Mesajı Okuyun
Old 17-03-2008, 10:49   #3
Sinerji Hukuk Yazılımları

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
21. Hukuk Dairesi

Esas: 2004/11238
Karar: 2005/4160
Karar Tarihi: 21.04.2005

ÖZET: Davacı hakkında 506 sayılı yasanın 140. maddesinde öngörülen koşulların oluşması nedeniyle idari para cezası tahakkuk ettirildiği, idari para cezasının anılan madde de belirtilen prosedür çerçevesinde kesinleştiği, uyuşmazlık konusu değildir. Birinci uyuşmazlık, idari para cezasının idari aşamada kesinleşmesinden ve özellikle 6183 sayılı yasa uyarınca borçluya gönderilen ödeme emrinden sonra " borçlu olmadığının teshili ve ödeme emrinin iptali veya istirdat" şeklinde dava açılması durumunda görevli mahkemenin saptanması noktasında toplanmaktadır. Somut olayda, davacı, 6183 sayılı yasa uyarınca yapılan takibin iptali ile ödeme emrinde belirtilen miktarda idari para cezası ve gecikme zammı borcu olmadığının tespitini istediğine göre uyuşmazlığın belirgin bir biçimde 506 sayılı yasanın 80. maddesinden kaynaklandığı açık-seçiktir. Hal böyle olunca, uyuşmazlığın çözüm yerinin idare mahkemesi olmayıp alacaklı sigorta müdürlüğünün bulunduğu yer iş mahkemesi olduğu ortadadır.

(506 S. K. m. 79, 80, 140) (4792 S. K. m. 19) (4958 S. K. m. 37,49)

Davacı, davalı kurumca prim borcu ve idari para cezası tahakkuk ettirilerek çıkarılan ödeme emirlerinin iptali ile borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde isteğin reddine karar vermiştir.

Hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Z. Ayan tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

KARAR

Dava, idari para cezası ve ek prim borcunun ödenmesi için 6183 sayılı yasa uyarınca yapılan takibin iptali istemine ilişkindir.

Mahkemece, idari para cezası ile ilgili itirazın inceleme merciinin idare mahkemesi olduğu gerekçesiyle davanın görev yönünden reddine ve prim borcuna ilişkin davanın ise, davalı Kurum işleminin yerinde olduğu gerekçesiyle esastan reddine karar verilmiş ise de, varılan bu iki sonuç da usul ve yasaya uygun bulunmamaktadır.

Gerçekten, davacı hakkında 506 sayılı yasanın 140. maddesinde öngörülen koşulların oluşması nedeniyle idari para cezası tahakkuk ettirildiği, idari para cezasının anılan madde de belirtilen prosedür çerçevesinde kesinleştiği, uyuşmazlık konusu değildir. Birinci uyuşmazlık, idari para cezasının idari aşamada kesinleşmesinden ve özellikle 6183 sayılı yasa uyarınca borçluya gönderilen ödeme emrinden sonra " borçlu olmadığının teshili ve ödeme emrinin iptali veya istirdat" şeklinde dava açılması durumunda görevli mahkemenin saptanması noktasında toplanmaktadır.

Davanın yasal dayanağı 3995 sayılı yasanın 4. maddesiyle değişik 4792 sayılı yasanın 19. maddesinde Kurum gelirleri kapsamına 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'na göre alınan idari para cezalarının dahil edildiği ve süresi içinde ödenmeyen gelirlerin Kurum alacağına dönüşeceği ve 506 sayılı yasanın 80. maddesine göre gecikme zammı uygulanacağı hükmü öngörülmüştür. Öte yandan, Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 80. maddesinde 3917 sayılı yasanın 1. maddesi ile yapılan değişikliğe göre kanuni süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklılarının tahsilinde 21.07.1953 tarih ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uygulanır. Kurum alacaklarının tahsilinde 21.07.1953 tarih ve 6183 sayılı yasanın uygulanmasından doğacak uyuşmazlıkların çözümlenmesinde alacaklı sigorta müdürlüğünün bulunduğu yer iş mahkemesi yetkilidir. Somut olayda, davacı, 6183 sayılı yasa uyarınca yapılan takibin iptali ile ödeme emrinde belirtilen miktarda idari para cezası ve gecikme zammı borcu olmadığının tespitini istediğine göre uyuşmazlığın belirgin bir biçimde 506 sayılı yasanın 80. maddesinden kaynaklandığı açık-seçiktir. Hal böyle olunca, uyuşmazlığın çözüm yerinin idare mahkemesi olmayıp alacaklı sigorta müdürlüğünün bulunduğu yer iş mahkemesi olduğu ortadadır.

İkinci uyuşmazlık ise, Sosyal Sigortalar Kurumu müfettişince saptanan bildirim dışı kalmış işçiliğin takibine ilişkindir.

506 Sayılı yasada yeni düzenlemeler getiren 4958 sayılı yasadan Önce kurumun ölçümlemeye dayanak aldığı yasal düzenlemelerin ortadan kaldırıldığı hususu açıktır. Gerek 3917 sayılı yasa ve gerekse bu yasayla öngörülen ölçümlemeye ilişkin esaslar yerine yeni düzenleme getiren 616 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin hükümleri geçerliliğini yitirmiştir. Ne var ki, bu hukuksal boşluk. Kurumun yapılan işler ile buna bağlı bildirilmesi zorunlu işçilik miktarları üzerinde denetim ve prim saptama yetkisini ortadan kaldırmamıştır. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 21.11.2001 günlü. Esas: 2002/965, Karar: 2001/1038 sayılı kararı da aynı yöndedir. 506 sayılı yasanın 79. maddesi ve diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, Kurum'a kendisine bildirilen veya bildirilmeyen işçilik yönünde inceleme yetkisi açıkça verilmektedir. Kaldı ki, 06.08.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4958 sayılı yasadan önce durum bu merkezde olduğu gibi, 4958 sayılı yasanın 37. ve 49. maddeleri gereğince de kurumun ölçümleme hakkının bulunduğu açıktır.

Somut olayda, ölçümlemenin konusu olan davacı şirketin taahhüdü altında yürütülen Karadeniz Bakır İşletmeleri A.Ş. Samsun İşletme Müdürlüğü yemekhane hizmetleri işi ile ilgili 25.09.2000 tarihli müfettiş raporu esas alınarak sigorta primleri hesabına esas tutulacak kazançlar toplamının Kurumca resen hesaplandığı dosyadaki bilgi ve belgelerden açıkça anlaşılmaktadır. Bu durumda, mahkemece yapılacak işlem, yemekhane hizmetleri işlerinden anlayan uzman bilirkişi ile yöntemince işin esasına girmek, işin genel niteliğini, işte kullanılan teknik yöntemleri, işin büyüklüğünü, tamamlama süresini, işyeri koşullarını, istihkak tutarlarını, kısaca, işçilik bildirilmesi gereken işle ilgili tüm verileri gözeterek, gerekirse, emsalleriyle kıyaslayarak, dava konusu iş nedeniyle gerçek biçimde bildirilmesi zorunlu işçilik oranını veya miktarını belirlemek ve belirlenecek bu işçilik oranına göre işverenin prim borcu bulunup bulunmadığını saptamaktır. Mahkemece, öngörülen biçimde bir inceleme yapılmaksızın, yetersiz bilirkişi raporu hükme dayanak alınmıştır.

Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

Sonuç: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz edene yükletilmesine, 21.04.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.

(KAYNAK: Av. Talih UYAR)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
**************************************