Mesajı Okuyun
Old 09-06-2008, 22:43   #6
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 2002/2-441

K. 2002/433

T. 29.5.2002

• EVLATLIK SÖZLEŞMESİNİN İPTALİ DAVASI ( Evlatlık Sözleşmesinin İptalinin İstenilmesi )

• BUTLAN ( Bu Durum Hukuki İşlemin Şeklen Mevcut Olmakla Beraber Amaçlanan Hükümleri Doğurmaması )

• YOKLUK ( Hukuki İşlemin Şekli Unsurlarını Tespit Eden Emredici Hukuk Kurallarına Aykırılık Sebebiyle Hukuki İşlemin Mevcudiyet Kazanmaması Halinde Hukuku İşlemin Yokluğundan Söz Edilmesi )

• HAKKIN KÖTÜYE KULLANILMASI ( Butlanın Yıllar Sonra İleri Sürülmesi )

• EVLATLIĞIN DURUMU ( Soybağı İlişkisi Yapay-Sözleşmesel Olmasına Rağmen Evlilik İçi Doğan Çocuğun Durumuna Benzer Sonuçlar Doğurması ve Evlat Edinene Kan Hısımı Gibi Mirasçı Olması )

743/m.2,253

4721/m.318,319

818/m.19,20

2709/m.2

ÖZET : Eski hukukumuzda bulunmayan evlat edinme müessesesi, Medeni Kanunumuzun getirdiği yeni bir sistem olup, Evlat edinenle, evlatlık arasında, evlat edinilmekle meydana gelen soybağı ilişkisi, yapay ( sözleşmesel ) olmasına rağmen evlilik içi doğan çocuğun durumuna benzer sonuçlar meydana getirmektedir. Evlatlık, evlat edinene kan hısımı gibi mirasçı olur. Butlanın ileri sürülmesi bakımından herhangi bir süreye uyulması zorunluluğunun bulunmadığını kabul etmekle beraber, butlana ilişkin tesbit talebinin maksatlı, gayrimeşru ve icapsız olarak geciktirilmesini, örneğin hukuki işlemin, evlatlık işlemine yıllarca itirazsız rıza ve tahammül gösterip de sonradan butlanın ileri sürülmesinin ve hukuki işlemin butlanının eskiden beri bilinmesine rağmen buna menfaat icabı ses çıkarılmayıp ancak hesaplanamayan sonuçlar görüldükten sonra kararın butlanının dava edilmesinin hakkın kötüye kullanılmasıdır ve bu davaların reddi gerekir.

DAVA : Taraflar arasındaki evlatlık sözleşmesinin iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Çamoluk Asliye Hukuk Mahkemesi'nce davanın reddine dair verilen 16.5.2001 gün ve 2001/12-13 sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2.Hukuk Dairesi'nin 21.9.2001 gün ve 2001/10402-12262 sayılı ilamiyle; ( ... Evlat edinme tarihinde evlat edinenin fürulu olduğu ( MK.253 ) kayıtla sabittir. Bu yön göz önünde tutularak deliller değerlendirilip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçelerle davanın reddi doğru değildir.... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, evlatlık sözleşmesinin iptali istemine ilişkindir.

Yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak kurulan hüküm davacılar vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairesince yukarıda belirtilen gerekçe ile bozulmuştur. Toplanan kanıtlar ve dosya içeriğine göre; davacıların miras bırakanı ve babaanneleri olan Kamer D...un ilk kocası olan Timur'dan Belgüzar isimli çocuğu bulunmasına rağmen, Timur'un vefatından sonra, Halil S... isimli şahısla evlendiği ve 2. kocası Halil ile birlikte İzzet S...'yi 4.11.1943 tarihinde evlat edindiklerinde duraksama bulunmamaktadır.

Yukarıda özetlendiği gibi karı-koca olan Kamer S... ve Halil S... 04.11.1943 tarihinde 21.04.1931 doğumlu İzzet S...'yi birlikte evlat edindikleri, bu evlat edinme sırasında Kamerin ilk evliliğinden olma 1329 ( 1913 ) doğumlu Belgüzar isimli düzgün altsoybağının bulunduğu sabittir. Eski hukukumuzda bulunmayan evlat edinme müessesesi, Medeni Kanunumuzun getirdiği yeni bir sistem olup, Evlat edinenle, evlatlık arasında, evlat edinilmekle meydana gelen soybağı ilişkisi, yapay ( sözleşmesel ) olmasına rağmen evlilik içi doğan çocuğun durumuna benzer sonuçlar meydana getirmektedir. Evlatlık, evlat edinene kan hısımı gibi mirasçı olur.

Somut olayın meydana geldiği 1943 tarihinde yürürlükte olan yasal düzenlemeye göre ( MK. 253 vd. ); bir kişinin evlat edinebilmesi için En az 40 yaşında olması, Evlatlıktan 18 yaş büyük bulunması, düzgün altsoybağının bulunmaması, mümeyyiz olan kimsenin rızasının alınması, Evlat edinilecek kişi küçük veya mahcur ise kanuni temsilcisinin izninin alınması, Evlat edinenler birlikte evlat edinmek istiyorlarsa karı-koca olmaları, eşlerden birinin evlat edinmesi halinde diğer eşin rıza göstermesi, bu şartların oluşması halinde evlat edinmek isteyenin ikametgahı Asliye Hukuk Mahkemesinin izin vermesi , bunlardan sonra noterlikçe resen düzenlenecek resmi senet tanzim edilmesi ve evlat edinme işleminin nüfusa tescil edilmesi gerekir.

Ancak bu yasal koşullar oluşmasına rağmen nüfusa tescil istemi yapılmasa bile bu evlatlık ilişkisinin geçerliliğine etkili değildir. Çünkü nüfusa tescil işlemi geçerlilik için esas ve şekli koşullardan değildir. Bu tescil işlemi, kurucu değil, bildirici nitelikte bir işlem olduğu için evlatlık sözleşmesinin oluşmasına engel olmaz. ( Bkz. Y.2.H.D. 16.12.1981 gün E: 9600 K: 10040 )

Yukarıda belirtildiği gibi evlat edinme işleminin geçerli olması için yasada öngörülen esasa ilişkin asıl kurucu ve biçimsel ( şekle ilişkin ) koşulların gerçekleşmiş olması zorunludur. İşte evlat edinme işleminin kurucu ( esas ve biçimsel ) bir bölümüne kısmen uyulmuş ya da hiç uyulmamış olması durumunda evlat edinmenin yokluğuna, Butlanına, iptaline neden olabilir.

Bilindiği gibi bir hukuki işlemin konusu ( içeriği ) itibariyle olduğu gibi meydana gelişi bakımından emredici hukuk kurallarına aykırı olabilir, işlemin meydana gelişine ilişkin olan emredici hukuk kuralları hukuki işlemin unsurlarını oluşturan onun mevcudiyeti şartlarını belirleyen şekli nitelikli hükümlerdir ve bu özellikleri itibarıyla konuya ( içeriğe ) ilişkin olan maddi nitelikteki hükümlerden ayrılırlar. Şekli nitelikteki emredici hukuk kurallarına aykırılık halinde kurucu unsurlarını, örneğin irade beyanının, icap kabulün bulunmaması halinde hukuki işlem şeklen dahi meydana gelmemektedir; İsviçre Alman ve Türk Hukukunda hukuki işlemin şekli unsurlarını tespit eden emredici hukuk kurallarına aykırılık sebebiyle hukuki işlemin mevcudiyet kazanmaması halinde hukuki işlemin yokluğundan söz edilir. ( Bkz.Anonim Ortaklıkta Genel Kurul Kararlarının hükümsüzlüğü Prof Dr. Erdoğan Moroğlu 1993 sh: 20/18 dip notunda sözü edilen yabancı ve yerli yazarlar )

Butlan sebeplerine gelince, genel olarak butlan halleri, Borçlar Kanununun 19,20 madderinde belirtilmiştir. Bu hükümlere göre; konuları bakımından imkansız veya emredici hukuk kurallarına yahut ahlak ve adaba aykırı olan hukuki işlemler butlan nedeniyle geçersizdir. Kanunen uyulması zorunlu olan ve aksi kararlaştırılamayan hukuk kuralları, emredici özellikleri itibariyle mutlak ve nisbi emredici hükümler diye iki gurupta toplanırlar. İsviçre-Türk Hukukunda özel ilişkin emredici hükümlere aykırılık halinde mutlak butlandan söz edilir. Başka bir anlatımla butlan durumunda hukuki işlem şeklen mevcut olmakla beraber amaçlanan hükümleri doğurmaz.

Durumu evlat edinme bakımından incelersek; Evlat edinme işleminin geçerli olması için esasa ilişkin asli unsurlardan bulunan yaş, düzgün altsoybağı'nın bulunmaması, edinilen çocuğun, eşin, ana, babanın, rızasının bulunması gerekir. Biçimsel ( şekle ilişkin ) koşullar yargıcın izninin alınması ve resmi senedin düzenlenmesidir.

Evlat edinmenin biçimsel koşulları hiç yerine getirilmemişse, yani yargıcın izni alınmamış ve resmi senet düzenlenmemiş ise bu işlem evlat edinme olarak, nüfus kütüğüne yazılmış olsa bile ortada yokluk vardır, icap ve kabul işlemleri oluşmamıştır. Burada evlatlık işlemi yokluk ile sakattır. ( Bkz.Prof. Dr. Turgut Akıntürk Aile Hukuku Ank.1996 s.333, Prof Dr.Selahattin Sulhi Tekinay Türk Aile Hukuku İst. 1990 s.484 )

Yargıtay İkinci Hukuk Dairesi 20.02.1990 gün E: 1269 K: 2110 sayılı içtihadında evlat edinme sözleşmesinde, evlat edinenin mührünün kendisinden habersiz kullanılmasını "Akitte yokluk" olarak kabul etmiştir.

Evlat edinmeye ilişkin biçimsel koşullar gerçekleşmiş olmasına rağmen, esasa ilişkin/asli koşullardan biri yerine getirilmemişse, evlatlık ilişkisi mutlak butlan ile sakatlanmış olur ( Bkz. Prof Dr. Bülent Köprülü /Prof Dr.Selim Kaneti Aile Hukuku İst. 1985-1986 s.239- Akıntürk age s.333, Prof Dr. Bilge Öztan, Aile hukuku Ank.1979 S.358 )

Yargıtay İkinci Hukuk Dairesi, 12.12.1977 gün E: 8401 K: 8582 sayılı içtihatında da esas koşullardaki eksikliği, mutlak butlan nedeni olarak benimsemiştir.

Somut olayda, Kamer'in ilk evliliğinden 1329 ( 1913 ) doğumlu Belgüzar isimli çocuğu olduğu halde, İzzet S...'yi, eşi Halil ile birlikte evlat edinmiştir. Evlat edinmeye ilişkin esasa ve şekle ilişkin bütün şartlar oluştuğu halde, Kamer'in evlat edinme tarihinde düzgün altsoybağı bulunduğu için evlatlık ilişkisinin mutlak butlan ile sakat olduğu bir gerçektir. Burada irdelenmesi gereken husus Kamer'in, Belgüzar'dan olma torunları olan davacıların mutlak butlanın tespitini istemesi MK.nun 2.maddesinde yazılı dürüstlük kuralı çerçevesinde mümkün olacak mıdır?

Evlatlık bağı 04.11.1943 tarihinde kurulmuştur. Kamer, evlatlık sözleşmesinin yapıldığı tarihte 52 yaşındadır. 01.04.1982 tarihinde 91 yaşında ölmüştür. 39 yıl boyunca evlatlık sözleşmesinin iptalini istememiş, bu süre içinde evlat edinilen İzzet ile karşılıklı sevgi ve saygıya dayalı ilişkisini devam ettirmiştir. Kamer'in çocuğu Belgüzar, evlat edinme sırasında 30 yaşındadır. Evlat edinme sırasında bu sözleşmenin geçersiz olduğunu ileri sürmediği gibi, ölüm tarihi bulunan 05.12.1973 tarihine kadar, bu evlatlık ilişkisi, miras hukuku bakımından kendisini ilgilendirdiği halde sağlığında 30 yıl boyunca evlatlık ilişkisini tartışma konusu yapmamış ve bir dava açmamıştır. Belgüzar'ın ölümünden itibaren onun mirasçıları olan davacılarda dava tarihi bulunan 13.04.2001 tarihine kadar 27 yıl boyunca evlatlık ilişkisinin butlan ile sakat olduğunu bildikleri halde onu benimsemişler ve bu ilişkiyi devam ettirmişlerdir.

İsviçre Federal Mahkemesi, butlanın ileri sürülmesi bakımından herhangi bir süreye uyulması zorunluluğunun bulunmadığını kabul etmekle beraber, butlana ilişkin tesbit talebinin maksatlı, gayrimeşru ve icapsız olarak geciktirilmesini, örneğin hukuki işlemin, evlatlık işlemine yıllarca itirazsız rıza ve tahammül gösterip de sonradan butlanın ileri sürülmesini ve bir kimsenin hukuki işlemin butlanını eskiden beri bilmesine rağmen bunu menfaati icabı ses çıkarmayıp ancak hesaplayamadığı sonuçlarını gördükten sonra kararın butlanını dava etmesini hakkın kötüye kullanılması olarak nitelemiş ve bu davaların reddi gerekeceği sonucuna varmıştır. ( İsviçre Federal Mahkemesinin BGE 49 II 392 vd, ve BGE 53 11 232, BGE 53 H 165 vd. Bkz.Prof.Erdoğan Moroğlu Age sh.116 vd. ).

Yargıtay'ımız da İsviçre Federal Mahkemesi gibi butlanın yıllar sonra ileri sürülmesini hakkın kötüye kullanılması olarak benimsemiş ve ( 25/1/1984 gün ve 3/1 ve 30/9/1988 gün ve E.1987/2, K. 1988/2 sayılı İçtihadı Birleştirme kararlarında ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 4/11/1964 gün E:1953/D-2, K:640, 16/12/1964 gün E:336/D-2 K:724, 12/5/1965 gün E:5/D-4 K:203, 24/4/1968 gün E:1956/D-2 583 K:278, 22/10/1974 gün E: 1971/2-810 K:1043, 13/2/1974 gün ve 574/103, 7/12/1983 gün ve 4/224-1276 sayılı ve Yargıtay 2.Hukuk Dairesinin 12/12/1977 gün ve E:8401 K:8582 ve 1.2.1999 gün E: 14625, K:434 ) sayılı kararlarında artık butlanın dinlenemiyeceğini, benimsemiştir.

Bu kurala göre Medeni Kanunun 2. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen hakkın kötüye kullanılması yasağı kuralının amacı, hakime özel ve istisnai hallerde ( adalete uygun düşecek ) şekilde hüküm verme imkanını sağlamaktır. Madde hükmünün bu özelliği İsviçre Federal Kurulunun, Medeni Kanunun Federal Meclise sevkine ilişkin raporda şöyle açıklanmıştır. Bir hakkın kullanılmasının açıkça adaletsizlik teşkil ettiği ve gerçek hakkın tanınması ve ferdin korunması için bütün hukuki yolların kapalı bulunduğu hallerde MK.2/2 hükmünün amacı, zaruretten doğan ve olağanüstü bir imkan sağlamaktır denilmiştir. MK.nun 2 nci maddesinin 2. fıkrasındaki kuralla kanun ve hakkın mutlaklığı ilkesine istisna getirilmiştir.

Böylece hukukun her alanında uygulama niteliğine sahip olan hakkın kötüye kullanılması yasağı kuralının, butlanı ileri sürme hakkı için de bir sınır teşkil ettiği, buyurucu niteliği itibariyle kendiliğinden gözetilmesi gerektiği, bugün Türk-İsviçre öğretisi ve uygulamasında tartışmasız kabul edilmektedir. ( Bkz.Bürgi Zürich 1969 Aru.706 N.14, Frei, Aarau 1962 s.105, Rudolf Peyer, Zürich 1944 s.43-44, Jacob Schaffner Bern 1940 s.99, K.Oğuzman, "Şekil Noksanı Sebebiyle Butlanın Dermeyeni Hakkının Suistimali" İBD C.XXIX ( 1955 S.6, S.2.49-258, Prof.Erdoğan Moroğlu age sh:115 vd. anılan yazarlar )

Genel kural olarak herhangi bir yasa veya düzenleyici kural yürürlüğe girdiği andan itibaren derhal hukuksal sonuçlarını doğurmaya başlar. Bunun doğal sonucu olarak da yasaların geriye yürümeyecekleri benimsenir. Tamamlanmış hukuki durumları yeni yasa ve düzenleyici kuralın etkilememesi, onlar üzerinde hukuki sonuçlar doğurmaması kazanılmış hakların saklı tutulması amacını güder.

Yeni Türk Medeni Kanunu 1.1.2002 tarihinde yürürlüce girmiş ve evlat edinmeye ilişkin hükümlerde esaslı şekilde değişiklik yapılmıştır. Yasa koyucu uygulamayı dikkate alarak butlanın ileri sürülme zamanına kısıtlama getirmiş, evlat edinme sözleşmesi uzun süre uygulandıktan sonra butlanın ileri sürülemiyeceğini belirtmiştir. Türk Medeni Kanunu'nun 318 ve 319 maddesinde esas ve şekle ilişkin noksanlıklardan biri ile sakat olan evlat edinmenin butlanını ileri sürme hakkının 5 yıl geçmekle düşeceğini belirtmiştir.

İsviçre Medeni Kanunu'nun yürürlükte olan 269/b bendinde esasen bu hüküm mevcut idi. Yasa koyucu hem yargısal uygulama ve hem de İsviçre Medeni Kanundaki bu hükmü dikkate alarak Türk Medeni Kanun 319 maddesini düzenlemiştir. Yeni yasal düzenlemenin, somut olay tarihi itibariyle uygulama olanağı yok ise de Yasa koyucu butlanın uzun yıllar sonra ileri sürülmesinin M.K.2 maddesine açıkça aykırılık teşkil edeceği yönündeki yargısal uygulamayı yasal hale getirmiştir.

Ayrıca evlat edinenle, evlatlık arasında evlat edinilmekle meydana gelen altsoybağı ilişkisi, yapay olmasına rağmen evlilik içinde doğan çocuğun durumuna benzer sonuçlar doğurduğundan evlatlık ve altsoyu evlat edinene kan hısımı gibi mirasçı olur. Evlat edinme bağının meydana gelmesiyle, evlatlığın bakım borcu doğar. Evlat edinilen bakım yükümlülüğünü yerine getirmezse, evlat edinene karşı nafaka ödemekle yükümlü olur. Taraflar, yıllar boyu ana-çocuk ilişkisini yürütmüşler, Kamer sağlığında evlatlığı İzzet'ten şikayetçi olmamış, karşılıklı sevgi ve saygıya dayalı ilişkiyi devam ettirmişlerdir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasa'sının 2. maddesi hükmüne göre, Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir. Kazanılmış haklar, her nekadar açık bir biçimde Anayasa'da özellikle belirtilmemiş ise de, bunun Hukuk Devleti kavramının temel taşlarından biri olduğu ve Anayasa'nın bünyesinde mündemiç bulunduğu Türk Kamu Hukukunda öğreti ve yargısal kararlarda benimsenmektedir.

Yukarıdan beri açıklanan hukuki gerekçelere göre; miras bırakan Kamer ve Belgüzar 39 yıl boyunca, sakat olan evlatlık ilişkisini benimsemiş, bu ilişkinin butlanını ileri sürmemiş, keza davacılar 27 yıl boyunca evlatlık ilişkisinin mutlak butlanla sakat olduğunu bildikleri halde buna ses çıkarmayıp butlanı hüküm altına aldırmamışlardır. Bütün hakların kullanılmasında olduğu gibi butlan hakkının dermeyan edilmesinde de MK. 2. maddesinde ifadesini bulan objektif iyiniyet kuralına uyulması gereklidir. Ayrıca bu talebin kazanılmış hakları ortadan kaldırmayı amaçladığı anlaşıldığından bu nedenlerle usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.

SONUÇ : Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam hara peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 29.5.2002 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.