Mesajı Okuyun
Old 14-09-2007, 15:33   #5
Av.Nur Hayat BURAN

 
Varsayılan

T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 2003/21-95

K. 2003/113

T. 26.2.2003

• MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT ( SSK Hastanesinde Çalışan Doktorun Doğum Sırasında Tıbbi Müdahalede Kusuru Nedeniyle Oluşan Zarar - Davaya Genel Mahkemelerde Bakılması Gereği )

• GÖREVLİ MAHKEME ( Maddi ve Manevi Tazminat/SSK Hastanesinde Çalışan Doktorun Doğum Sırasında Tıbbi Müdahalede Kusuru Nedeniyle Oluşan Zarar - Davaya Genel Mahkemelerde Bakılması Gereği )

• SSK HASTAHANESİNDE YANLIŞ TIBBİ MÜDAHALE NEDENİYLE OLUŞAN ZARAR ( Maddi ve Manevi Tazminat Talebi - Davaya Genel Mahkemelerde Bakılması Gereği )

• SAĞLIK HİZMETİNDEN YARARLANAN SİGORTALI ( S.S.K. Mensubu Doktor İle Arasında Vekalet İlişkisi Olduğunun Kabulü - Doktorun Tıbbi Müdahalede Kusuru Nedeniyle Oluşan Zarar/Davaya Genel Mahkemelerde Bakılması Gereği )

• SİGORTALI ( Sağlık Hizmetinden Yararlanan/S.S.K. Mensubu Doktor İle Arasında Vekalet İlişkisi Olduğunun Kabulü - Doktorun Tıbbi Müdahalede Kusuru Nedeniyle Oluşan Zarar/Davaya Genel Mahkemelerde Bakılması Gereği )

• DOKTORUN TIBBİ MÜDAHALEDE KUSURU ( S.S.K. Mensubu - Oluşan Zarar Nedeniyle Açılan Maddi ve Manevi Tazminat Davasına Genel Mahkemelerde Bakılması Gereği )

506/m.1,43,134

818/m.386/2

5521/m.1

ÖZET : S.S.K. Hastanesinde yanlış tıbbi müdahale nedeniyle oluşan zararlara ilişkin davalara genel mahkemelerde bakılması gerekir.
Bu tür davaların salt 506 sayılı Yasadan kaynaklandığı düşünülemez. Yerleşen Yargıtay uygulamalarında, S.S.K. mensubu doktor ile sağlık hizmetinden yararlanan sigortalı arasında vekalet ilişkisi olduğu kabul edilmektedir.
DAVA : Taraflar arasındaki "maddi ve manevi tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 11. İş Mahkemesi'nce mahkemenin görevsizliğine dair verilen 09.05.2002 gün ve 2002/156 E. 637 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesi'nin 04.06.2002 gün ve 2002/4775-5272 sayılı ilamiyle; ( ...Dava konusu, niteliği itibarıyla, 506 sayılı Yasa'nın 43 ve devamı maddelerinden kaynaklanan analık sigortasına ilişkindir. Sözü edilen yasal düzenlemeye göre davalı kurum sigortalıların eşlerinin, doğum öncesi, doğum sırasında veya doğum sonrası gerekli tıbbi müdahaleleri yapmak ve buna bağlı yardımları sağlamakla yükümlüdür. Kurum'un sorumluluğu, bu tür işlemleri istihdam ettiği uzman kişiler aracılığıyla yerine getirmesi halinde ortadan kalkmaz. Bu gibi durumlarda uyuşmazlığın 506 sayılı Yasa'dan kaynaklandığı kabul edilerek, buna göre Kurum ve yardımcısı kişiler aleyhine açılmış davaların 506 sayılı Yasa'nın 134. maddesi gözetilerek İş Mahkemelerinde yürütülmesi gerekir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, tarafların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacılar vekili, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'na göre sigortalı olan davacı Osman Gümüş'ün eşi diğer davacı Narin Gümüş'ün Sosyal Sigortalar Kurumu Ankara Doğumevi ve Kadın Hastalıkları Eğitim Hastanesinde yaptığı doğum sırasında hastane personelinin meslek ve sanatta acemiliğe bağlı olarak müdahaleyi tıp kurallarına aykırı yapmaları sonucu çocuğun beyin ve beyincik bölgesinde hasar oluştuğunu; Doğumdan sonra "spastik" teşhisi konulan ve tüm tedavilere rağmen iyileşemeyen davacı küçük U.'ın davalı Kurumun ağır kusuru nedeniyle özbecerisi gelişmemiş, sürekli ebeveynlerinin bakımına muhtaç olduğunu ileri sürerek; fazlaya ilişkin hak saklı kalmak kaydıyla davacı U. için 10.000.000.000 TL., diğer davacılar için ayrı ayrı 6.500.000.000 TL. manevi tazminatın; davacı U. için işgücü kaybı sebebiyle 30.000.000.000 TL; diğer davacılar Narin ve Osman Gümüş için U.'ın desteğinden yoksun kalmaları sebebiyle 1.000.000.000'er TL. maddi tazminatın 24.11.1996 doğum tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğü vekili; uyuşmazlığın 506 sayılı Sosyal sigortalar Kanunu'nun 43-51. maddelerinde düzenlenen analık sigortasından kaynaklanması sebebiyle, anılan Kanunun 134. maddesi gözönünde tutularak davanın iş mahkemesinde yürütülmesi gerektiğini savunmuş ve asliye hukuk mahkemesinde açılan davanın görev yönünden reddine karar verilmesini istemiştir.
Dava ilkin asliye hukuk mahkemesinde açılmış olup Ankara Asliye 9. Hukuk Mahkemesi'nce verilen görevsizlik kararı temyiz edilmeksizin kesinleşerek dosya iş mahkemesine gönderilmiştir.
Özel Daire ile Yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık; davaya bakma görevinin iş mahkemesine mi, yoksa asliye hukuk mahkemesine mi ait olduğu noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin hukuki mahiyeti üzerinde durulmasında yarar vardır.
Genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin bir görev ilişkisi olduğu ve görevle ilgili kuralların kamu düzenine ilişkin bulunduğu konusunda öğreti ve uygulamada duraksama yoktur.
Genel mahkemelerin bakacakları davalar belirli kişi ve iş gruplarına göre sınırlandırılmamış olup aksi belirtilmedikçe, Medeni Yargılama Hukukuna giren her türlü işe bakmakla görevlidir. Açık kanun hükmü ile özel mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davalar genel mahkemelerin görevine girer ( Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 2001, Cilt 1 s. 164 ).
Buna karşın özel mahkemeler, belirli kişiler arasında çıkan veya belirli uyuşmazlıklara bakmakla görevlidir. Eş deyişle özel mahkemeler özel yasalarla kurulmuş olup özel yasalarında belirtilen davaları yürütür.
Nitekim, TC. Anayasası'nın 142. maddesinde, mahkemelerin görevlerinin kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır.
Bu noktada, mahkemelerin görevi kıyas veya yorum ile genişletilemez ya da değiştirilemez. Kanunda açıklık bulunmayan durumlarda görev genel mahkemelere aittir ( 05.12.1977 gün E. 1977/4, K: 1977/4 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı gerekçesinden ).
23.05.1960 günlü ve 11/10 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği gibi, ayrık hükümlerin dar olarak yorumlanması yoruma ilişkin temel bir kuraldır.
Şu duruma göre, iş mahkemelerinin görevleri istisnai nitelik taşıdığı için, görevlerinin geniş yoruma değil, dar yoruma tabi tutulması esastır ( 08.12.1982 gün, E: 4, K: 4 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ). Bu genel açıklamalardan sonra uyuşmazlığın hangi mahkemede görüleceğinin çözüme kavuşturulması gerekmektedir.
İlke olarak, öncelikle alacağın niteliğine göre görevli yargı yeri belirlenecek ve ondan sonra görevli mahkeme işin esasına girecektir.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 1. maddesi ve 29.06.1960 gün, 1960/13-15 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı'nda, iş mahkemelerinin, işçi sayılan kimselerle ( Kanunun değiştirilen 2 nci maddesinin C, D ve E fıkralarında istisna edilen işlerde çalışanlar hariç ) işveren veya işveren vekilleri arasında iş aktinden veya İş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuki uyuşmazlıkların bu mahkemelerde çözümleneceği açıklanmıştır. İş mahkemeleri ayrıca, 5018 sayılı Kanunun 4/E fıkrasına göre sendikaların açacakları ve bu sıfatla aleyhine açılacak hukuk davalarına İşçi Sigortaları Kurumu ile sigortalılar veya yerine kaim olan hak sahiplerini arasındaki uyuşmazlıklardan doğan itiraz ve davalara bakacaktır.
İş mahkemelerinin görev alanını belirleyen davanın taraflarının işçi, işveren veya işveren vekili, konusu itibariyle de uyuşmazlığın iş akdinden ve İş Kanunundan doğan hukuk uyuşmazlığı olmasını öngören kurallar gözetildiğinde taraflar arasında çıkan uyuşmazlıkta iş mahkemelerinin görevli olduğu kabul edilemez.
Diğer taraftan, özel kanunlardaki özel düzenlemeler nedeniyle 2821 sayılı Sendikalar Kanunu, Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu, 854 sayılı Deniz İş Kanunu, 1479 sayılı Bağ-Kur Kanunundan doğan uyuşmazlıklar iş mahkemelerinde çözümlenir.
506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 134. maddesi; "Bu Kanunun uygulanmasından doğan uyuşmazlıklar, yetkili iş mahkemelerinde veya bu davalara bakmakla görevli mahkemelerde görülür," hükmünü içermektedir.
Yasanın bu hükmü muvacehesinde şayet bir uyuşmazlık salt Sosyal Sigortalar Kanunu uygulamasından kaynaklanıyorsa uyuşmazlığa iş mahkemesinde bakılması gerekir. Uyuşmazlık Sosyal Sigortalar Kanunu uygulanmasından kaynaklanmıyorsa iş mahkemesinde bakılması mümkün olmayacaktır.
506 sayılı Yasadan kaynaklanan uyuşmazlıkların belirlenmesinde, anılan Yasanın kapsam ve amacı önem taşımaktadır.
Ülkemiz çalışanlarının büyük bir bölümünün sosyal güvenliklerini sağlama yolunda getirilen 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu, kapsamına aldığı kişiler yönünden, sağlanmakla yükümlü sosyal güvenliğin boyutları, sosyal sigorta kolları ve bunları gerçekleştirecek Devlet örgütünün belirlenmesine ilişkin düzenlemeler içermektedir.
Nitekim 506 sayılı Yasanın "Kanunun amacı" başlığını taşıyan 1. maddesi "İş kazalarıyla meslek hastalıkları, hastalık, analık, malullük, yaşlılık ve ölüm hallerinde bu kanunda yazılı şartlarla sosyal sigorta yardımları sağlanır." düzenlemesini getirmiştir.
Eş söyleyişle, gebelik ve doğum sağlık yardımı, emzirme yardımı, geçici iş göremezlik ödeneceği ve diğer yardımlardan yararlanma koşulları ile sigortalı için öngörülen yükümlülükler ve yükümlülüklerin yerine getirilmemesinin yaptırımlar analık sigortası kapsamında kurallara bağlanmıştır.
Ne var ki, 506 sayılı Yasada Kurumun, muayene ve tedavi sırasında ihmali ve özensiz davranışları sebebiyle sigortalıya verdiği zarardan dolayı sorumluluğuna ilişkin herhangi bir hüküm mevcut değildir.
Hukuk Genel Kurulu 20.01.1965 gün, 534/42 sayılı kararında; herhangi bir yasanın uygulanmasından doğan dava demek, o yasanın herhangi bir hükmünün uygulanmasından doğan dava demektir, sonucuna varmıştır.
Netice itibarıyla, Sosyal Sigortalar Kanunu'nun yukarıda açıklanan 134. maddesi hükmünün, yasa metninde yer alan herhangi bir hüküm ile yasanın ek ve tadillerinde yer alan hükümlerin uygulanmasından doğan uyuşmazlıkları kapsadığını kabul etmek gerekir.
Hal böyle olunca; somut olayda uyuşmazlık, kurumun çalıştırdığı doktorların özen borcuna aykırı davrandıkları iddiasına dayalı tazminat davasıdır. Vekil, vekalet görevini yerine getirirken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değilse de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabadaki özen eksikliğinden dolayı sorumluluk altındadır. Eğer bu özen eksikliği nedeniyle müvekkil bir zarara uğramış ise, vekilin tazminat sorumluluğu gündeme gelir.
Öncelikle, davacı ile davalı Kurumun çalıştırdığı doktor ve sağlık personeli ile onu çalıştıran kurum arasındaki hukuki ilişkiyi incelemek gerekir.
Devlet, üniversite, belediye ve SSK.'na ait hastaneler ile doktor arasındaki ilişki ilke olarak kamusal bir ilişkidir. Ancak hastanede çalışan doktorun, hastane ile eylemli ilişkisi ne olursa olsun, tedavi söz konusu olduğu durumlarda, kurum mensubu veya kurumun tıbbi yardımda bulunan doktor arasındaki ilişkinin vekalet ilişkisi olduğu baskın görüş olarak kabul edilmektedir. Nitekim Yargıtay uygulaması da aynı ilkeleri benimsemiştir ( Y. 9. H.D. 18.11.1991 gün ve E: 8375 K: 14336 ).
Sosyal Sigortalar Kurumu, 4792 ve 506 sayılı yasalara göre kurulmuş özel hukuk hükümlerine tabi tüzelkişiliği haiz bir kuruluştur. Öncelikle bu tür uyuşmazlıkların adli yargı yerinde görüleceği konusunda kuşku duymamak gerekir. Ne var ki doğru bir sonuca varılabilmesi için bu tür uyuşmazlıklarda hangi özel hukuk kurallarının uygulanacağı da açığa çıkarılması gerekir. Bilindiği gibi B.K. 386/2. maddesi uyarınca diğer iş görme sözleşmeleri hakkındaki yasal düzenlemelere tabi olmayan işlerde vekalet hükümleri uygulanır. Bu kuralların yanında Kurumun çalıştırdığı doktor ile Kurum arasındaki hukuki ilişkinin belirlenmesi tazminat ilkeleri bakımından önem kazanacaktır. İş mahkemeleri ilke olarak bireysel ve toplu hak uyuşmazlıklarını çözmekle görevli mahkemelerdir. Oysa somut olayda taraflar arasında bir hak uyuşmazlığının çözümlenmesi olgusu yoktur. Başka bir anlatımla uyuşmazlık salt 506 sayılı Yasadan kaynaklanmamıştır. Uyuşmazlığın çözümünde yanlar arasındaki hukuki ilişkide öncelikle Borçlar Kanununun adam çalıştırma ilkeleri ve vekalet akdi hükümleri uygulanabilecektir. Bu durumda açık kanun hükmü ile iş mahkemesinde görüleceği belirtilmemiş olan bu tür davalar genel mahkemelerde görüleceğinden yerel mahkemenin, genel mahkemenin görevli olduğuna ilişkin direnmesi usul ve kanuna uygun olduğundan direnme kararı onanmalıdır.
SONUÇ : Taraf vekillerinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, aşağıda dökümü yazılı ( 2.920.000 ) TL. bakiye ilam harcının temyiz eden davacı vekilinden alınmasına, 26.02.2003 gününde oyçokluğu ile karar verildi. kazancı