Mesajı Okuyun
Old 08-01-2012, 00:15   #92
janveljan

 
Dikkat Elima larla Arumutia ları birbirine karıştırmayalım lütfen :)

Alıntı:
Yazan Av.Mehmet Saim Dikici
Sevgili üstadım,

Manevi tazminat davasının kendine özgü farklı özellikleri var ki bunları siz de ayrıntılı şekilde mesajlarınızda yazıyorsunuz. Bir davanın açılırken miktarını davacının belirleyememesi (bunun ondan beklenememesi) veya belirlemesinin imkansız olması belirsiz alacak davası açmak için yeterli olsa da, belirsiz alacak davalarında davacı ileride yapılacak bilirkişi incelemesi neticesinde alacak miktarının belirli hale gelmesi halinde veya karşı tarafın vereceği cevaplarla alacak miktarının belirlenebilir/belirli olması durumunda hiçbir ayrı merasime gerek kalmaksızın başlangıçta gösterilen değerle bağlı kalmadan belirli tutar kadar alacağını isteyebilmektedir. Oysa manevi tazminat davalarında siz de daha iyi bilirsiniz ki (bir önceki mesajımda da yazdım) mevcut sisteme göre bilirkişi marifetiyle manevi tazminat tespit edilememektedir. Bu bakımdan manevi tazminat tutarının ileride (hakimin kararına kadar) belirli hale gelmesi mümkün olamayacağı için, maalesef teoride kalacaktır sizin iddianız.

Örnek:
Bay Elima, Bay Arumutia'ya bir değer göstererek faraza (500 TL) manevi tazminat davası açtı... diyelim. Davayı da sizin dediğiniz gibi belirsiz alacak davası kabul edelim.

Davalı Arumutia cevap verdi ve talebi reddederim dedi, diyelim.

Hakim, dosyayı inceledi ve hükmünü açıkladı: Talebin kabulü ile 500 TL. manevi tazminatın... Davalıdan alınarak... bla bla.. dedi.

Bu durumda Bay Elima sizce ne yapmalıdır?

Sizin bahsettiğiniz belirsiz alacak davasının unsurları bakımından manevi tazminat davasına uyduğu konusunda kimsenin bir kuşkusu yok diye düşünüyorum.

Sorun manevi tazminatta belirsiz alacak talebinin dava boyunca (karara kadar) belirli hale gelememesi ya da hakimin talepten fazlaya hükmedememesidir...

Şunu diyorsanız amenna: Mevcut sistem için yazdıklarımı ele almayın, olması gereken sistem için ben manevi tazminat davalarının da bilirkişi eliyle veya önceden belirlenmiş kıstas tablolarla belirlenebilir hale getirilmesini öneriyorum. Ayrıca hakimin talepten fazlaya da hükmedebilmesini arzuluyorum... Buna bir şey diyemem. Görüştür. Saygı duyarım.

Not: benim önceki mesajımda belirttiklerim Yargıtay kararlarından alıntı değildir. Yargıtay ve Doktrinin kabul ettiği ve bizlerin de neredeyse ezberlediği ilkelerdir.



Bu tartışmanın ana konusu manevi tazminat davalarının belirsiz alacak davası şeklinde açılıp açılamayacağı sorunudur.

Bu sorunun cevabı da HMK 107/1 de verilmiş.Manevi tazminat davasında dava açılırken alacağın tam ve kesin olarak belirlenmesi davacıdan beklenemiyorsa bu dava belirsiz alacak davası şeklinde açılabilir.

Bana göre tüm tazminat davalarında olduğu gibi manevi tazminat davasıda belirsiz alacak davası şeklinde açılabilir.Zira manevi tazminat alacakları bu davanın düzenlendiği 107/1. maddedeki şartı yani " davanın başında tam ve kesin olarak belirlenmesinin beklenememesi" şartını karşılıyor.

Bu konuda sanırım hem fikiriz.Zira yukarıdaki mesajınızda sizde ,

Alıntı:
Sizin bahsettiğiniz belirsiz alacak davasının unsurları bakımından manevi tazminat davasına uyduğu konusunda kimsenin bir kuşkusu yok diye düşünüyorum.

Demişsiniz.

Demişsiniz demesine de devamında 107/2 deki düzenlemenin uygulanmasının manevi tazminat davalarında mümkün olamayacağından bahisle;

Alıntı:
mevcut sisteme göre*bilirkişi marifetiyle manevi tazminat tespit edilememektedir.*Bu bakımdan manevi tazminat tutarının ileride (hakimin kararına kadar) belirli hale gelmesi mümkün olamayacağı için, maalesef teoride kalacaktır sizin iddianız

demişsiniz.

Önce bi konuda anlaşalım. 107/2 deki düzenleme belirsiz alacak davası açmanın şartı mıdır değilmidir.Daha önceki mesajlarımda belirttiğim üzere bana göre değildir.Belirsiz alacak davası açmanın yegane şartı 107/1 de düzenlenmiştir.

Belirsiz alacak davasını bir eve benzetecek olursak (ki bana göre oldukça lüks ve konforlu bir villadır) 107/1 bu evin kapısıdır.107/2 ise olsa olsa oturma odası ya da salonudur.
Bir davacı 107/1 deki şartı taşıyorsa evin kapısından girer yani davasının açar.Siz ona kapıdan içeri girmenin şartlarını taşıyorsunuz ancak salon biraz dağınık içeri girmezsiniz diyemezsiniz.

Salonun dağınık olması iddiasına gelince ;

Alıntı:
107/2
Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.

Yukarıda ki mesajınızda manevi tazminat tutarının yargılama safahatında hakimin kararına kadar belirli hale gelmesi mümkün olamayacağı için...diyorsunuz.

Bende cevaben ne münasebet diyorum

Burada sanırım hüküm anıyla belirli hale gelme anı birbirine karıştırılıyor.


Manevi tazminat alacağı hakimin kararı ile belirli hale gelmiyor hüküm altına alınıyor.Kanunun metninde kastedilen belirli hale gelme olayı davacı açısından, davacı için söz konusu.Metinde “davacı belirli hale geldiğinde talebini artırabilir..” diyor.

Ben davacıysam davanın herhangi bir safhasında örneğin ,sosyal ekonomik durum araştırması yapıldığında, ya da cevap dilekçesi verildiğinde ya da deliller toplandığında “ evet benim için belirli hale gelmiştir” diyerek talebimi artırabilirim.Kanun bu imkanı ve yetkiyi bana veriyor.

Bu imkanı zamanında kullanırım yada kullanamamam.Bu benden başka hiç kimseyi ilgilendirmez.Zamanında kullanır ve geçekci bir arttırım yaparsam bunun meyvelerini ben toplarım.Bunu beceremez aculluk yaparsam zararını ben çekerim.Zira o davada bir daha artırma imkanım kalmamıştır.


Sözün özü buradaki belirli hale gelmesi davacı açısındandır.Belirsiz alacak davası davacıya sunulan bir kolaylık ,bir imkandır.

Ayrıca belirli hale gelmeyi bilirkişi raporu almaya neden indirgiyorsunuz anlamış değilim.Bilirkişi raporu almadan alacak davanın açılışı anına nispeten daha belirgin hale gelemezmi ?Kanunda bu artırım için mutlaka bir bilirkişi incelemesi yapılıp belirginlik sağlanmaldır demiyor ki.

Kanun metninde davacı tarafından bu artırımın yapılması için bir süre(en geç hükme kadar olmalı tabi) ya da şart konulmuş da değil.

Hatta bir adım daha öteye gidelim.Bizatihi bu artırımın yapılması bile şart değil.

Yani davacı 1.000.TL asgari değer göstererek belirsiz alacak davasını açsa ,dava içinde alacağını arttırmasa davası ret mi edilecek.Hayır hakim taleple bağlılık ilkesi gereğince hükmünü verecek.Hal böyleyken uygulanması şart bile olmayan,imkan sağlayıcı, yol gösterici bir düzenlemeyi bahane ederek manevi tazminat alacaklısının belirsiz alacak davası açma hakkını nasıl engelleyebiliriz.?

Birde hakimin talepte fazlaya hükmedememesinin belirsiz alacak davası şeklinde açılacak manevi tazminat davalarında ne gibi bir sorun yarattığını biri bana analatabilir mi.

Davacı manevi tazminat alacağını dava dilekçesinde bin lira göstererek belirsiz alacak davası şeklinde açtı diyelim.Dava safahatında arttırma hakkını kullanmadı ,yargılama yapıldı hakim taleble bağlılık ilkesini de dikkate alarak ya reddeder ya da 1 lira ile 1.000 lira arasında bir manevi tazminat takdir ederek karara hükmeder.

İkinci ihtimalde bin lira olarak davasını açan davacı ilereyen zamanda talebini 10.000.TL ye çıkarttı diyelim.Bu sefer de hakim ya talebi reddeder ya da taleple bağlılık ilkesini de dikkate alarak 1 lira ile 10.000.TL arasında bir manevi tazminat takdir ederek karara hükmeder.

Manevi tazminat taleplerinin belirsiz alacak davası ya da belirli alacak davası olarak açılmasında hakimin taleple bağlılık ilkesi ,takdir hakkının bölünememesi gibi hususlar bakımından hiçbir fark göremiyorum.

Belirsiz alacak davalarında davacının talebi hükme kadar tabiri caizse askıdadır.Davanın başında asgari bir değer belirlkeyerek davasını açıyor,eğer davanın sonuna kadar yetkisini kullanıp arttırmazsa dava açarken belirttiği değer davacının talebini oluşturuyor ve hakim bu talebi dikkate alarak hüküm veriyor.Yetkisini kullanıp arttırdığında bu arttırdığı miktar artık davacının askıdan kurtulan gerçek talebidir.Hakim taleple bağlıysa bu taleple bağlıdır.

Belirsiz alacak davalarında kısmi davalarda olduğu gibi talebin bölünmesi ,davanın bölünmesi gibi şeyler söz konusu değil.

Saygılarımla,