Mesajı Okuyun
Old 24-01-2006, 16:14   #3
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

"Namus": Erkeğin Kadını Mülk Edinmesi...


Öztaş "Kadın akla geliyor", Bakar "Namus yoktur", Çimen "Herkesle düşüp kalkmayan kadın namusludur" diyor. Av. Gülbahar "kadını erkeğin mülkü gören anlayışın özetlenmesidir" derken psikolog Semerci kadının da cinayetlerde pay sahibi olduğunu söylüyor.

--------------------------------------------------------------------------------
BİA Haber Merkezi
10/01/2006 Ayşe DURUKAN ayse@bianet.org
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (İstanbul) - Cem Karaca, 1974 yılında yazdığı ve söylediği "Namus Belası" şarkısında, "Kır kalemi kes cezamı yaşamayı neyleyim /Namus belasına kardaş verdiğimiz can bizim" diyor. Karaca bu şarkıyla ilk kez "namus cinayetleri"ne dikkat çektiğinde, Türkiye'de henüz "namus/töre" cinayetleri tartışılmıyordu.

25 Şubat 2004 yılında Güldünya Tören' in öldürülmesi üzerine 2005 yılına bu tartışmayla girdik. Töre/namusa odaklanan kadın hareketi de, Tören'le öldürülmesiyle, TCK tartışmalarına katıldı ve 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren yeni TCK ile "töre indirimi" nin kaldırılmasını sağladı.

Kadın bedeni üzerinden

Toplumsal dinamiklerin henüz değişip dönüşmediği görüldüğünden 2006 da tartışmanın süreceği çok açık. Özellikle, Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ve Nüfusbilim Derneği'nin ortaklaşa hazırladığı "Türkiye'de Namus Cinayetlerinin Dinamikleri" raporu, bu gerçeğe dikkatleri çekiyor.

Filiz Kardam'ın hazırladığı, Zeynep Alpar, İlknur Yüksel ve Ergül Ergün'ün katkıda bulunduğu bu çalışma çerçevesinde İstanbul, Şanlıurfa, Adana ve Batman'da yapılan görüşmeler namusun kadın bedeni üzerinden tanımlandığını ortaya çıkarıyor.

Biz de, bianet olarak farklı farklı mesleklerden erkek ve kadınlara "Namus" sorduk.

Reklamcı Hakan Şensoy "kafada başlar kafada biter. Namus. insanı, kendine ve başkalarına karşı küçük düşürecek davranışlarda bulunmaktan alıkoyan duygudur" derken, psikiyatr Bengü Semerci, "namus kavramı kadınlar tarafından erkeklere empoze ediliyor" yorumunu getirdi.

Öztaş: Kadına göre değerlendiriliyor

Hakan Şensoy, "İki bacak arasında değil, iki şakak arasında bitmesi gereken, vicdanı rahatlatan olay"' diyor ve ekliyor:

"Namus aynı zamanda insanın başkaları için istedikleri ve başkalarına söylediklerini kendisi için de isteyebilmesi ve kendine de söyleyebilmesiyle varolabilecek soyut bir kavramdır."

Halkla İlişkiler uzmanı Mehtap Öztaş giderek değişen toplumda namus kavramının kişiden kişiye değiştiğini düşünüyor.

"Genellikle namus denince, sadece kadın akla geliyor. Erkek namusunu kadınına göre değerlendiriyor. Oysa namus dürüstlüktür, güvenilir bir dostluk ve ahlaktır."

Çimen: Tek eşli olmayan erkek de namussuzdur

Senarist Özgür Bakar "Namus, insanların kendi yarattığı değer yargılarının, bir süre sonra kölesi olmasıdır," sözleriyle "namus"u reddediyor, yerine "doğuştan gelen hak ve özgürlükler"in varlığını hatırlatıyor.

Zaman Gazetesi yazarı Ali Çimen ise "namus"u tartışırken kadın erkek ayrımı yapmıyor: "Tek eşli olmayan erkek de namussuzdur. Önüne gelenle düşüp kalkmayan kadın namusludur. ".

Gülbahar: Namus, erkeğin kadını kontrol aracı

Türk Ceza Kanunu (TCK) Kadın Platformu'ndan avukat Hülya Gülbahar kadınlar açısından namusun hiçbir biçimde olumlu bir tanımı olabileceğini kabul etmiyor.

"Namus erkeklerin sadece cinselliği değil, kadının bütün varlığını, hayatı, emeği, kimliği ve bedeniyle kadınları kontrol etme aracıdır. Mardin'deki namus cinayetinde, kadının öldürülme gerekçesi dar pantolon giyerek sinemaya gitmiş olmasıydı."

Gülbahar, erkeğin genelde kadına "sen benim namusumsun" derken esasında kadına "çizdiğim çizgiden bir milim ileri gidersen 'Namusa aykırı' bir harekette bulunmuş olursun" demek istediğini hatırlatıyor ve "namus suçu"nun böylece giyime karışmaktan kadının hayatına kast etmeye kadar uzandığını söylüyor.

"Namus, kadının bedenini, kimliğini, kiminle evleneceğine; kiminle flört edeceğine, edip edemeyeceğine; sokağa çıkıp çıkamayacağına, çıkarsa eve kaçta döneceğine; ailesini, arkadaşlarını ziyaret edip edemeyeceğine, karar verme hakkının erkeklerde olduğunu savunan; kısacası kadını erkeğin mülkü gören anlayışın tek kelimeyle özetlenmesidir."

Adı farklı olsa da

Kadına kast eden bu cinayetler Türkiye'de ve dünyada "namus cinayeti", "töre cinayeti", "töre suçu", "tutku cinayeti" ya da "kıskançlık cinayeti" adlarıyla karşımıza çıkıyor.

"Adı ne olursa olsun, hepsi namus adına kadınların hayatlarının kontrol edilmesidir. Erkeklerin canları istediklerinde bu hayata son verebilmesi hakkı olduğu iddiasını da içerir. Sözüm ona aşk sevgi sözcükleri sandığımız laflar, namus üzerinden kadınların sahibinin erkekler olduğu iddiasını sürdürme çabasından başka bir şey değildir."

Semerci: Önce kadını eğitmek

Doç. Dr. Semerci'ye göre "namustan kastedilen insanların kendi bütünlüklerini koruma hissidir".

"Erkeğin kadını kendi namusu saymasının temelinde kadını kendi benliği ve kimliği gibi görmesi yatıyor. Dolayısıyla da namusu kendine ait bütün maddi ve manevi değerlerin korunması olarak düşünüyor.

Bu "psikiyatrik" yaklaşım, "Namus" kavramının kadınlar tarafından erkeklere empoze edildiği iddiasını da taşıyor ve sorumluluğu kadına yüklüyor: "Erkekler böyle doğmuyor. Anne, 'evin erkeği sensin, namusu korumak senin sorumluluğun,' diyor. İlk yapılması gereken kadınları eğitmek."

Kadın yaş alınca "karar mekanizma"sında

Semerci, yetiştirme tarzı nedeniyle kadının yaşadığı bir ikilem olduğunu söyleyerek, aile meclisi kararlarına dikkat çekiyor:

"Kadınlar belirli bir yaştan sonra bu cinayet kararlarının alındığı meclislerin üyesi oluyor. Kadın kimliğinden çıkarılmış, erkekleşmiş oluyor. Çözüm, kadına, kadın kimliğini kullanabilmesinin aşılanmasıdır ki, kadının o zaman erkek gibi davranması gerekmeyecek."(AD/BA)