtası ile yapıyorduysak,şimdi bu denetim yoları, genel hatları ile yürütme içinde uygulanıyor olacaktır. Bu bağlamda meclisin,kendi içinden çıkan başbakan ve güven oyu verilerek göreve başlayan bakanlar kurulu ve yine bizzat meclisin seçtiği Cumhurbaşkanı sistemi kalktığı ve halkın seçtiği Cumhurbaşkanı ve yine bu Cumhurbaşkanının belirlediği yürütme organı sistemine geçildiğinden, ARTIK YASAMANIN YÜRÜTME ÜZERİNDEKİ DENETİM YETKİSİ,SINIRLANDIRILMIŞ OLMAKTADIR.Aksinin kabulü halinde,sert kuvvetler ayrılığından ve seçilmiş Cumhurbaşkanlığı sisteminden,bahsedilmeyecek ve meclisin kontrolündeki yetkileri sınırlı ve ancak sorumlulukları yüksek ve yasamaya bağımlı bir yürütme organından bahsedilecektir. ARTIK YENİ SİSTEMLE NE YASAMANIN NE DE YÜRÜTMENİN BİRBİRLERİ ÜZERİNDEKİ HEGOMONYASI KALMAMIŞTIR.YÜRÜTMEYE DE YASAMA GİBİ ÖZGÜR BİR SORUMLULUK ALANI TANINMIŞTIR. İşte tamda burada,denge ve denetleme mekanizması devreye girerek, Cumhurbaşkanının yasamadan, güç almadığı müddetçe, MECLİSTE KANUN YAPTIRAMAYACAĞINDAN VE EN ÖNEMLİSİ YÜRÜTME OLARAK KANUN TEKLİFİNDE DAHİ BULUNAMAYACAĞINDAN BAHSETMELİYİZ. Evet, yeni sistemde ,yürütme olan Cumhurbaşkanı, yani hükümetin,bütçe hariç, kanun teklifi sunma hakkı kalmamıştır. ARTIK SERT KUVVETLER AYRILIĞINDA, YASAMANIN ANA VE ASLİ GÖREVİ;GELİŞMİŞ ÜLKE NORMLARINDA KANUN YAPMAK, YÜRÜTMENİN ASLİ GREVİ; BU KANUNLARI SİYASİ VE İDARİ OLARAK UYGULAMAK VE YARGININ GÖREVİDE;HER İKİ KURUMUN HUKUKA,UYGUNLUĞUNU DENETLEMEKTİR. Her güç de, kendi içerisinde bir özgürlük ve bağımsızlık alanında, yaşayacak ve her iki gücüde bağımsız ve tarafsız mahkemeler denetleyecektir.ARTIK PARLAMENTER SİSTEM KODLARINDAN, KURULUP YÜRTÜMENİN BAŞININDA AYRI VE BAĞIMSIZ BİR GÜÇ OLDUĞUNUN KABULÜ GEREKMEKTEDİR. Her iki gücünde, ana denetleyicisi ve sigortası,halktır ve yargıdır. Nasıl parlamenter sistemde, yasamanın ve onun içinden çıkan yürütmenin denetimi, yargıyla sağlanıyorsa, işte bu kez de yasama içinden çıkmayan ve ayrı bir seçimle ve meşruiyet kaynağı ile göreve gelen,Yürütme erkinin de sorumlu olduğu yer, hukukun kendisi ve seçimler yolu ile halktır.Burada, denetim gücü eskisine oranla gücün kaynağına, yani hukuka uygunluğa ve halk desteğine bağlanmış olmakla,iktidara gelmek ve iktidarda kalmak için vesayet kurumlarına (367 garabeti,e-muhtıralar, koalisyon pazarlıkları ve vekil transferleri vesair) BEL BAĞLAMA AHLAKSIZLIĞI, ENGELLENMİŞ OLMAKTADIR.
-Bu bu izahatlardan sonra,denge-denetim ilişkisi gereği, yasamanın yürütmeyi,onun ayrı bir güç olma vasfını zedelemeyecek, usul ve şartlarda denetiminin de yolu korunmuştur Buna göre üye tamsayısının 1/10 ile verilebilecek soruşturma önergesi, salt çoğunluğun yarısına çıkartılmış ve sonrasında,soruşturma açılması,önceden meclis basit çoğunluğu ile olabilecekken bu kere,3/5 oranında bir çoğunluk aranmıştır. devamında,yüce divana sevk kararı esasen hükümet güven oyu oranı da olan meclis üye tam sayısının, salt çoğunluğuna çıkartılmışken yeni düzenlemede,2/3 oy oranı ile ancak yüce divana gönderme hakkı verilmiştir. Yapılan değişiklikle güçlerin kontrolsüz bir şekilde tam bağımsızlığı öngörülmemiş ve şartları ağırlaştırılmış olsa da her iki kuvvet arasındaki ilişki ve denetim eskisine oranla zayıflatılmıştır.Yine güçler arası dengenin korunması bağlamında, Cumhurbaşkanı da meclisi denetlemek anlamına gelecek şekilde, Cumhurbaşkanına,Anayasa madde 116 ile meclis seçimlerini yenileme hakkı verilmiştir ki,bağımsız olan, her iki gücün karşılıklı suistimalinin önüne geçilmiştir. Ve yine,Cumhurbaşkanının, meclisi fesh yetkisinin, kendi içerisinde suistimalini önlemek içinde; meclis seçimlerinin yenilenmesi kararı alması halinde halin de, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin de otomatikman yenileneceği öngörülmüştür. Burada dikkat edilmesi gereken bir şey vardır ki oda, öncelikle meclis tarafından cumhurbaşkanı hakkında soruşturma açıldığında Anayasanın 105. maddesi devreye girerek "...Hakkında soruşturma açılmasına karar verilen Cumhurbaşkanı seçim kararı alamaz.Yüce Divanda seçilmeye engel bir suçtan mahkûm edilen Cumhurbaşkanının görevi sona erer..." amir hükmü ile Cumhurbaşkanının kendisi hakkında soruşturma açan meclisi cezalandırma hakkı elinden alınmaktadır.Sırası ile denge ve denetleme mekanizmaları kurulmuş ve güçler arasında uyum sağlayacak,kurallar korunmuştur. Her bir güç kendi içindeki bağımsızlığını koruyup, karşılıklı denge ve denetime elverdiği ,daha net ve belirli bir denetim mekanizması getirildiğinden ANAYASADA YAPILAN BU DEĞİŞİKLİĞE VE DOLAYISI İLE 6. MADDEYE DE EVET.
7- Referanduma konu Anayasa teklifinin 7. maddesiyle; Anayasanın, Cumhurbaşkanın,adaylığı ve seçimini düzenleyen 101. maddesinde değişikliğe gidilerek,öncelikle,102. maddesiyle birleştirilip,adaylık ve seçim şekli tek maddeye indirilmiştir. Madde içeriğinde,Cumhurbaşkanının adaylık şartları açıklanırken nitelikleri de sayılmış, ve eski metinden farklı olarak,artık halk tarafından seçildiği ve direkt yürütmenin fiilen ve siyaseten de,başı olması sebebi ile siyasi bir aktör olduğundan,seçildikten sonra "partisi ile ilişkisi kesilir" hükmü, madde metninden çıkartılarak, Cumhurbaşkanının, partili olmasının yolu açılmıştır. Bu şekilde cumhurbaşkanının hem seçimler sırasında ve hemde görevi sırasında,siyasi bir aktör olarak kabul edildiğinden, tarafsız olma zorunluluğu ve niteliği anayasadan çıkartılmıştır.Anayasa metninde Cumhurbaşkanı adaylığı için, olması gereken diğer nitelikleri aynen tekrar edilerek (yaş, vatandaşlık milletvekili seçim yeterliliği gibi) aday gösterilme sürecinde bir kısım demokratik değişiklikler yapılmıştır.Bunlardan ilki,Cumhurbaşkanın,meclis dışından aday gösterilmesinde ki, 20 milletvekili imzası ile Cumhurbaşkanı adayı olma şekli, kaldırılmış,bunun yerine,halkın demokrasiye doğrudan katılımını sağlayan ve demokratik bilinci geliştirir şekilde, yüz bin seçmen tarafından da Cumhurbaşkanlığına aday gösterilme süreci geliştirilmiştir. Bundan başka,Cumhurbaşkanı adayı,gösterebilmek için, bir partinin son seçimlerde en az %10 oy alma şartı yumuşatılarak,demokratik temsil kabiliyetini,güçlendirmek için, bu oy oranı %5' indirilmiştir.
-Devamında da,Cumhurbaşkanı seçim şekli belirlenerek,çoğunluk oyu ile seçim şekli ve çoğunluğun ilk seçimde sağlanamaması halindeki iki kademeli seçim şekli ve oy kullananların, çoğunluğunun oyunu alması halinde seçilmiş olacağı şeklinde kalıp bir seçim prosedürü belirlenmiştir.Seçimle gelen, Cumhurbaşkanının siyasi bir aktör olduğu,ilk ve/veya ikinci seçimi kazanmasının yolunun,halkın güvenini kazanmak ve onlarla olan iletişimine ve yönetiminin başarısına bağlı bulunduğu, dolayısı ile siyasi beceri ve başarısını direkt seçimlerdeki başarısında belirlediği ortamda,cumhurbaşkanının,partisi ile ilişiğinin kesilmemesi doğal olup,siyasi bir karakterin yürütmenin başına seçilebilmesi için siyaset üretmesi gerekeceği de açıktır.Burada Cumhurbaşkanının, tarafsızlığının, kalkmasının sonuçlarına, kısaca değinmek gerekmektedir. Yargıdaki taraflılıkla, aynı anlama gelmeyen ve açıkça bir siyasi tercih ve vizyon sahibi olmak manasındaki taraflılık,yürütmenin başı için sakıncalı mıdır? Bir kere, yeni sistemde yasama ve yürütmenin, ortasında ve /veya üstünde durarak, bir nevi hakemlik yapan bir cumhurbaşkanından,Faaliyet olarak kanun yapma yetkisi elinde alınmış ve salt kabul edilmiş kanunların uygulayıcısı,bir yürütmenin başı olan cumhurbaşkanlığına geçilmiştir. Önceki sistemde yasama ve yürütme güçleri, güven oyu,meclis denetimi,hükümetin kanun yetkisi, dahil birbirinin içine girdiği için, her iki gücün yetki karmaşasını aşmak,her iki gücün ortak karar alabilmesini temin gayesi ile, bu iki kurumun üzerinde,tarafsız bir cumhurbaşkanı anlayışı getirilmiştir. Oysa şimdiki sistemde, her iki gücün nerdeyse ortak yaptığı hiç bir güç kullanımı yoktur. Her iki güçte, bağımsız bir şekilde,kendi güç alanı içerisinde halktan aldığı yetkiyi kullanmaktadır. Bu bağlamda, her iki gücün, uyumlu çalışması için,yasama ve yürüte arasında, tarafsızca hüküm verecek bir Cumhurbaşkanına, gerek kalmamıştır. KURUMLAR ARASI UYUM, ARTIK ANAYASA İLE BELİRLENMİŞTİR. Yeni anayasa ile artık "CUMHURBAŞKANI" kavramı FARKLI TANIMLANMIŞ VE İÇİ FARKLI BİR ŞEKİLDE DOLDURULMUŞTUR. Şimdiki sistemde,artık cumhurbaşkanı tarafını seçmiş ve anayasanın kendine verdiği bir görev olarak, yürütmenin başına oturmuştur. ANAYASA KOYUCU SİYASİ İRADE VE UZLAŞI SONUCUNDA BU KİŞİYE, CUMHURİYETİ DE TEMSİL ETTİĞİNDEN CUMHURBAŞKANI DEMİŞSE DE, adı Cumhurbaşkanı olan yeni gücün, temsilcisinin eski cumhurbaşkanı ve konumuyla bir ilgisi bulunmamaktadır. bu bağlamda,partili bir belediye başkanı nasıl,seçimler sürecinde,partili ve ancak seçildikten sonra tüm halkın belediye başkanıysa, yeni Cumhurbaşkanı da seçilene kadar partili ve seçildikten sonra Anayasanın, 104 maddesi gereği "...– Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Yürütme yetkisi Cumhurbaşkanına aittir.Cumhurbaşkanı, Devlet başkanı sıfatıyla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını temin eder..." DEMEKLE TÜM ÜLKENİN CUMHURBAŞKANI OLMAKTADIR. Ama tabi ki Yürütmenin, yani siyasi iradenin de başı olan, Cumhurbaşkanının,kanunları uygulama konusunda siyasi seçimleri olacağı gibi bir sonraki seçimler içinde siyasi bir görüş bulunacaktır.Bu şekilde, yetkisi yasamadan ayrılmış bir yürütmenin, başı olan Cumhurbaşkanının, aynen yasamanın halk tarafından seçimler yolu işletilen siyasi denetimi gibi halk ve hukuk denetimine girdiği, unutulmamalıdır Denge mekanizması olarak ,vatana ihanet dışında yargılanamayan,Cumhurbaşkanından, siyasi bir karakter kazanan cumhurbaşkanlığına geçilmekle, aşağıda incelenecek olan ceza-i sorumluluğuna yol açacak ,yasamanın meclis soruşturması yolu ile denetlenecek,Anayasa Mahkemesinin yüce divan sıfatı ile yargı denetimi yolu ile denetlenerek,ve halkta seçimler yolu ile siyasi denetimini yapacaktır. Böylece, Cumhurbaşkanlığı sisteminde Cumhurbaşkanının diğer, güçlerle dengesi korunmuş ve denetim yoları şeffaf bir şekilde belirlenmiştir, hukuk devleti gözetiminde ve diğer denetim yolarıyla; aday seçimi şeffaf ve vesayet odaklarının etkisinden korunmuş, halk desteği şeffaf ve adil seçimlerle korunmuş, siyasi karar mekanizmaları öngörülebilir,halk tercihlerini dikkate alır ve şeffaf ve dış baskılardan korunmuş bir yürütmenin seçiçimini,temin etmesi sebebiyle, olumsuz ve belirsiz bir durum görmediğimden Cumhurbaşkanın,adaylığı ve seçimini düzenleyen 101. maddesinde yapılan, BU DEĞİŞİKLİĞE VE DOLAYISI İLE 7. MADDEYE DE EVET.
8- Referanduma konu Anayasa teklifinin 8. maddesiyle; Anayasanın, Cumhurbaşkanın, görev ve yetkilerinin sayıldığı 104. maddesinde değişikliğe gidilerek,Cumhurbaşkanının görev ve yetkileri daha önceki metinde cumhurbaşkanının yasama,yürütme ve yargıya ilişkin yetkileri olarak ayrı ayrı sayılmışken, bu defa bu üçlü, ayrım kaldırılmış ve ana hatları ile yürütmenin başı olan cumhurbaşkanının yetkileri ve devletin başı olan cumhurbaşkanının yetkileri olarak bir ayrıma gidilmeden ,bu yetkiler tek tek belirtilmiştir. Bu şekilde Cumhurbaşkanının devletin başı olduğu, eski metnin tekrarı olup,yürütmedeki bir kısım çoğu başbakana ait eski yetkileri arttırılarak ve cumhurbaşkanına yürütme yetkisi, münhasıran Cumhurbaşkanına verilmiştir. Cumhurbaşkanına yürütme ile ilgili konularda, kaldırılan bakanlar kuruluna verilen KHK yerine geçmek üzere,"cumhurbaşkanlığı kararnamesi" kurumu getirilmiştir.Bu kurumun sınırları, "...Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle dördüncü bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenemez. Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz. Kanunda açıkça düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz. Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanır..." şeklinde, net bir şekilde çizilmiştir. Cumhurbaşkanının görevlerinden olan Anayasa Mahkemesi, üyelerinin seçiminde, Cumhurbaşkanının ağırlığı azaltılmış ve bu şekilde denge ve denetim mekanizması güçlendirilmiştir. Bu husus Anayasa mahkemesinin 17 olan üye sayısı askeri mahkeme üyelerinin kuruldan, çıkartılarak ve meclisin seçtiği 3 üyeden, cumhurbaşkanına üye seçim hakkı eklenmeyerek,Cumhurbaşkanın seçtiği üye sayısı bu şekilde, 12 olmuştur. Eski sistemdeki gibi Cumhurbaşkanın, direkt önereceği bir adayın seçilmemesi kurumu da aynen korunmuş ve azalan 2 üye seçim hakkı nedeni ile Anayasa Mahkemesindeki meclisin seçtiği, 3 üyenin varlığını koruması ile nispeten daha da arttırılmıştır. Bu şekilde, Cumhurbaşkanının, Anayasa mahkemesi üye seçimi üzerindeki etkisi de azaltılmıştır.2010 değişikliğiyle getirilen üyelerin 12 yıllık görev süresi olması aynen korunmakla, bir cumhurbaşkanın ve meclisin, 5 yıllık görev süresi düşünüldüğün de ortalama olarak meclise bir dönemde 1, Cumhurbaşkanına da 5 üyeyi seçme hakkı düşmektedir ki, salt bu durum bile cumhurbaşkanın bir dönemde,hem de kendisine kurumlar içerisinden, önerilen 3 aday arasından ancak %33'ünü değiştirme hakkı -ve ihtimali-vermektedir ki bu,Anayasaca verilmiş hakim teminatları, Anayasa tarafından öngörülen Tarafsızlık ve Bağımsızlık ilkeleri ile CUMHURBAŞKANININ AYNI ZAMANDA DEVLETİN BAŞINI DA TEMSİL ETMESİ SEBEBİ İLE ,KONTROLSÜZ BİR GÜÇ DEVRİ OLARAK GÖRÜLMEMEKTEDİR.Bundan başka,YÜRÜTME ORGANININ,ESKİ SİSTEMDE KANUNU TEKLİFİ SUNMA VE DOLAYISI İLE KANUN YAPMA YETKİSİ,SERT GÜÇLER AYRILIĞI DOLAYISI İLE ELİNDEN ALINDIĞINDAN, Cumhurbaşkanına,yürütmenin işleyişine dair olmak üzere,kanunla düzenlenen, amir hükümlere aykırı olmamak ve münhasıran bir kanunla düzenlenmesi gereken hususlardan olmamak şartlarıyla VE ANAYASA MAHKEMESİ DENETİMİNDE OLACAK ŞEKİLDE,İŞLEM YAPMA YETKİSİ OLARAK, CUMHURBAŞKANIĞIKARARNAMESİ DÜZENLEME YETKİSİ TANINMIŞTIR. Yetkinin belirtilen şekilde,yasama yetkisine müdahalesinin önüne geçilmiş,sınırları çizilmiş ve yargı denetimine alınmış olması,yürütmenin ihtiyaçlarını teminen verilmiş olan bu yetkinin,sert güçler ayrılığında yürütmenin kendi içerisindeki,etkinliğini arttırmak için, gücünü kullanabilmesine olanak sağladığı, makul,orantılı ve denetim yolları belirli olduğu için,gerekli olduğunu düşündüğümden, Anayasanın, Cumhurbaşkanın, görev ve yetkilerinin sayıldığı 104. maddesinde değişikliğe giden,ANAYASADA YAPILAN BU DEĞİŞİKLİKLERE VE DOLAYISI İLE 8. MADDEYE DE EVET.
9- Referanduma konu Anayasa teklifinin 9. maddesiyle; Anayasanın, Cumhurbaşkanın, cezai sorumluluğunu düzenleyen 105. maddesinde değişikliğe gidilerek,Cumhurbaşkanı hakkında işletilmesi hemen hemen imkansız bir (3/4 meclis kararı gibi) usulle ve sadece vatana ihanet gibi sınırlı bir suçla ilgili kabul edilen cezai sorumluğu sistemi,kaldırılarak,tüm suçlar ve suçlamalar için cezai sorumluluk getirilmiş ve 60 gibi çok daha az bir oranla Yüce Divana sevk müessesesi getirilmiştir. Bu şekilde,cumhurbaşkanının,meclise ve hukuka,hesap verebilirliği çok güçlendirilmiştir. Ancak artan bu sorumluluk halleri ve indirilen ,meclis karar sayısının ,güçler arası dengeyi bozmayacak bir şekilde tutulması da ,yapılan anayasada gözetilerek,BİR GÜCÜN (yasama-yürütme arasında) KONTROLSÜZCE VE İŞLEYİŞİNİ BOZACAK ŞEKİLDE, KOLAYLIKLA DİĞER GÜCE MÜDAHALESİNİN ÖNÜNE GEÇİLECEK DENGE MEKANİZMASIDA KURULMUŞTUR.Bu şekilde,cezai sorumluluk güçlendirilirken,sürecin başlangıcı olan önerge için yeter sayı arttırılmış ve bu oran 1/3'ten meclis salt çoğunluğuna getirilmiştir. Esasen, artık siyasi bir kimlik olarak varlığını sürdürecek olan,Cumhurbaşkanı'nın,eski düzenlemedeki şekilde 1/3 oranındaki kabul ile,hakkında soruşturma açılması,sistemi her an tıkama riski barındırdığından ve asıl daha önemli olan, yüce divana sevk için gerekli olan 3/4 çoğunluğun, devamda belirtilen şekilde azaltılmasından dolayı, Cumhurbaşkanının artan sorumluluğun yanında,soruşturma açılması için, salt çoğunluğun şart koşulması kabul edilebilir bir düzenlemedir. Sonrasında, daha önemli olan soruşturma açılmasından sonraki,Yüce Divana gönderme yeter oy sayısı,eski düzenlemede 3/4 olan meclis izni daha az bir orana düşürülerek 3/5 kabul oyuna indirilmiş olup,meclis ve yargı denetimini, işlevsel bir hale getirdiği için daha anlamlı ve doğru buluyorum. Oransal olarak, eski düzenlemede meclisin %75'inin oyu gerekirken yeni düzenleme de, meclisin %60 oyu ile Cumhurbaşkanı, Yüce Divana gönderilebilecektir.Yine madde metninde,eski maddede olmayan şekilde, Yüce Divan aşamaları sayılmış ve özellikle, Cumhurbaşkanının hakkında soruşturma açılması halinde seçim kararı alamayacağı şeklindeki tedbir ile milletvekilleri üzerindeki, tekrar seçilememe baskısı kaldırılmıştır.Yüce Divanda, seçilmeyi engelleyici bir suçtan mahkum olması halinde,otomatik olarak cumhurbaşkanının görevinin sona ereceği de belirtilerek, alt sınırı 1 yıl olan bir suç nedeni ile bile olsun,Cumhurbaşkanının, bir suç işlemesi halinde kendisinin yargılanmasının yolu açılmış ve görevine son verilebilir bir sisteme geçilmektedir. Yine düzenlemenin devamında,Cumhurbaşkanının,görev süresi içerisinde yaptığı işlemler neden ile sonradan başıma ne gelir korkusu yaşamaması için ,emeklilikle beraber de, görev sırasındaki eylemleri nedeni ile de görevinden sonrada aynı aynı nitelikli meclis karar şartı şeklinde bir prosedürün, uygulanacağı maddesi ile ,cumhurbaşkanlarının görev sürelerinden sonra , gayri ciddi suçlamalar ile muhatap olmalarının önüne geçilmiştir
-Bu düzenleme ile,demokratik hukuk sistemi, güvenceye alınmıştır. CUMHURBAŞKANLIĞININ, DİKTATÖRLÜĞE DÖNDÜĞÜ YADA DÖNEBİLECEĞİ,DÜŞÜNCESİNİN HATALI OLDUĞU,SALT BU HÜKÜMDEN DAHİ ANLAŞILABİLMEKTEDİR.Çünki artık,yukarda belirtilen şekilde,eski güçle ve sorumsuzluklarla korunan, resen imzaladığı kararlar nedeni ile Anayasa mahkemesi dahil hiç bir yargı denetimine tabii olmayan, yürütmenin başı olarak, imzaladığı,düzenlemeler dolayısı ile bile ancak, Başbakanın sorumlu olduğu ve kendisinin sorumlu olmadığı, sorumsuz bir Cumhurbaşkanından;yaptığı tüm işlemler,kişisel suçlar nedeni ile yargı denetimine tabii, sorumsuzlukları kaldırılmış,meclisin denetim sebepleri ve yetkisi güçlendirilmiş, kamuoyu,medya,sivil toplum kuruluşları,hukuki kurumlar ve seçimler vasıtası ile denetimi yapılan bir Cumhurbaşkanlığına geçilmekte olduğundan,ANAYASADA YAPILAN BU DEĞİŞİKLİĞE VE DOLAYISI İLE 9. MADDEYE DE EVET.
10-Referanduma konu Anayasa teklifinin 10. maddesiyle; Anayasada daha önceden olmayan,Cumhurbaşkanı Yardımcıları kurumu ile Cumhurbaşkanına vekalet kurumu yeniden düzenlenmiş olup,öncelikle vekalet kurumunun, eski düzenlemeden ayrı olarak,geçici ve sürekli boşalma daha detaylı açıklanmıştır. Geçici boşalmada, Cumhurbaşkanına, vekalet edecek kişinin, eski düzenlemeden farklı olarak,Meclis başkanı değil, Cumhurbaşkanı yardımcısı olması şeklinde düzenleme getirilmiştir.Keskin bir şekilde uygulamasına geçilen güçler ayrılığı ilkesi ve yasamanın ve yürütmenin birbirlerine müdahalesinin, minimuma indirilmesi ile görev sonunda,her iki kurumunda halktan yaptıkları icraatlar gereği oy talep edeceği düşünüldüğünde, artık, meclis başkanının,yani yasama içerisindeki birinin, yürütmeye müdahil olmasının önüne ,haklı olarak geçilmiştir.Yine,sürekli boşalma hali olan ölüm vesair boşalmalarda, (eski düzenlemede hükümet kurulamaması halinde ki düzenlemeye paralel olarak) Cumhurbaşkanın seçilmesi için 45 günlük süre getirilmiş ve eğer genel seçimlere, 1 yıldan az bir süre olması halinde, seçim ekonomisi için Cumhurbaşkanı vekilinin görev süresi, birleşilen genel seçime kadar uzatılmıştır.Burada,Anayasa yapıcı iradenin bir tercihi var olup,ya yasamadan ya yargıdan yada yürütmeden bir geçici yönetim oluşturulacaktı.İrade bu durumda dahi,yargının ve yasamanın,yürütmeye müdahalesini engelleyerek, yapılacak ilk seçimlerde de bir şekle yürütmenin yeni Cumhurbaşkanı ile tesis edileceğini öngörerek,siyasi karar alma merciini dünyadaki genel uygulamalar doğrultusunda, yine yürütme gücü içerisindeki birine tevdii etmektedir. Ayrıca bu durum, Cumhurbaşkanın başına bir şey geldiğinde, alternatifinin kim olacağının ,önceden bilinmesini ve buda şeffaflığı arttıracağından ve siyasi bir istikrarsızlığı engelleyeceği için,daha demokratik olmaktadır. -Maddenin devamında da Cumhurbaşkanı Yardımcısı yada yardımcılarının yine Cumhurbaşkanı tarafından seçileceği ve yemin şartları belirlendiği gibi bu Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanların seçildiklerinde, meclisteki vekillik görevlerinin sona ermesi düzenlenmiştir. Bu şekilde yasama ve yürütme daha net çizgilerle birbirinden ayrılmış ve yürütmenin devamı süresince,yardımcı ve bakanların, meclisteki görevleri sona ermekle,yürütmenin yasamayı etkileme yetenekleri de azaltılmış olmaktadır.
-Yine devamında, Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanların, direkt Cumhurbaşkanına karşı sorumlu olduklarından bahsedilerek,görevleri nedeni ile haklarında meclis soruşturmasının usulleri detaylı bir şekilde belirlenmiştir.Yüce divana sevk için 2/3 çoğunluk olacak şeklinde, Cumhurbaşkanından dahi daha ağır bir çoğunluk aranması dışında,Cumhurbaşkanının sorumluluğu için izlenen prosedür aynen korunmuştur.Esasında, Cumhurbaşkanından daha kolay soruşturulması,beklenen daha alt düzeydeki yürütme elemanının, Bakan ve Yardımcıların, Cumhurbaşkanından daha zor bir prosedürle korunması,Cumhurbaşkanlığı sisteminde, bakan ve yardımcıların direkt cumhurbaşkanına bağlı olması ve ona karşı sorumlu olması düşünüldüğünde,bakan ve yardımcıların siyasi kararlarından daha çok görev harici sorumluluklarında bu kurumun işletilebileceğini düşündürmekte ve asıl sorumlunun Cumhurbaşkanı olduğu sistemde, direkt taşın altına elini koyan bu vesile ile cumhurbaşkanı olmaktadır. Salt bu durum dahi,meclisin bir soruşturma açmak istemesi halinde, bakandan daha ziyade Cumhurbaşkanının sorumluluğu yoluna gidilmesini,doğru bir şekilde asıl siyasi irade belirleyicisinin, siyasi sorumluluğu da üstlenmesini temin etmesi bağlamında, daha demokratik bir düzene geçilmektedir. Yeni sistem kurucu bu anayasada, partilerin bu yöndeki mutabakatı ve görüşleri düşünüldüğünde, CUMHURBAŞKANINDAN DAHA AĞIR ŞARTLARDAKİ SORUŞTURMA RİSKİ, BAKANLARA DAHA RAHAT BİR ÇALIŞMA ORTAMI SAĞLAYARAK, ÖNCELİKLE BİR GÜVENSİZLİK OLMASI DURUMUNDA CUMHURBAŞKANININ SORUMLULUK YÜKLENMESİNİ, TEMİN EDECEKTİR. Genel anlayış ve uygulamalar dışındaki bu düzenlemenin ,Cumhurbaşkanının daha kolay hesap verebilir olduğunu vurgulaması ve dokunulmaz olmadığının göstergesi olması bağlamında,bir ufuk açabileceği, düşüncesindeyim bundan başka ayrıca, madde son paragrafında, görev dışı suçlara ilişkin dokunulmazlıklar ve bakanlıkların Cumhurbaşkanı kararnamesi ile seçilmesi ve tanzimi hususları,sistem gereği bakanlara asgari olması gereken koruma sağladığı gibi bakanlıkların düzenleme şeklide Cumhurbaşkanlığı sisteminde tüm siyasi sorumlunun artık cumhurbaşkanı olması nedeni ile,davulu da tokmağı da aynı kişide toplamaktadır.Bu sebeplerden,Anayasada yapılan BU DEĞİŞİKLİĞE VE DOLAYISI İLE 10. MADDEYE DE EVET.
11-Referanduma konu Anayasa teklifinin 11. Maddesiyle; Anayasanın, meclis seçimlerinin yenilenmesini düzenleyen, 116.maddesinde değişikliğe gidilerek, önceden sadece meclis seçimlerinin Cumhurbaşkanınca yenilenmesi şeklinde olan, maddesi değiştirilmiş ve bu maddeye meclis yanında, Cumhurbaşkanı seçimlerinin de yenilenmesi usulü ve şartları da eklenmiştir.Cumhurbaşkanlığı sisteminin gereği olarak,siyaset üstü,görev tanımı kısıtlı ama çok yetkili,sorumsuz Cumhurbaşkanından, siyasi bir aktör olan ve sorumlu Cumhurbaşkanlığı, sistemine geçilmekle,bunun gereği olarak,Cumhurbaşkanı ile meclis ilişkileri yeniden düzenlenmiştir.Öncelikle, meclisin bir gerekçe göstermeden, ihtimal o ki siyasi olarak Cumhurbaşkanı ve yardımcısı ve bakanlarına, güveninin azalması ve/veya kalmaması halinde,meclis %60 oyu ile seçimlerin yenilenmesine karar verebilir, denilmiştir.Burada, salt çoğunluk aranmamasının sebebi,sistemin gereği olarak,kendi partisi meclis çoğunluğu alamayan ve ancak iki turlu seçimle çoğunluğu alarak Cumhurbaşkanı seçiliş olması durumun da,otomatik olarak sistemin tıkanmasının ve seçimlerin yasamada yürütmeyi destekleyecek salt çoğunluğa ulaşamaması sonucunda,seçimlerin belki de sonsuz kere yenilenmesinin önüne geçmek için salt çoğunluk şartı kaldırılmış ve bu oran Cumhurbaşkanının sorumluluğu için, mecliste aranan %60 oranına eşitlenmiştir.Burada hassas bir denge kurulmaya çalışılarak, sistemin olası tıkanıklığının önü açılmıştır ve ancak yeniden seçime gitmek için aranan %60' çoğunluk, daha da yüksek tutulmayarak, meclis gücü hiç olmayan bir Cumhurbaşkanının, her an haksız ithamlarla soruşturmasının açılarak, yürütmenin gereksiz yıpratılmasının da önüne geçilmesine, vurgu yapılmıştır.
-Ülkemizin yeni tanışacağı, bu sistemle,ülkemiz gerçeği olan,ikiden çok, parçalı meclis aritmetiği düşünüldüğünde,meclis aritmetiğinin, her zaman bir partinin %50 milletvekilini, bulabilecek büyük bir parti doğurmayabileceği, önceden partilerin koalisyonlarla %50'yi aşma çabalarıyla, hükümet kurmaları yerine, bu kez muhalefetin, belki de koalisyonlarla %60'ı bulma çabasıyla Cumhurbaşkanlığı hükümetin, devrilmesi sistemine geçilmiştir. Yönetim için koalisyon gereğinden ,seçim için koalisyona geçilmiş olmakla en azından ,yönetimin koalisyon krizi ile ülkede bir idare buhranına girmesindense, muhalefetin koalisyon arayışı ile daha etkin ve uzlaşmacı bir yapıda muhalefet oluşturması sistemine, geçilmiş olmaktadır. Dahası Cumhurbaşkanı seçilen kişinin, partisinin mecliste çoğunluk sağlayamaması halinde, yasa yapıcı olan meclisten, kanun geçirme çabası sırasında,Türk demokrasisinde olmayan yada nadir olan,bir biçimde kanun çalışmaları sırasında,uzlaşı arama yönünde yeni ve bilinç oluşacak olup bu dahi tek başına güçlü bir demokratik, kazanım olacaktır. Tüm bu,gerek yürütmeyi fesh yada yürütmenin kanunu yapmak için meclisteki diğer partilerin kapısını çalmaya yönelik, uzlaşı arama çalışmaları sırasında,ülkede,bir yönetim krizi veyahutta zaafı oluşmayacağı için, ülke daha etkin ve ayakları yere basan bir uzlaşma bilincine de kavuşmuş olacaktır. Mecliste kanun yapacak milletvekili sayısına ulaşamamış yürütme gücü,yenilenecek yada beklenecek olası seçimlere kadar, mevcut kanunlarla, ülkenin idaresine de amir olacağından,kolay kanun değiştiremeyecek olsa da,ülkede zorlama koalisyon çabaları yada, milletvekili transferleri ile siyasete dışarıdan müdahalelerin önüne geçilmiş olacağından bir idare krizi yaşanmayacaktır. Bu şekilde,olası bu alternatif durumda dahi farklı görüşlerin bir potada eritilmesi hem de bir yönetim krizi tehlikesi minimuma çekilerek sağlanmış olacaktır.
-Madde metninin devamında,Cumhurbaşkanının, içinde bulunduğu partinin meclis %40'ın dan daha az oy alması ve muhalefetin tam bir uzlaşı ile %60 oy toplayarak, iktidarı değiştirme uzlaşısına varması ihtimaline binaen, meclis tarafından yürütmeyi de elde edebilecekleri umuduyla,seçimlerin yenilenebileceği ve bu durumda da, yürütmeyi kazanamayan muhalefete Cumhurbaşkanlığını kazanmanın yolunu açacak bir şekilde, Cumhurbaşkanı seçimlerinin de yenileneceği,hükme bağlanmıştır. Yasamadan etkin bir güç almayan bir Cumhurbaşkanının,yürütme iktidarını koruyamayacağı da bu şekilde anlatılmış ve meclisin sadece Cumhurbaşkanlığı seçimlerini yenileyemeyeceği bunu ancak kendi seçimlerini de yenileyerek yapabileceğini, hüküm altına almış olmaktadır.Ancak bunun yanında, yasama ve yürütmedeki güçler ayrılığı ve bu ayrılığın doğal sonucu olarak,her bir gücün yekdiğerinin görev ve etkinlik alanına sınırlı müdahalesinin , yine aynı güçte başka bir yetki ile korunması halinde ancak güçler arasında bir denge ve ayrımın olabileceği aksi durumda yasamanın veyahutta yürütmenin diğer güce tahakkümü olacağı açıktır. Hem meclisin ve hem de Cumhurbaşkanının, aynı gün seçilmesine rağmen ayrı ayrı halk desteği ve bundan kaynaklanan meşru gücü, bulunması sebebi ile bu yetkinin aynısının da,hiç bir gerekçeye bağlanmaksızın, Cumhurbaşkanına verilmesinin, Cumhurbaşkanlığı sistemin ve güçler ayrılığı prensibinin,doğal bir sonucu olduğu da açıktır. Bunun için,Cumhurbaşkanına da, daha önceden olmayan bir şekilde,meclis seçimlerini gerekçe göstermeksizin yenileme yetkisi verilmiştir. Ancak,bu yetkinin taraflardan biri tarafından, keyfi kullanımının önüne geçmek için, HEM YASAMAYA VE HEM DE YÜRÜTMEYE, YEK DİĞERİNİN SEÇİMLERİNİ, YENİLEME HAKKINI KULLANDIĞINDA, KENDİ SEÇİM SÜRECİNİNDE OTOMATİK BAŞLAMASI USULÜ GETİRİLMİŞTİR. bu şekilde,seçim sonuçlarıyla, Meclis ile Cumhurbaşkanı arasında aranan, azaltılmış asgari yönetilebilirlik tablosunun, dahi çıkmaması halinde yada gelişen siyasi konjoktürle, bu yönde, uyumsuz bir tablo oluşması halinde, sert bir şekilde ayrı tutulan,Yasama ve Yürütme gücü sebebi ile,ülkenin yönetilemez bir hale gelerek, bir beka problemi yaşanmaması ve kurumların tıkanıklığın önüne geçilmesi için,her biri ayrı ayrı meşruiyetten beslenen Meclise ve Cumhurbaşkanına,seçimleri yenileme yetkisi,verilmesi olumludan öte büyük bir zorunluluktur. Seçim kararından sonra, Bu sistemde özellikle yürütmenin,görevlerini seçime kadar devam ettirebilmesi de bir yönetim zaafının önüne geçecektir. Bunun yanında, yeni seçilen Meclis ve Cumhurbaşkanının, görev süresinin, baştan başlayacağı şeklindeki kabulle,Anayasa tarafından,bir kişiye 5 yıldan 2 dönem olarak, 10 yıl yapabileceği Cumhurbaşkanlığı süresinin, seçimlerin yenilenmesi şeklindeki, DEMOKRATİK BİR HAKKIN KULLANIMI İLE KISALTILMASININ ÖNÜNE,HAKLI OLARAK GEÇİLMİŞTİR. Meclis ile Cumhurbaşkanlığı,seçimleri yenilenmesi usul ve şartlarını,karşılıklı bir denge mekanizması ile koruyan ve bu sırada yönetim zaaflarını engelleyen, bir düzenleme getiren,ANAYASADA YAPILAN BU DEĞİŞİKLİĞE VE DOLAYISI İLE 11. MADDEYE DE EVET.
12- Referanduma konu Anayasa teklifinin 12. maddesiyle; Anayasanın,olağan üstü yönetim biçimleri üst başlığıyla olağanüstü hal'i düzenleyen 119. maddesinde değişikliğe gidilerek,olağanüstü hal kurumu yeniden düzenlenmiş olup,olağanüstü yönetim biçimlerinden sayılan, sıkıyönetimi şartlarını düzenleyen 122.maddesi,referanduma konu 16. madde ile kaldırılarak,bu madde içine,eklenmiştir. Bu şekilde yeni madde metni ile kaldırılan sıkıyönetime gerekçe hallerde, olağanüstü hale eklenerek,her iki kurum olağanüstü hal içerisinde birleştirilmiş ve yönetimin kontrolü ve denetimi zor ve hatta askeri vesayet kurucu bir biçimde, kısmen askere geçmesine sebep olan, sıkıyönetim uygulanması usulü,tamamen sona erdirilmiştir. Sivil erklerin gücünün arttırılması ve kısmen de olsa,yönetimin askere geçmesi şeklinde ki,sıkıyönetim usulünün kaldırılması,sivil Anayasa için,çok olumlu bir adım olmuştur. Yine madde devamında,savaş,yakın savaş,ayaklanma,tabii afet vesair eski anayasada,olağanüstü hal ve sıkıyönetim halleri için sıralanmış, zorunlu haller aynen sayılmış,olağanüstü halin süresi, yine aynı tutularak 6 ayı geçmemek üzere olağan üstü hal ilan edilir denilmiştir.Yine aynı şekilde olağanüstü halin 4 aylık sürelerle uzatılabileceği yasalaştırılmıştır.Bunun yanında, eski düzenlemede,hükümete verilen KHK yetkisinin bir benzeri- KHK kurumu kaldırıldığından-Olağanüstü haller de halin icabına göre etkin bir şekilde tedbir alabilme hızlılığını teminen,Yürütmeye ve dolayısı ile Cumhurbaşkanına, Cumhurbaşkanı kararnamesi şeklinde,işlem yapma yetkisi tanımıştır.Ayrıca çıkartılacak kararnamelerin, olağan dönem kararnamelerindeki, bir kısım sınırlandırıcı hükümlere bağlı kalmaksızın düzenlenebileceğinden bahsederek,olağanüstü hali doğurucu, anormal durumla, etkin mücadelenin yine, eski anayasal metinle paralel,düzenlemesi yapılmıştır. Ancak sistem içerisinde,yine aynı eski metinde ki düzenlemede olduğu şekilde, bu kararnamelerin,meclis onayına sunulacağı düzenlenmiş ve fakat eski düzende meclis onayının usul ve şekli iç tüzükle belirlenir, denilirken, yeni metinde, daha şeffaf olarak,onaylatma süreci, Anayasal bir güvenceye kavuşmuştur.Yani önceden, iç tüzük ile belirlenen ve ancak müeyyidesi belirsiz , onama süreci yerine, aynı gün meclis onayına sunulacağı belirlenmiş ve sonrasında,denetimsizliği engelleyecek ve denetlenebilirliği sağlayacak "...3 ay içerisinde onaylanmayan kararnamelerin kendiliğinden yürürlükten kalktığı..." şeklinde net, belirli ve sonuç doğurucu bir süre öngörülmüştür. Askeri vesayete sebep olan sıkı yönetimi kaldıran,olağanüstü hal kurumunu ve sonuçlarını eski metinle paralel düzenleyen ve ancak meclis onayını sıkı bir süre şartına tabii tutarak,daha şeffaf ve daha denetlenebilir bir, olağanüstü hal kurumunun oluşmasını sağlayacak ANAYASADA YAPILAN BU DEĞİŞİKLİĞE VE DOLAYISI İLE 12. MADDEYE DE EVET.
13-Referanduma konu Anayasa teklifinin 13. maddesiyle; Anayasada,güçler ayrılığının üçüncü gücü olan,"YARGI"ya ilişkin, Anayasanın üçüncü bölümün de ki;Mahkemelerin kuruluşu başlıklı 142. maddesindeki "... Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir..." şeklindeki anayasa normu aynen korunarak, sonuna "... Disiplin mahkemeleri dışında askeri mahkemeler kurulamaz. Ancak savaş halinde, asker kişilerin görevleriyle ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakmakla görevli askeri mahkemeler kurulabilir.” hükmü getirilmiştir.Savaş halinde ,askeri mahkeme kurulabileceği yönünde ki, istisnanın da halin şartlarına göre gerekli ve zorunluluk taşıması ve savaş halinde, askeriye kurumunun ve asker kişilerin daha güçlü ve etkin bir, yargısal otoriteye ihtiyaç duymaları sebebi ile sadece asker kişilerin, görevleri ile ilgili görev sınırını da taşıdığı belirtilerek yapılan düzenleme ile hukuk güvenliği sağlamaktadır. Referandumda, halkın önünde gelen,Anayasa değişikliğindeki toplumsal motivasyonun en güçlü sebebi olan, askeri yargının,zorunlu olarak bir emir komuta sürecini de içinde barındırması sebebi ile adalete ulaşımı zedelediği ve hatta engellediği düşünüldüğünde,yargının sivilleşmesi adına, önemli bir adım olup,yargı erkinin bağımsızlığı ve tarafsızlığını sağlayacağı için doğru buluyorum.Genel olarak,hakim teminatlarının askeri bir düzende, etkin bir koruma sağlayamayacağı ve yargı kararlarda birlik temini ve sivil Anayasa adına atılmış büyük bir adım olması sebebiyle hukuk devleti ilkesine katkı sağlayacağını düşündüğümden ANAYASAYAYA,YAPILAN BU EKLEMEYE VE DOLAYISI İLE 13.MADDEYE DE EVET.
14-Referanduma konu anayasa teklifinin 14. maddesiyle; Anayasanın,Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun yapısını düzenleyen 159.maddesinde değişikliğe gidilerek,Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı 2010 yılı referandumunda yapılan değişiklikten sonra, ikinci kez değiştirilmektedir. Öncelikle belirtmek gerekir ki;2010 tarihinde ki bu değişiklik çok eleştirilmiştir.Ancak karşılaştırmalı üçlü dönemi de kapsayan bir inceleme yapmak sureti ile son değişikliğin, daha iyi anlaşılabileceği kanaatindeyiz. Bu sebeple, 2010'dan önceki,üye seçim uygulamasında, değişmesi çok eleştirilen HSYK seçim yapısı şöyle bir incelendiğinde, toplam 7 üyesinin 2'si Adalet Bakanı ve Müşteşarıyken, geri kalan 5 üyenin, tamamını gösterilecek, 3 katı aday arasından, sadece ve sadece Cumhurbaşkanı, tarafından seçilen bir sistem bulunmaktaydı. Bu bağlamda, 2017 referandumu ile esasında,çok eleştirilen 2010 yılı referandumu ile değiştirilmiş,öncesi eski düzenden, daha ağır Cumhurbaşkanı etkisi getirilmemektedir.Aksine 2017 referandumu ile beraber, 2010 referandumu ile 23'e çıkartıldığında da 4 üyeyi seçim hakkı varken, şimdi üye sayısı ,azaltılıp 23'ten 13 üyeli hale gelmiş olmasına rağmen, yeni sistemde de HSYK'nın sadece 4 üyesinin seçiminde Cumhurbaşkanın, seçim hakkı bulunmaktadır. Her üç sistemde de Adalet Bakanı ve Müşteşarı kurulun tabi üyesidir. nasıl ve hangi mekanizmalarla,aday gösterildiği bazen ŞAİBELİ OLAN, yada bazen bir darbe ile gelmiş bir asker kişi olabilen, genelde krizler ve kavgalarla, meclis tarafından zar zor seçilen, eski düzen bir cumhurbaşkanına ,halen ülkenin başı ve temsil yetkisi bulunmasına rağmen,sırf siyasi bir aktör olmasından dolayı, her hareketi ve düşüncesi şeffaf bir şekilde toplumun gözleri önünde yeşeren ve serpilen ve halk çoğunluğu tarafında, desteklenen yeni dönem bir Cumhurbaşkanından, daha fazla güvenmek, elbette ancak gelişmemiş bir demokrasi bilinciyle izah edilebilir. her söylediği ile gün be gün halk tarafından, tartılan bir Cumhurbaşkanının güvene ve dolayısı ile HSYK seçimlerinde,2010 dan önceki sistemdekinden de az bir seçim hakkına sahip olmasından, daha doğal ve demokratik bir durum olamaz.Unutulmamalı ki Cumhurbaşkanı yeni sistemde de siyasi bir aktör olup seçimle iş başına gelmişse de, yinede, devleti ve birliği de temsil hak ve görevi devam etmektedir.Bu kısa izahattan sonra, madde içeriğini açıklamak gerekirse, tek daireli 7 üyeli sistemden, 3 daireli 23 üyeliye çıkan HSYK yapısı ve üye sayısı azaltılarak, ilk sisteme yaklaşılmış ve 2 daireli ve 13 üyeli hale getirilmektedir.Sonrasında üye seçimleri hususunda, özellikle,15 Temmuz ile ortaya çıkan,belli grupların halk ve devlet denetimi olmadan,kurumların içine sızabildiği gerçeğinin ortaya çıkması sebebi ile esasında çoğu Avrupa ülkesindeki gibi (ancak ülkemize uymamıştır),yargı mekanizmasının, kendi iç işleyişi ile seçim yapması şeklinde,23 üyeden 16 üyeyi yargının kendi kendine seçmesi sisteminden vazgeçilerek, halkın gözü önünde olan ve halk tarafından seçilen, meclise, bu yetki verilmiş ve kurulun 7 üyesi, bizzat meclis tarafından ve geri kalan 4 üyesinin de yine Cumhurbaşkanı tarafından, seçilmesi usulü kabul edilmiştir. Bu şekilde 2010 öncesi, gösterilen adaylar arasından, tamamı Cumhurbaşkanı tarafından, seçilme usulünden kat be kat daha demokratik ve 2010 sonrası içinde, kurumun kendi içerisinde, kapalı devre seçim yapmasından,çok daha şeffaf bir sistemle, 2017 yılı referandumu ile HSYK yapısının belirlenmesi yolu seçilmiştir.
-Yine Anayasa metninde, mecliste yapılacak aday belirleme komisyonu ve seçim usulleri ayrı ayrı belirlenmiş ve 3 kademeli olarak, önce 2/3 sonra 3/5 ve son olarak meclis çoğunluğunca, seçilme usulü öngörülmüştür. Tüm üyeler, önceki sistemlerde ki gibi 4 yıllığına seçilmektedir.Son olarak belirtmek gerekirse;genel hatları ile 2010 öncesi döneme daha yakın olan, kötü ve ancak çok önemli bir tecrübeyle,yargının kendi içerisinde tarafsızlığını koruyamadığında ve seçilerde halk tarafından en azından vekilleri kanalı ile şeffaflık sağlanmadığı, kapalı devre seçimlerin,gelişmemiş demokrasi bilinci ile örtüşmesi halinde, bir vesayet odağına dönüşebildiği, bu bağlamda, toplumun seçtiği insanlar vasıtası ile kurum içerisinde açık belirlenebilir, bir seçim sistemi oluşturduğu için,ANAYASAYA da, YAPILAN BU DEĞİŞİKLİĞE VE DOLAYISI İLE 14.MADDEYE DE EVET (DİP NOT:Özellikle HSYK'nın yapısındaki savcılık kurumunun bir an önce bu yapıdan çıkarılması ve hatta savcıların adliye binalarından dışarı çıkartılarak,ceza yargılamasında hakimlerin yanında oturmak sureti ile oluşan, savcıların kürsü üstünlüğünün de engellenmesi sureti ile savunma ile eşit konuma getirilmesi yönünde yapılacak ek değişikliklerin de bir an önce yapılması dileklerimi de belirtirim.)
15-Referanduma konu Anayasa teklifinin 15. maddesiyle; Anayasanın,bütçe ve bütçenin hazırlanmasını düzenleyen 161.maddesinde değişikliğe gidilerek,Ülkenin bütçesi ve genel hatları ile bu bütçenin uygulanması olan kesin hesabın mecliste kabulü şartı, genel hatları ile hemen tamamen kabul edilmiş ve ancak,Cumhurbaşkanlığı sisteminin,kurumları ve gerekleri icabı, yani yasama ve yürütme arasındaki kesin ve sert güçler ayrılığı gereği, Cumhurbaşkanının hazırladığı teklifin içeriğinin, zorunlu unsurları ve meclisin bütçeyi denetlemesine ilişkin,detaylı yöntemler ek olarak belirlenmiştir. Yürütme organı yerine kaim Cumhurbaşkanınca hazırlanan, bütçenin meclis denetimine sunulması şekli korunmuş ve bu şekilde meclis kontrolü devam etmiştir.. Bunun yanında, meclis yapısının yada meclis üyelerinin düşüncelerindeki farklılıklar nedeni ile,yeni bütçenin onaylanamaması durumunda ,Cumhurbaşkanının gelir yada giderleri arttırmaya yönelik iradesi engellenerek, bütçenin bir önceki yıl bütçesinin yeniden değerleme oranına göre arttırılması şeklinde bütçenin ve dolayısı ile Cumhurbaşkanının sınırlandırılabildiği görülmektedir. Bu denetleme devamında ,bütçeye onay verilmemesi halinde, bütçenin bir önceki yıl bütçesinin yeniden değerleme oranına göre arttırılması şeklinde bir nevi sigortanın koyulma amacı,onaylanmayacak bir bütçe sebebi ile memur maaşlarından, zorunlu yatırımlara, kadar hemen tüm devlet çarklarında, işleyişin durması önlenmiş olmakta ve ancak,bütçenin meclis denetimine tabii olması ile de bütçe şeffaflığı sağanmış bulunmaktadır. Cumhurbaşkanlığı sisteminde, güçler arası denge, bir gücün diğer güce mutlak tahakkümünü ve sistemin sonu belirsiz tıkanıklıklarla, durma noktasına gelmesin engelleyici ve detaylı bir şekilde düzenlenmiştir.Bunun yanında,yine Anayasaya,"...Harcanabilecek tutarın Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle aşılabileceğine, dair bütçe kanununa hüküm konulamaz.." denilerek, Cumhurbaşkanının,bütçede meclis kontrolünü aşabilmesi engellenmiş ve meclis lehine denge korunmuştur.Bunun karşısında da, sistemin denge gereği olarak,meclise de, gider artırıcı ve gider azaltıcı tekliflerin meclis milletvekilleri tarafından getirilemeyeceği esası öngörülmüştür.Unutulmamalıdır ki, artık Cumhurbaşkanı ve yardımcıları ve bakanları, meclisten ayrı bir yürütmeyi temsil ettiklerinden, bütçe ve bütçe uygulamaları eski sistemden ayrı olarak, kapalı devre meclis çoğunluğu sahibi olan başbakanın, bütçeyi onaylatması şeklinde değil, bütçedeki gider artışlarının gerekçesinin ve mali kaynağının dahi gösterilmesi zorunlu olacak, şekil şeffaflaştırılmış bir bütçe anlayışı getirilmiştir. Cumhurbaşkanının kanuna yapmama yetkisinin tek istisnası olan bütçe kanunlarının da, siyasi denetimi bu şekilde meclis tarafından sağlanmaktadır.Gelecek döneme ilişkin bütçe yanında,geçmiş dönemin kesin hesap bildirimi de hukuksal bir düzene kavuşturulmuş olup,kesin hesabın meclise sunulması,Sayıştayca sonuçlandırılamamış, denetim ve hesap yargılamasını önlemez ve bunların karara bağlandığı anlamına gelmez denilerek,siyasi denetim yanında hukuki denetiminde,Anayasal bir güvenceye alındığı görülmektedir.Bu sebeplerle,kapalı devre bütçe, teklif- kabulünden,hesap verilmesi zorunlu ve şeffaf bir bütçe teklif ve onay istemi süreci, öngören ANAYASAYA DA, YAPILAN BU DEĞİŞİKLİĞE VE DOLAYISI İLE 15.MADDEYE DE EVET..
16-Referanduma konu Anayasa teklifinin 16. maddesiyle; Anayasada,salt bir maddeye ilişkin Anayasal norm oluşturulmamış ve ancak ilk 15 madde içerisinde geçen ve kaldırılan yada değişikliğe uğrayan, Anayasal kurumların, özel olarak, değiştirilen madde haricinde,kavram olarak geçtikleri yerlerden de kaldırılması,yada bir kuruma ilave yetki yada kurul üyeliklerinden çıkartmalar şeklinde düzenleme yapılmış olup,bu düzenlemeler de 6 harf (A,B,C,Ç,D,E) BENTLERİ ŞEKLİNDE, GELMİŞTİR.Her bir bent ayrı ayrı değerlendirilecektir.Şöyle ki;
A-Bendinde, Anayasanın 9 ayrı maddesindeki,Anayasadan çıkartılan kelime ve cümleler sıralanmış ve bakanlar kurulu,sıkıyönetim kelimeleri ile bu kurumların başındaki "yüksek" kelimeleri, Anayasadan kaldırılmış ve Cumhurbaşkanını tek başına yapacağı işlemlerin, yargı denetimi dışında olduğuna ilişkin maddeler,DEMOKRATİK VE SİVİL ANAYASANIN TEMİN ve anayasal metin bütünlüğün korunması bağlamında, Anayasadan çıkartılmıştır.
B- Bendiyle, Anayasanın 20 ayrı maddesinde ki,Anayasada değiştirilen,kelime ve cümleler sıralanmış ve genelde "bakanlar kurulu" kelime grubu,bakanlar kurulunun yetkilerini cumhurbaşkanı aldığından "cumhurbaşkanı" olarak değiştirilmiştir.Bakan kelimeleri de cumhurbaşkanı yardımcısı olarak değiştirilmiştir.KHK ibareleri Cumhurbaşkanı kararnamesi olmuştur. Tüm bunlar değişen kurumlara göre zorunlu ibare ve ifade değişiklikleridir.Bu madde ile Milli güvenlik kurulunun yapısından,Jandarma komutanı çıkartılmış,İdari yapının Cumhurbaşkanı kararnamesi ile düzenlenebileceği belirtilmiştir. Yönetmeliklerin düzenlendiği 124. madde ile de ,yönetmeliğin Tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere hazırlandığı şeklindeki hükmü ,tüzüğün kurum olarak bakanlar kurulu ile beraber kalkması nedeni ile cumhurbaşkanı kararnamesinin uygulanması için çıkartılacağı belirtilmiştir.İdari işlemlere karşı yargı yolu başlıklı 125. madde ise,Cumhurbaşkanını tek başına yapacağı işlemlerin anayasadan kaldırılması sebebi ile yargı muafiyeti de kaldırıldığı gibi Yüksek Asker Şura kararlarına vaki kategorik yargı muafiyeti de kaldırılmıştır.Esasen ilk 2010 referandumu ile,terfi ve emeklilik işlemlerine yargı yolu açılmıştır.YÖK'teki bakanlar kurulu etkisi kaldırıldığı gibi, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun, başbakanlığa bağlı olması hali, Cumhurbaşkanın görevlendireceği bir bakana şeklinde değiştirilmiştir.Diğer bir kısım maddelerde de aynı şekilde,Anayasal Bütünlük sağlanması bakımından,kaldırılan tüzük yada KHK kurumları,ilgili geçen Anayasa metinlerindeki yerlere, Cumhurbaşkanı kararnamesi getirilerek ,bütünlük korunmuştur.
C- Bendin de, Cumhurbaşkanı'nın kanunların kabulü konusundaki yetkisinin, "geciktirici veto" yetkisinden "güçleştirici veto" yetkisine yükseltilerek,Cumhurbaşkanın, geri gönderdiği, kanunların meclisten, tekrar onaylanması için, mecliste hazır olanların çoğunluğu değil,meclis tam sayısının çoğunluğu şeklinde bir çoğunluk aranması düzenlemesi getirilerek,sert güçler ayrılığında, Cumhurbaşkanının, kanun yapma yetkisi kaldırıldığı için,en azından kabul edilecek kanunlar üzerinde, yürütmenin başı olarak, etkisi arttırılmak istenmiştir.Kanun uygulayıcısı yürütmenin, en azından bu yetkiye sahip olması, Cumhurbaşkanının partisi ile meclis aritmetiğinin farklı olması halinde,Cumhurbaşkanın siyasi iradesini, hiçe sayan kanunlar yapılmasını, nispeten engelleyerek güçler arası dengeyi koruyacaktır.
Ç-Bendinde Anayasanın 108. maddesindeki Cumhurbaşkanına bağlı olan, Devlet Denetleme Kurulu kurum olarak korunmuş ve ancak, kurulun inceleme,araştırma ve denetleme yetkilerinin yanında, yaptırım gücü olacak bir şekilde "idari soruşturma yetkisi" de kuruma verilerek,kurum daha öncesinde eleştirilen şekliyle göstermelik bir kurum olmaktan çıkartılmıştır.Ayrıca kurumun görev alanından ve dolayısı ile incelemesinden muaf tutulanlar kurumlardan olan, yargı muafiyetini korumuş ve ancak silahlı kuvvetler, bu korumadan çıkartılarak,kurumun inceleme alanına girmiştir. Bu şekilde sivil anayasa için çok büyük bir kazanım oluşmuştur. Kurulun işleyişi ve üyelerinin atanması hususu , kurulun Cumhurbaşkanına bağlı olması nedeni ile kanunlarla değil direkt, Cumhurbaşkanı Kararnamesi ile düzenleneceği amir hüküm haline getirilmiş olup,seçilen Cumhurbaşkanına, denetimi altındaki kurumların,işleyişini düzenleme ve olumsuzluklar için idari soruşturma yetkisi veren ve Silahlı kuvvetleri de bu denetlemeye sokarak Sivil Anayasa hususunda sağlanan kazanımları doğru ve anlamlı buluyorum.
D- Bendiyle de, Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi üyelerinin Anayasa mahkemesindeki varlıklarına son verilerek,azalan 2 üye ile Anayasa mahkemesi üye sayısı da 17'den 15'e düşmekte ve Mahkemelerin sivilleşmesi yolunda olumlu bir adım daha atılmış olmaktadır.
E-Bendiyle,Cumhurbaşkanı seçilen kişinin, meclisten yardımcı yada bakan ataması durumunda, meclis görevi sona ereceğinden, hak kaybına yol açmamak için, milletvekillerinin, üyelikle bağdaşmayan işler kısmından;" bir milletvekilinin, belli bir konuda ve 6 ayı aşmamak üzere bakanlar kurulunca verilecek geçici bir görev kabul etmesi Meclisin kararına bağlıdır.." şeklindeki, hüküm kaldırılarak, milletvekillerinin daha sonradan süre sınırlaması olmaksızın, Bakanlık yada Cumhurbaşkanı yardımcılığı görevlerinde bulunmalarının, önündeki engel kaldırılmıştır. Ayrıca Meclisin Toplantı ve Karar yeter sayısının düzenlendiği 96. maddedeki;bir bakanın başka bir bakana meclisteki oylamalarda vekalet verebilme yetkisi ,cumhurbaşkanlığı sisteminde bakanların meclis ile ilişkilerinin kesilmesi sebebi ile zorunlu olarak kaldırılmıştır.Bundan başka 117.maddedeki başkomutanlık müessesesi düzenlenmiş ve ordunun hazırlanmasında meclise karşı sorumluluk bakanlar kurulundan cumhurbaşkanına verilmiş ve genel kurmay başkanının atanmasında,bakanlar kurulunun cumhurbaşkanına teklif sunma hakkı ve şekli kaldırılarak,direkt cumhurbaşkanınca genelkurmay başkanını seçilmesi usulü benimsenmiştir. Bundan başka mahalli idareler seçimlerine ilişkin 127. maddedeki,mahalli idareler seçimlerinin genel seçimlere 1 yıl yakın olması halinde her iki seçimin birleştirileceği hususundaki madde kaldırılarak, zaten cumhurbaşkanlığı seçimleri ile meclis seçimlerinin beraber yapıldığı ortamda 5 yılda bir yapılacak mahalli idareler seçimlerinin de bu seçimlerle birleşerek daha büyük ve karışık bir seçim sürecine girilmemesi temin edilmiştir.
-Yine aynı madde ile,Anayasa mahkemesine, iptal davası açılabilecek işlemler arasına,yeni düzenlemeyle sisteme,giren Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi de eklenmiş ve sistemden kaldırılan KHK'lar Anayasa Metninden kaldırılmıştır.Ayrıca iptal davası açabilecek olan işlemler,sert kuvvetler ayrılığı sebebi ile ve meclis dağılımının farklı olabileceği ihtimallerine göre,iktidar ve ana muhalefet şeklindeki eski düzenlemeden, en yüksek sayıdaki ilk iki parti şekline çevrilmiştir.Koalisyon ihtimali kalktığı için, iktidarda ki partilerden en çok oyu olana verilen dava açma ihtimali sona erdiğinden,buna ilişkin düzenlemede Anayasadan kaldırılmıştır.
-Bundan başka aynı maddenin devamında ,Cumhurbaşkanlığı sistemi ile oluşturulan yeni kurumlar sebebi ile atıl (işlevsiz) hale gelmiş Anayasa maddeleri, tek tek yürürlükten kaldırılmıştır.Bunlar; Kanun hükmünde kararname verme yetkisini düzenleyen 91.madde,Gensoruyu düzenleyen 99.madde,Meclis soruşturmasını düzenleyen 100.madde, Cumhurbaşkanının seçimini düzenleyen 102.madde,Cumhurbaşkanlığı genel sekreterliği kaldırılmakla bunu düzenleyen 107.madde,Başbakan başkanlığındaki eski manada bakanlar kurulu kaldırılmakla,kuruluş,güvenoyu dahil işlemlerinden olan tüzüklere kadar bakanlar kurulunu düzenleyen ve bakanlar kurulunca yapılan işlemleri belirleyen maddelerin hepsi olmak üzere 109,110,111,112,113,114,115.maddeleri,Olağanüstü hal'e ilişkin değişikliklerin başka maddede toplanması ve sıkıyönetim kurumunun kaldırılması sebebi ile 120, 121, 122. maddeler,Yukarda bahsettiğimiz şekilde yargının sivilleşmesi bağlamında,askeri yargının disiplin mahkemeleri dışında tamamen kaldırılmasına ilişkin olmakla 145.maddesi,Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemeleri de aynı gerekçelerle düzenlendiği 156, 157. maddelerle kaldırılmış ve son olarak ta, Anayasada 161. madde ile bütçe ve kesin hesaba ait tüm prosedür bu maddeye toplandığı ve daha farklı bir düzenlemeye gidildiğinden,Bütçenin görüşülmesi,değişiklik yapılması, ve kesin hesabı düzenleyen 162, 163 ve 164 üncü maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır.Anayasanın değişen maddeleri ile Anayasa tüm metnine giren kurumların,diğer ilgili maddelerde ki zorunlu değişiklikleri ile ,Anayasaya giren bu kurumlarla işlevsiz hale gelen kurumların ve maddelerin açıklandığı, iş bu 16. maddesi, diğer maddelere ilişkin evetimiz sebebi ile ve anayasanın bütünlüğünün sağlaması bağlamında YAPILAN BU DEĞİŞİKLİĞE VE DOLAYISI İLE 16.MADDEYE DE EVET..
17-Referanduma konu Anayasa teklifinin 17. GEÇİCİ MADDESİ İLE maddesiyle; Anayasaya,geçici 21. madde eklenerek,bundan sonra yapılacak ilk seçimlerin, 03.11.2019 tarihinde yapılacağı,hali hazırda ki,Meclisin ve Cumhurbaşkanın görevinin bu tarihe kadar süreceği belirlenmiş,İhdas edilen yeni kurumlar için,içtüzük ve diğer kanuni düzenlemelerin yapılması için meclise 6 aylık süre öngörülmüş,HSYK seçimlerinin,yapılma süresi ve idari olarak, kurumları kalktığı yada değiştiği için görevleri sona eren memurlar yada yeni göreve atanacak kişiler hakkında, geçişe ilişkin bazı detaylar belirlenmiştir.Bu kadar geniş çaplı bir Anayasal mevzuat değişikliği sebebi ile zorunluluk gereği bazı, geçici maddelerin bulunması olağan olup,geçiş süreci içerisinde hukuka ,mantığa ve değiştirilen maddelerden daha farklı bir düzenlemeye gidilmediği için,zorunlu bulunan geçici maddeler, kabul edilebilir niteliktedir. BU BAĞLAMINDA YAPILAN BU DEĞİŞİKLİĞE VE DOLAYISI İLE 17.GEÇİCİ MADDEYE DE EVET..
18-Referanduma konu Anayasa teklifinin 18. ve son yürürlük maddesi ile;Anayasanın hangi maddelerinin ne zaman, yürürlüğe gireceği, hususu belirlenmiş olup,3 bent halinde a,b ve c bentleri ile bu husus düzenlenmiştir. Sondan yani "c-" bendinden başlamak gerekirse,partili cumhurbaşkanlığına Anayasanın yayımı tarihinde geçilerek,ilk seçimlere kadar iki başlı devam edecek sistemdeki, Cumhurbaşkanının partisi ile bağının tekrar kurulması sağlanacak olup,Cumhurbaşkanının seçimle getirilmesi,sistemine 2010 yılında geçildiği ve hali hazırdaki Cumhurbaşkanının da seçimle geldiği düşünüldüğünde,zaten siyasi bir figür olan Cumhurbaşkanı için,herkesin bildiği sır konumundaki,parti bağının, Anayasa tarafından da kabulü, sistemine hemen geçilmesinde, dürüstlük kuralı gereği de bir sakınca bulunmamaktadır. Aksi bir durum olsaydı yani Cumhurbaşkanı seçilmiş bir Cumhurbaşkanı olmasaydı o zaman ,bu maddenin yürürlük tarihinin, diğer maddeler gibi seçilecek ilk Cumhurbaşkanına kadar ertelenmesi makul olabilecekti. Bunun yanında "b-" bendi ile yani ,seçim ve seçim usulüne ilişkin düzenlemelerin,seçim takvimi ile başlaması mantıki bir zorunluluk olmakla,vekil sayısını arttıran,75. madde,iki seçimin bir yapılmasını öngören,77. madde ,seçilecek Cumhurbaşkanının özelliklerinin belirtildiği 101.madde ve yürürlükten kaldırılan Cumhurbaşkanının meclisçe seçilmesine ilişkin 102. madde, seçim takviminin başladığı tarihte yürürlüğe girmektedir."a-" bendi ile de diğer tüm hükümlerin,Meclis ve Cumhurbaşkanlığı,seçimlerden sonra, göreve başladığı tarihte yürürlüğe girmesi şeklindeki düzenlemeler, ayrıntılı ,tutarlı ve devlet işleyişine uygun olduğundan,DOLAYISI İLE 18.GEÇİCİ MADDEYE DE EVET..
REFERANDUMA KONU MADDELERİN TÜMÜ ÜZERİNDEKİ DEĞERLENDİRME VE EVET'E GENEL GEREKÇE OLMASI BAĞLAMINDA; kısaca belirtmek gerekirse,en son 2010 yılında yapılan ve ne yazık ki; sadece ülkemizin özel şartları sebebi ile hatalı sonuç, doğurduğu 15 Temmuz olayı ile anlaşılan,HSYK'nın yapısının değişmesine ilişkin düzenleme ile değerlendirilme ve anılma, haksızlığına, uğrayan,referandum ile,ÜLKEMİZDE BİR ÇIĞIR AÇILMIŞTIR.Hukuk gibi varlığı ancak kaybıyla anlaşılabilen, bir çok özgürlük ve hak milletimize yine 2010 referandumu ile tanınmıştır. Vatandaşımıza bir devrim olacak şekilde, Anayasa Mahkemesine, kişisel başvuru hakkı verilmesinden,12 Eylül sorumlularına yargı yolu açılmasına,Kamu Denetçiliği kurumundan,parti kapatmaların zorlaştırılmasına,kadın,çocuk ve yaşlılara pozitif ayrımcılıktan,memura toplu sözleşme hakkına,sivillerin askeri mahkemelerde yargılanmaması, hakkı ve düzenlemesine kadar daha bir çok konu da ülkemize sınıf atlatmış olan 2010 referandumu,TÜRK MİLLETİNİN VE TÜRK SİYASETÇİSİNİN, ANAYASA YAPMA YETENEĞİ KONUSUNDA Kİ RÜŞTÜNÜ İSPAT ETMESİNİ SAĞLAMASI BAKIMINDA DA ÖNEMLİDİR. Sadece, HSYK'nın yapısındaki , değişiklikle,toplamda arttırılan üyelerin seçimini, yine yargı üyelerinin bizzat kendisine verilmesi şeklindeki düzenleme,o tarih itibari ile de bir çok Avrupa ülkesindeki düzenlemeye, paralel bir şekil arz etmekteydi.HSYK yapısal olarak ,yönetiminde bulunduğu hakimlerin, çoğunluğunun seçeceği demokratik bir düzene kavuşmuştu.Bu düzenin anti demokratik yada hukuka aykırı, bir tarafı bulunmadığı gibi, belirttiğimiz üzere,yargı üyelerini idare edecek kurulun çoğunluk üyelerinin yine yargı, üyelerine bırakılması ileri bir demokrasi anlayışı olarak görülmeliydi. Ancak,umulmayan ve öngörülmeyen bir biçimde,yargı içine sızan bir grubun, bu demokratik hakkı kullanarak, kapalı devre bir şekilde, kendini idare mekanizmasının, sahibi yapması, şuanda, sanki bu sistemin ve bu sistemi Avrupa standartlarında oluşturma çabası içindeki, siyasetçilerin bir hatasıymış gibi yansıtılmaktadır.Demokrasi;özünde kendini koruma refleksini de içinde barındırmakla,iş bu kere siyasi kanun koyucular, kurumun kendi içerisinde demokratik seçimlerin 15 temmuzla ortaya çıkan kapalı devre seçime döndüğü ve kaybolduğunu görmeleri üzerine, bu kez kurulun çoğunluk üyelerinin seçimi hakkı ve görevini,seçilmiş meclise YİNE SINIRLARI BELİRLENMİŞ VE ŞEFFAF BİR USULLE VERMİŞLERDİR.Bu saatten sonra, asıl beklenilmesi gereken sorumluluk,her bir HSYK üyesinin, hakimlik teminatları ve bağımsızlık ve tarafsızlık ilkeleri gereği, vicdanlarını, ne siyasi iradeye ve nede gayrı meşru bir güce boyun eğdirmeden,yasaların kendilerine yüklediği görevleri yapmak ve yapması için kendisine bağlı olan, yargıçlara bu ortamı hazırlamak olduğu açıktır.
-Artık referanduma sunulan,Anayasa değişiklikleri ile;esas olarak, halk nazarındaki meşruiyet ve seçilmişliğin verdiği güç, sadece yasamaya değil, yürütmeye de tanınmış olmaktadır. 2017 yılı Nisan ayında yapılacak, referandumda , çoğu soru işareti,bu gücün Cumhurbaşkanına verilmesinin ne kadar doğru olup olmadığı,bunun yeterli denetim mekanizmaları ile sınırlandırılıp sınırlandırılmadığı, noktasında toplanmaktadır.Soru hatalı olunca, her iki olasılıktaki, cevapta hatalı olmaktadır. Demokratik bilinci gelişmiş toplumlarda, (hele 15 temmuz ile bu bilincin, hemen tüm Avrupa ülkelerinden daha gelişmiş olduğunu göstermiş Türk toplumunda) MEŞRUİYETİN -YANİ GÜCÜN- KAYNAĞI OLAN, TOPLUM VE HUKUK SİSTEMİ, AYNI ZAMANDA, DENETİMİNDE EN GÜÇLÜ İKİ ÖGESİDİR.BU ŞEKLİYLE CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMETİ SİSTEMİYLE, CUMHURBAŞKANINA VERİLEN VE DENETİMSİZ HİÇ BİR GÜÇ BULUNMAMAKTADIR.Yıllarını parlamenter sistemin, yürütmenin zorunlu stepnesi konumundaki yasamadan, ayrı bir güç gibi gösterme oyununu oynamış siyaset bilimciler ve idarecilerin, halkı ikna çabaları tutmayacaktır. 67 yıllık çok partili hayatta,kurulan 65 hükümetin, en ufak sarsıntılara karşı bile, dayanma gücünün olmadığı,parlamenter sistemin,BİR KUTSALLIĞIDA,TÜRK ULUSUNU YARINLARA TAŞIMA GÜCÜ VE POTANSİYELİDE YOKTUR.ARTIK YASAMANIN; KANUN KOYUCU, YÜRÜTMENİN; KANUNU UYGULAYICI VE YARGININ; DENETLEYİCİ VE ADALET DAĞITICI, ÜÇ AYRI GÜÇ İLKESİNE GÖRE DİZAYN EDİLMİŞ BİR ANAYASAMIZ OLACAKTIR. TÜM BU SEBEPLERDEN,16 NİSAN REFERANDUMUNDA,OYUMUN RENGİ EVETTİR.22.02.2017

Av. MUHAMMET ABDÜSSAMET AYDIN