Mesajı Okuyun
Old 25-07-2009, 03:06   #8
av. hamza nuh özer

 
Varsayılan

Cinsel istismar suçları, yasal tanımlama kapsamında, on beş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranışları ve diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışları ifade etmektedir.

Bu tanımlama kapsamında, mağdurun çocuk olması, suçun delillerinin elde edilmesi ve değerlendirilmesi yönünde, yargıya bir takım güçler kazandırmaktadır. Sadece 5 yaşında olan bir mağdurun, kavrayış yetersizliği, eğitim ve kültür düzeyine rağmen, failin bedensel uzuvlarını tanımlaması; 10 yaşında bir mağdurun fiili livata şeklinde gerçeklen eylemi yaşından beklenemeyecek detaylarla tanımlaması; kesin olarak değerlendirilmeye alınabilecek ve belki raporlarla desteklenmeden bile hükme esas teşkil edecek kuvvette delillerdir.

Dr. Fuat Şenoğlu’nun yukarıda yaptığı yorumu bu çerçevede desteklememiz mümkündür. Uygulamada, çocukların cinsel istismarı suçları kapsamında delil olarak sadece mağdurun beyanının mevcut olması, hüküm kurabilmek açısından kabul edilebilir yeterlilikte sayılabilir.

Cinsel istismar teriminin, toplumda kabul edilen sözlük anlamıyla kullanıldığını kabul etmemiz durumunda, düşüncelerimiz yanlış noktalara sürüklenmekten kurtulamayacaktır. Cinsel istismar çeşitli mağdurlara karşı çeşitli ağırlıktaki cinsel fiilleri kapsayarak kullanılıyorsa, delillere karşı tüm bakış açısının değiştirilmesi gerekir. Artık karşımızda; aile baskısından kurtulmak amacıyla okulun yakışıklı öğretmenine iftira atan uzatmalı liseli bir öğrenci, zengin patronundan maddi menfaat elde etmeyi düşünen başarısız bir personel, birçok erkekle yaşadığı gayri meşru ilişkilerin masum meyvesini bir yaz tatili macerasına atılan çılgın gence faturalamak isteyen turist kız olabilir. Aksini düşünürsek; arkada delil bırakmadan ortadan kaybolan bir tecavüzcü, farklı mahallerde uzun zaman aralıkları içerisinde çocukları kaçıran bir sapık, sevdiği kızla evlenmenin çözümünü umutsuzca cinsel saldırıda arayan bir yeni yetme ile karşı karşıya olabiliriz.

[color="Blue"]Hayatın olağan akışına uygun, tutarlı mağdur beyanları delil kabul edilerek, başkaca bir delil aranmaksızın, cinsel saldırıda bulunmak suçundan mahkûm olabilirim. Bu yorum karşısında herkes herkesi cinsel istismar suçlamasıyla mahkûm ettirebilir. Gerekli olan ise, hayatın olağan akışına uygun tutarlı suçlamalar yöneltmek olacaktır.
Örnek:
Mağdur A, Mühendis B’nin bürosunda sekreter olarak çalıştığını, mesai saatinin 17:30 sıralarında bittiğini, ancak olay günü büro temizliği için saat 16:00’a kadar büroda kalması gerektiğini, diğer çalışanlar çıktıktan sonra B ile büro içerisinde yalnız kaldığını, B’nin bunu fırsat bilerek önce kendini sözlü olarak taciz ettiğini, daha sonra belinden sarılarak çektiğini, ani bir tepkiyle elinden kurtularak kaçtığını, ertesi gün bu nedenle işe gitmediğini, günlerce korku içerisinde yaşadıktan sonra artık yaşadığı olayın utancına dayanamadığı için adli makamlara olayı intikal ettirdiğini, beyan etmiş ve mühendis B’nin cinsel saldırı suçundan cezalandırılmasını istemiştir. Bu ifadelerini yer, zaman ve kişi belirterek tutarlı bir şekilde tüm yargı aşamalarında ifade etmiştir. Bu ifadeler dışında, herhangi bir somut delil veya tanık beyanı delil olarak elde edilememiştir. Doktor raporunda mağdur A’nın vücudunda muhtelif yerlerde iyileşmeye yüz tutmuş darp ve cebir izlerinin mevcut olduğu belirtilmektedir.
Mühendis B, mağdur A’nın sekreter olarak çalıştığını, ancak müşterilerden yapılan tahsilâtların kontrolünde hesaplarının açık verdiğini fark ettiğini, deneme yapmak için açıkta bıraktığı ve unutulmuş gibi gösterdiği paranın sekreter A tarafından alındığını fark ettiğini, bu nedenle A’yı derhal işten çıkardığını, ancak zararı telafi edilebilir bulduğundan suçu polise ihbar etmediğini, işten çıkarılan A’nın kendisine bu nedenle iftira attığını ifade etmiştir. Bu ifadeleri dışında herhangi bir somut delil veya tanık beyanı elde edilememiştir.
Dr. Fuat Şenoğlu’nun yorumunu ve uygulamanın tutumunu yakaladığımızı düşünüyorum. “Hayatın olağan akışına aykırı olmayan ve birbirleriyle tutarlı mağdurun beyanı cinsel istismar suçlarında mahkûmiyet için yeterlidir. Uygulama da bu yöndedir. Zaten biliyorsunuz, cinsel istismar olaylarında tanık bulunmaz, fail eylemini yapmak için uygun ortamı bekler, mağdurun raporu olayı doğruluyorsa zaten mağdurun beyanı da yeterlidir.”
Mühendis B’yi kaçınılmaz son beklemektedir. A’nın beyanlarına göre,
a-cinsel saldırı suçlamasıyla (TCK 102/1),
b-nitelikli cinsel saldırıya teşebbüs suçlamasıyla (TCK 102/2, 35), yargılanmaktadır.
Mühendis B:
1.aşamada, mağduru ikna etmeyi başarabilirse;
2.aşamada, A’nın -hayatın olağan akışına uygun, birbiriyle tutarlı ifadelerden oluşan tartışmasız derecede kuvvetli bir delil- olan beyanları, yargıçlar tarafından görmezden gelinirse (ki hüküm aşamasına gelmiş bir dosyada şikâyetten vazgeçilmesi ve yeni delil ikame edilmesi kabul görmeyebilir)
3.aşamada, davada beraat etme şansını yakalayabilir.

Ne mutlu ki süreç böyle işlememiştir. Sekreter A’nın hayatın olağan akışına uygun, tüm aşamalarda tutarlı ifadeleri, mahkemece mahkûmiyete yeterli delil olarak kabul edilmemiş ve mühendis B’nin beraatına karar verilmiştir.
Ancak mağdurun beyanlarına ek olarak şu delillerden biri veya bir kaçı olsaydı sonuç ne olurdu?
-Mühendis B’nin bürosundan olay günü ve saatinde gelen bir kadın çığlığı.
-Mühendis B’nin sırtında mağdurun direnmesi sırasında oluşturulmuş ve mağdur tarafından tarif edilerek doktor raporu ile belirlenmiş bir tırnak izi.
-Mühendis B’nin tutarsız ve birbiriyle çelişen ifadeleri.
-Mağdur A’nın olay günü ve saatinde büronun bulunduğu siteden dağılmış bir kıyafetle çıkışını gösteren kamera kayıtları, v.s.


Sanık ile mağdurun uygun ortamda bulunduğunun ispatı mağdurun beyanını destekleyen bir delil olarak kabul edilebilir. (Örneğin, mağdurun beyanına göre alkollü bir parti sonrasında mağdurla yalnız olarak aynı evde kalan sanık gecenin ilerleyen saatlerinde mağdura cinsel saldırıda bulunmuştur. Olayın görgü tanığı bulunmamaktadır. Ancak sanık o gece mağdurla aynı evde kaldığını, alkol aldığını ve sızdığını, başka bir şey ise hatırlamadığını beyan etmektedir ki bu tevilli ikrar olarak kabul edilebilir.)

Mağdurun raporu, mağdurun beyanını destekleyen ve raporun niteliğine göre daha kuvvetli sayılabilecek bir delildir. Buna sanığın raporu da eklenebilir. (örneğin, mağdurun bedenindeki bir vücut sıvısı kalıntısı veya sanığı bedeninde mağdur tarafından yeri tarif edilen tırnakla oluşturulmuş bir çizik.)

Sonuç olarak:

Bizim sorumuz şuydu; cinsel taciz suçunda mağdur beyanının yeterli oluşu ve başkaca delil aranmasına gerek olmadığı ile ilgili Yargıtay kararı var mı?

Sadece ve sadece mağdurun beyanına dayanılarak, cinsel saldırı suçlaması açısından hüküm kurulması mümkün değildir. Bu beyanın başka deliller ile desteklenmesi gerekmektedir. Bu delil bir doktor raporu, bir doku örneği, bir tanık beyanı, bir ikrar, olabilir. Mağdurun tanımadığı bir şahsın eşkâlini vererek daha sonra teşhis etmesi, sanığın çok gizli bir bedensel özelliğini ifade edebilmesi (örneğin apandisit ameliyatının yara izi), sanığın ifadesinde yorumlamalı savunmalarla mağdurun beyanlarını desteklemesi (örneğin, benim telefonum kullanılarak arkadaşlarım sarkıntılık etmiş şeklinde bir sanık savunması), gibi tüm deliller mağdurun beyanlarını destekleyici deliller niteliğindedir.

Cinsel tacizi, kanundaki kelime anlamıyla alırsak TCK 105. maddesindeki suçlama ile ilgili bir soruyla karşı karşıyayız demektir. Bunu mağdurun bir çocuk olmadığı anlamında yorumladım. Çocukların cinsel istismarı suçu kapsamında; çocuk mağdurun yaşından beklenmeyecek nitelikte, uzman nezaretinde alınan ve yine uzman tarafından itibar edilebilirliği belirlenen beyanları, tek başına mahkûmiyete yeterli delil olarak kabul edilebilir.

Tüm bu açıklamalarım çerçevesinde, uzun bir süre konuyla ilgili Yargıtay kararı aradım. Ancak bu yönde bir Yargıtay kararı bulamadım. TCK 105 açısından ise Yargıtay kararının kolay bulunabileceğini düşünmüyorum. Verilen kararların temyiz yolu büyük çoğunlukla kapalı olacaktır. Bu nedenle TCK 102, 103, 104 açısından da arama yaptım ancak yine bir sonuca ulaşamadım.

Uygulamada da örneğinin bulunmaması dileğimi ve yukarıdaki sorumu yinelerim: İkrarın yan kanıtlarla desteklenmesi beklenirken, suçlamanın kanıtlanmasına ihtiyaç duyulmaması, ne derecede doğru olabilir?