Mesajı Okuyun
Old 10-01-2010, 12:16   #4
Derya DEMİR

 
Varsayılan

Yasa' nın bu zamanda işçi lehine değişmesini maalesef bekleyemiyorum.

Yargıtay' ın ise içtihat değişikliğine gittiği bir çok karar mevcut. Ayrıca, ortalama 4-5 tane cümleyle sınırlı yasa maddeleri sayısız uygulamalar karşısında zaten yetersiz kaldığında, söz konusu boşluklar Yargıtay tarafından doldurulabiliyor. Yasa' da açık olarak düzenlenmemiş birçok husus, Yargıtay tarafından incelenerek, kanunun sözüne ve ruhuna uygun olarak uygulama alanı bulabiliyor.

İş Kanunu maalesef yasalaştığı dönemdeki siyasi gelişmelerden oldukça etkilenebilecek bir yasadır. Bu nedenle de yasalaşma sürecinde, iktidarın yapısına göre biçimlenebilir. Bağımsız ve hakkaniyete uygun olma gibi ölçütler bu durumda Yargı Kararlarıyla bir nebze sağlanabilmelidir.

Bana kalırsa da her yasa bir bütün olarak ve ilgili maddenin amacına uygun olarak yargı kararlarıyla yorumlanabilecektir. Kaldı ki yasaların içtihatla ya da yorumla farklı şekilde uygulanması değil sadece hakkaniyete uygun olarak genişletilmesi mümkündür. Yasanın bir maddesinde amacın ne olduğu tespit edilerek, maddede sözü geçen hakkın kullanılmasının nasıl kolaylaştırılacağı yargı kararlarının doğrultusunu belirlemelidir, nasıl zorlaştırılacağı değil.

Yoksa birinci fıkrada tanınan bir hak, ikinci bir fıkrayla ya da içtihatla baştan kullanılmaz hale gelmiş olur, bu da yasayla tanınan bir hakkın doğumunu baştan engellemiş olur.

Söz konusu maddenin amacının ne olduğuna birlikte bakacak olursak! İşçiye, ücreti haksız bir şekilde belirli bir süre ödenmediğinde, iş görme edimini yerine getirmeme hakkı tanıyarak işverene bir yaptırım uygulayabilmesine olanak yaratmaktır.
Böylelikle de işverenin keyfi uygulamalarla ücreti geç ödemesini engellenmiş olacaktır.

İşçiye önemli bir hak tanıyan Yasa maddesinin uygulamasına bakıldığında;

26 gündür maaşlarını alamayan işçiler, yasadan kaynaklanan iş bırakma haklarını kullanmaya başlıyorlar. İşveren de nasılsa iş bıraktıkları günün karşılığını işçilere vermeyeceğinden, ücretleri ödememeye devam ediyor. Bu durumun ücretsiz izin uygulamasına dönüşmemesi için ben bir neden göremiyorum.

İşçiler kendi haklarını kullanırken, yaratılan durum, normal şartlarda rızalarına bağlı olan ve kabul etmeyecekleri “ücretsiz izin” uygulamasından farklı değildir.

Bu durumda “
Alıntı:
Yazan Adli Tip
İşverenin "nasıl olsa ücret ödemiyorum, çalışmazsa çalışmasın" demesi mümkün değil.

Ancak;

İşveren normal şartlar altında işçilere kabul ettiremeyeceği ücretsiz izin uygulamasını madde 34 ü uygulamaya zorlayarak hayata geçirebilecektir. Böylelikle asıl olarak işçiye tanınan bir hak, altı doldurulmadığından işçi aleyhine dönüşmüş olacaktır.

Bunlar dışında,
Alıntı:
Yazan Adli Tip
Fiilen çalışılmadan ücret ödenecek haller, Kanunda belirlenmiştir. 34. madde bu hallerden birisi değildir.


İş Kanunu’ nun 83. maddesinin 3. ve 4. fıkrasında “ … işçi, gerekli iş sağlığı ve güvenliği tedbiri alınıncaya kadar çalışmaktan kaçınabilir.
İşçinin çalışmaktan kaçındığı dönem içinde ücreti ve diğer hakları saklıdır.” hükümleri düzenlenmiştir.

Buradan hareketle, iş sağlığı ve güvenliği tedbirleri alınmadığında işçinin çalışmaktan kaçındığı süre de ücret hakları saklı tutulmakla, “ücreti uzun sayılabilecek bir süre boyunca ödenmediği için çalışmaktan kaçınan işçinin" bu süre boyunca ücrete hak kazanamaması oldukça haksız bir uygulamadır.

Ekonomik ve diğer açılardan zaten güçlü olan işveren karşısında işçiyi koruma altına alan yasal düzenlemelerin de işçi aleyhine sonuç doğurmasının önüne doktrindeki baskın görüşler ışığında,yargı kararlarıyla geçilebileceğini düşünüyorum, tabi yasaların izin verdiği ölçüde!