Mesajı Okuyun
Old 02-04-2019, 12:57   #4
para_doks

 
Varsayılan

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
**************************************
Türk Medeni Kanunu (TMK) (YÜR. TAR.: 01.01.2002)
Kanun No: 4721
Kabul Tarihi: 22.11.2001
R.G. Tarihi: 08.12.2001
R.G. No: 24607
2. Zilyetliğin gasbında dava hakkı

Madde 982 - Başkasının zilyet bulunduğu bir şeyi gasbeden kimse, o şey üzerinde üstün bir hakka sahip olduğunu iddia etse bile onu geri vermekle yükümlüdür.





T.C. Yargıtay
8. Hukuk Dairesi

Esas: 2011/1374
Karar: 2011/5692
Karar Tarihi: 03.11.2011

ELATMANIN ÖNLENMESİ İSTEMİ - GASP VE SALDIRIDAN DOLAYI DAVA HAKKININ ZİLYEDİN FİİLİ VE FAİLİNİ ÖĞRENMESİNDEN BAŞLAYIP İKİ AY VE HERHALDE BİR YIL GEÇMEKLE DÜŞECEĞİ - ZİLYETLİĞİN KORUNMASI DAVASININ SÜRESİNDE AÇILMADIĞI

ÖZET: Kaldı ki, kanun hükmüne göre gasp ve saldırıdan dolayı dava hakkı, zilyedin fiili ve failini öğrenmesinden başlayıp iki ay ve herhalde bir yıl geçmekle düşer. Davacılardan Ö. Ö., davalılardan R. E. aleyhine aynı taşınmaza yönelik zilyetliğine elatıldığı iddiasıyla idari men kararı verilmesi talebiyle ... tarihinde F...Kaymakamlığına başvurmuş, bu istek zilyetliği bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Temyiz incelemesine konu davada dinlenen taraf tanıkları da davalıların zilyetliğinin yedi-sekiz yılı aştığını açıklamaktadır. Bu durumda davacıların davalı tarafın zilyetlik olgusunu çok daha önce öğrendiklerinin kabulü gerekir. O halde zilyetliğin korunması davası süresinde de açılmamıştır. Davanın reddine karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme ve gerekçeyle hüküm kurulmuş olması, doğru değildir.

(6831 S. K. m. 2) (4721 S. K. m. 896, 981, 982, 983, 984) (YİBK. 09.10.1946 T. 1946/6 E. 1946/12 K.) (YHGK. 12.09.1982 T. 1979/8-589 E. 1982/482 K.)

Dava: Davacılar vekili, vekil edenlerinin miras bırakanları M. Ö.'dan intikalen zilyetliklerinde olan Hazine adına kayıtlı 108 ada 70 parselin bir bölümüne davalıların sera yapmak suretiyle elattıklarını, tapu kaydının beyanlar hanesinde vekil edenleri adına zilyetlik şerhi de bulunduğunu açıklayarak, elatmanın önlenilmesiyle yıkım kararı verilmesini istemiştir.

Davalılar vekili, nizalı taşınmaz bölümünün vekil edenlerinin zilyetliğinde olduğunu, davanın süresinde açılmadığını belirterek reddine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkemece, nizalı parselin tapu kaydının beyanlar hanesinde davacılar lehine zilyetlik şerhi bulunduğu, emlak vergileri ve ecrimisil ödeme kayıtlarının davacılar adına düzenlendiği gerekçesiyle davanın kabulüne, davalıların 108 ada 70 parsele elatmalarının önlenilmesiyle üzerinde mevcut seranın yıkımına karar verilmesi üzerine; hüküm, davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Karar: Dava konusu 108 ada 70 parsel, 6831 sayılı Yasanın 2/B maddesi gereğince orman sınırları dışına çıkarılarak, 3664,84 m2 yüzölçümü ve tarla vasfıyla 30.7.1991 tarihinde kesinleşen kadastro çalışmalarında Hazine adına tescil edilmiş; tapu kaydının beyanlar hanesinde M. Ö. mirasçılarının zilyetliğinde bulunduğu bildirilmiştir. Dosya arasında mevcut mirasçılık belgesine göre M. Ö. 1969 yılında ölmüş, geriye mirasçı olarak davacı çocukları kalmıştır.

Dava dilekçesindeki açıklamalar ve hukuki nitelendirmeye göre istek TMK.nun 981-984 üncü maddelerine dayalı zilyetliğin korunması talebine ilişkindir. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 09.10.1946 tarih, 1946/6 Esas, 1946/12 sayılı kararında aynen <...MK.896. (TMK.983) madde uyarınca bir taşınmazda zilyetliği tecavüze uğrayan kimsenin bu hakkının korunması için açacağı davada; şeye malik olduğunu veya zilyetlik hakkını beyana lüzum olmadan sadece zilyetlik sıfatını değiştirerek tecavüzü ispat etmesi yeter. Bu halde hakim, yalnız davacının gerçek ise, zilyetlik halini tespit ederek tecavüzün önlenmesine karar verir. Bu karar zilyetlik konusunda kesin hüküm meydana getirmez. Zilyede mülkiyet hakkı vermez ve diğer tarafa mülkiyet iddiasıyla yetkili mercilerde başkaca dava açmak hakkına dokunmaz...> denilmektedir.

Davacı taraf, Hazinenin ve Orman İdaresinin taraf olmadığı eldeki bu davada herhangi bir hakka değil, sadece mukaddem (önceki) zilyetlik iddiasına dayanmaktadır. O halde, bu davada öncelikle çözüme kavuşturulması gereken husus, davacıların somut olayda, davalılara karşı üstün ve korunmaya değer zilyetliğinin bulunup bulunmadığıdır. Çözümlenmesi gereken sorun bu olunca, zilyetlik kavramı, niteliği, hukuki fonksiyonları üzerinde kısaca durulmasında yarar vardır. Zilyetlik eşyayla şahıs arasında eylemli (fiili) bir bağ, yani ilişki olup ve buna bağlı olarak da fiili hakimiyet altında bulundurmaktan doğan hukuki yetki ve vecibeleri de gösteren ve düzenleyen hukuki bir müessesedir. Kanunda sözü edilen fiili hakimiyetin meydana geliş şekli önemli değildir. Bu korumanın sosyal huzur ve sükunun korunması ve sağlanması için kabul edilmiş olduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Zilyetliğin hukuki fonksiyonlarından birisi de, fiili durumun başkaları tarafından keyfi olarak bozulmasını önlemektir. Hukuk düzeni böylece toplumun esenliğini korumak istemiştir. Kendilerini haklı görenler bile başkasının fiili hakimiyetine belli bir çerçeve içinde saygı göstermeye mecburdurlar. Zilyetlik davalarının en belirgin özelliği yukarıda açıklanan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği gibi davada hakkın tartışma konusu olmaması ve davayı kazanma veya kaybetmenin mevcut olabilecek hak üzerinde herhangi bir etkisinin olmayışıdır. Bunun için de bu tür davalarda mahkemenin zilyetliğin korunmasına ilişkin vereceği karar, sadece eski zilyetlik durumunun yeniden kurulmasını sağlamaya yöneliktir. Bu karar, diğer tarafın mülkiyet iddiasıyla dava açma hakkına dokunmaz ve üçüncü kişilerin o şey üzerinde hakları olmadığının kabulü şeklinde anlaşılamaz. Bahsi geçen zilyetlik davaları sonunda verilen mahkeme kararları tamamen geçici bir etkiye sahip olup, mülkiyet sorunu çözümlenmediğinden mülkiyet yönünden kesin hüküm teşkil etmezler (HGK.nun 12.5.1982 gün 1979/8-589 Esas, 1982/482 Kararı).

Dava, zilyetliğin korunması amacıyla açıldığına ve esasen davada Hazine taraf bulunmadığına göre uyuşmazlığın zilyetlik hükümleri çerçevesinde çözümlenip sonuçlandırılması gerekir. TMK.nun 973 üncü maddesinde, zilyetlik, <...Bir şey üzerinde fiili hakimiyeti bulunan kimse onun zilyedidir...> şeklinde tanımlanmıştır. TMK'nun 982 ve 983 üncü maddelerinde de; zilyetlik herhangi bir hakka bağlı olmaksızın dava yoluyla korunmuştur. Bu tür davalarda, taşınmaz üzerinde hangi tarafın üstün ve korunmaya değer zilyetliğinin bulunduğunun saptanması, uyuşmazlığın ona göre çözümlenmesi gerekmektedir. Açıklanan tüm bu bilgiler ışığında görülmekte olan davadaki üstün zilyetlik hakkının belirlenmesine ilişkin delillerin irdelenmesine gelince; dosyada mevcut teknik bilirkişilerin 22.5.2008 tarihli rapor ve krokisinde A, B ve D harfleriyle gösterilen dava konusu parsel dahilinde bulunan toplam 783,41 m2 taşınmaz bölümünün ve üzerinde mevcut seranın 7-8 yıldır davalılar zilyetliğinde bulunduğu, aynı parsel içinde yer alan davacılar zilyetliğindeki bölümün kadim su arkıyla ayrıldığı yerel bilirkişi ve taraf tanıkları tarafından bildirilmiştir. Bu açıklamalar karşısında davalıların üstün zilyetliğinin varlığının kabulü gerekir.

Kaldı ki, TMK.nun 984 üncü maddesi hükmüne göre gasp ve saldırıdan dolayı dava hakkı, zilyedin fiili ve failini öğrenmesinden başlayıp iki ay ve herhalde bir yıl geçmekle düşer. Davacılardan Ö. Ö., davalılardan R. E. aleyhine aynı taşınmaza yönelik zilyetliğine elatıldığı iddiasıyla idari men kararı verilmesi talebiyle 13.3.1991 tarihinde Finike Kaymakamlığına başvurmuş, bu istek zilyetliği bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Temyiz incelemesine konu davada dinlenen taraf tanıkları da davalıların zilyetliğinin 7-8 yılı aştığını açıklamaktadır. Bu durumda davacıların davalı tarafın zilyetlik olgusunu çok daha önce öğrendiklerinin kabulü gerekir. O halde zilyetliğin korunması davası süresinde de açılmamıştır. Davanın reddine karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme ve gerekçeyle yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, doğru değildir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle usul ve yasaya uygun bulunmayan hükmün 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3 üncü maddesi yollamasıyla HUMK.nun 428 inci maddesi gereğince BOZULMASINA ve 17,15 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davalılara iadesine 03.11.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)



Davalı, o şeyi davacıdan geri almasını gerektirecek üstün bir hakka sahip olduğunu derhal ispat ederse onu geri vermekten kaçınabilir.

Dava, şeyin geri verilmesine ve zararın giderilmesine yönelik olur.