Mesajı Okuyun
Old 26-06-2010, 10:07   #29
BaharB

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Mehmet Saim Dikici
Aslında olayı adli müzaharet dairesinde ele almak da bence çok isabetli sayılamaz. Zira hakikaten inşaat işçisi olduğu veyahut benzer ekonomik zorluk içeren gerekçelerle bu "AİHM kararının" verildiğini ileri sürdüğümüzde, Türkiye'de Adli Yardım müessesesinin (HUK.465-472 md) görmezden gelindiği anlamı çıkar.

İnşaat işçisi pekala Adli Yardımdan istifade ederek kararı alabilirdi...

O halde, salt ekonomik zorluk temelinde olaya bakmamak doğru olur kanaatindeyim.

Not: Yargıtay 8.HD. nin 26.12.1960 Tarih ve 6937/8506 Sayılı kararıyla Adli Yardım talebinin hükümden sonra yapılamayacağı karara bağlanmış. ( Kuru, Baki Hukuk Muhakemelri usulü 1991 beşinci Bası, Cilt 4. Sayfa 3757 20 nolu dipnot) Bu kararı anlamak da mümkün değil!

Ülkemizdeki adli yardım uygulamasına amaca uygun olmadığına ( ve daha önceki bir çok kararında da izah ettiği üzere harç ödeme yükümlülüğünün mahkemeye erişim hakkına bir sınırlama getirmediğine) ilişkin bir AİHM kararı:
Alıntı:
Yazan Tunç / Türkiye Davası

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararı



TUNÇ/Türkiye Davası*


Başvuru No:20400/03
Strazburg
21 Şubat 2008


USUL

Türkiye Cumhuriyeti Devleti aleyhine açılan (20400/03) no’lu davanın nedeni (T.C. vatandaşı) Mehmet Hüsni Tunç’un (başvuran) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne 6 Haziran 2003 tarihinde Temel İnsan Hakları ve Özgürlüklerini güvence altına alan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 34. maddesi uyarınca yapmış olduğu başvurudur.

Başvuran, Batman Barosu avukatlarından S. Toğluk ve C. Konakçı tarafından temsil edilmektedir.

OLAYLAR

I. DAVANIN KOŞULLARI

Başvuran, 1963 doğumludur ve Batman’da ikamet etmektedir.

9 Haziran 1999 tarihinde, Batman’da Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde aşçı olan başvuranın arızalı kıyma makinesi kullanırken orta parmağı kopmuştur.

24 Ocak 2002 tarihinde, bir avukat tarafından temsil edilen başvuran, iş kazası nedeniyle, Batman Asliye Hukuk Mahkemesi’nde Milli Eğitim Bakanlığı hakkında tazminat davası açmıştır. Başvuran ayrıca geliri olmadığından dolayı da adli yardım talebinde bulunmuştur.

Hükümet’e göre, hakim, başvuranın ekonomik ve sosyal durumu hakkında yürütülen soruşturmayı beklerken, geçici olarak başvuranın adli yardım talebini kabul etmiştir.

8 Şubat 2002 tarihinde, başvuranın sosyal ve ekonomik durumu hakkında yürütülen soruşturma raporu, başvuranın ev sahibi olduğunu, evli ve altı çocuk babası olduğunu, ihtiyaçlarını kendi imkanları ile sağladığını, ancak, hiçbir gelirinin olmadığını göstermiştir.

Dosyada aynı zamanda muhtarlıktan tarafından verilen fakirlik belgesi de bulunmaktadır.

27 Aralık 2002 tarihli duruşmada, mahkemenin oluşumunda değişiklik olması nedeniyle önceki tutanaklar okunmuştur; mahkeme, başvuranın sosyal ve ekonomik durumu hakkında yürütülen soruşturma temelinde başvurana adli yardım yapılması kararını iptal etmiştir.

23 Ocak 2003 tarihli bir karar ile Batman İl İdare Kurulu, bu bağlamda yürütülen soruşturmanın ardından ve başvuranın mali durumunu göz önüne alarak, başvuranın yoksul olduğuna karar vermiştir.

28 Şubat 2003 tarihli duruşmada, başvuran, mahkemeye İl İdare Kurulu’nun kararını sunmuş ve mahkemeden, kendisine adli yardım yapılmasını reddeden kararını yeniden incelemesini talep etmiştir. Mahkeme, gerekçe göstermeksizin başvuranın talebini reddetmiş ve başvuranın, yargılama masraflarına tekabül eden 405.000.000 TL’yi (yaklaşık 239 Euro) ödemesine karar vermiştir.

18 Nisan 2003 tarihli bir karar ile Batman Asliye Hukuk Mahkemesi, başvuranın, açıklanan masrafları ödemediğini tespit etmiş ve başvuranın dava dilekçesini reddetmiştir. Bu karar, 8 Nisan 2004 tarihinde kesin hüküm haline gelmiştir.

HUKUK

I. AİHS’NİN 6. MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI HAKKINDA

Başvuran, adli yardım talebinin Batman Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından reddedilmesinin AİHS’nin 6/1. maddesince öngörülen mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğini ileri sürmektedir.

A. Kabuledilebilirliğe ilişkin

Hükümet, başvuranın, 18 Nisan 2003 tarihli Batman Asliye Hukuk Mahkemesi’nin kararına Yargıtay nezdinde itiraz etmemesi nedeniyle iç hukuk yolları tüketilmediğinden kabuledilemezliğe dair itirazını sunmuştur.

AİHM, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 469. maddesi uyarınca, adli yardım yapılması ya da yapılmaması kararının nihai olduğunu tespit etmektedir. O halde AİHM, başvuranın temyize başvuracak durumda olmadığını belirtmektedir. Bu durumda AİHM, Hükümet’in itirazını reddetmektedir.

AİHS’nin 35. maddesinin 3. paragrafı çerçevesinde başvurunun dayanaktan yoksun olmadığını kaydeden AİHM, ayrıca başka açılardan bakıldığında da kabuledilemezlik unsuru bulunmadığını tespit eder. Bu nedenle başvuru kabuledilebilir niteliktedir.

B. Esas

Hükümet, hakimin, adli yardım yapılmasına karar vermesi yönünde bir zorunluluğun bulunmadığını hatırlatmaktadır. Hakim, başvuranın sağlık durumu gibi kanıt unsurlarını ve dosyada bulunan diğer unsurları incelemesinin ardından, kararını vermektedir. Hükümet, başvuranın adli yardım talebinin reddedilmesinin, başvuranın mahkemeye erişim hakkını ihlal etmediğini belirtmektedir. Hükümet’e göre, başvuran, yaralanmasının sorumluları hakkında ceza davası açma imkanına da sahipti. Bu durumda, başvuran, yargılama masraflarından sorumlu tutulmazdı.

Hükümet, ayrıca hiçbir ücret almadan bir kişiye yardımda bulunan her avukatın bu durumdan Baro’yu bilgilendirmesi gerektiğini ancak mevcut davada böyle bir durumun sözkonusu olmadığını belirtmektedir. Hükümet, bu durumdan, başvuranın avukatlık ücretini ödemek için yeterli geliri olduğu o halde başvuranın mahkeme masraflarını da ödeyebildiği sonucuna ulaşmaktadır. Son olarak Hükümet, AİHM, yerleşik içtihadı uyarınca davacının yoksulluğunu kanıtlaması gerektiğini belirtmektedir. Hükümet’e göre, muhtar tarafından verilen fakirlik belgesi yeterli değildir.

Başvuran, Hükümet’in argümanlarına itiraz etmekte ve iddialarını yinelemektedir.

AİHM, mahkemeye erişim hakkının mutlak olmadığını ve zımnen kabul edilmiş bazı sınırlamalara tabi olabileceğini zira erişim hakkının doğası gereği, devlet tarafından bir düzenleme gerektirdiğini hatırlatmaktadır. AİHS’nin 6/1. maddesi davacıların medeni hak ve yükümlülüklerine ilişkin kararlar hakkında mahkemeye erişim hakkını etkin bir biçimde güvence altına almakta ise de bu hususta kullanılacak araçların seçimini devlete bırakır. Ancak, Sözleşmeye taraf olan devletler, bu konuda belli bir takdir payına sahip olsalar da AİHS’nin gereklerine riayet edilip edilmediğine dair son karar AİHM’ye aittir (Airey-İrlanda, 9 Ekim 1979 tarihli karar ve Z ve diğerleri-Birleşik Krallık, başvuru no: 29392/95). Mahkemeye erişim hakkı, davacının mahkemeye erişim hakkının özüne halel getirecek şekilde ve düzeyde sınırlandırılamaz. Mahkemeye erişim hakkına getirilen kısıtlama, meşru bir amaç taşıdığı ve kullanılan araçlarla amaç arasında makul bir orantılılık ilişkisi mevcut olduğu sürece, AİHS’nin 6/1. maddesine uygun düşer (Bellet-Fransa, 4 Aralık 1995 tarihli karar).

Sözkonusu sınırlama maddi nitelikli olabilir (Kreuz-Polonya, başvuru no: 28249/95). AİHM, sadece adaletin iyi şekilde tecelli etmesi menfaatinin, bir kişinin mahkemeye erişim hakkına maddi kısıtlamalar getirilmesini haklı kılabileceğini hiçbir zaman göz ardı etmemiştir (Tolstoy-Miloslavsky- Birleşik Krallık, 13 Temmuz 1995 tarihli karar). Hukuk mahkemelerine yapılan taleplere ilişkin masrafların ödenmesinin istenmesi, AİHS’nin 6/1. maddesi anlamında mahkemeye erişim hakkının sınırlaması olarak kabul edilemez (Kreuz ve sözü edilen Mehmet ve Suna Yiğit).

Bununla birlikte, başvuranın ödeme gücü dahil, bir davanın özel koşulları ışığında değerlendirilen masrafların tutarı ve sözkonusu sınırlamayı gerektiren yargılama safhası, ilgilinin, mahkemeye erişim hakkından yararlanıp yararlanmadığının ve “davasının bir mahkeme tarafından görülüp görülmediğinin” belirlenmesinde dikkate alınacak etkenlerdir (Kreuz, Weissman ve diğerleri- Romanya, başvuru no: 63945/00, Iorga-Romanya, başvuru no: 4227/02, 25 Ocak 2007 ve Bakan).

Mevcut davada AİHM, ilk başta hakimin, başvuranın durumunun incelenmesi kaydıyla başvurana geçici olarak adli yardım yapılmasını kabul ettiğini gözlemlemektedir. Bu karar, yetkili mahkeme tarafından başvuranın davasının incelenmesi ile sonuçlanmıştır. Ancak ikinci aşamada, yargılama masraflarının ödenmemesi, Asliye Hukuk Mahkemesi’ni başvuranın talebinin kabul edilmez olduğu yönünde düşünmeye sevk etmiştir. Böylece ilk derece mahkemesi önündeki yargılamanın ilk safhasına kısıtlama getirilmektedir. AİHM, asgari ücret, 181 Euro civarında iken açıklanan yargılama masraflarının tutarının 239 Euro olduğunu not etmektedir. Dosyada bulunan unsurlara göre, başvuranın herhangi bir geçim kaynağı mevcut değildi.

AİHM, devletin kamu kaynaklarından sadece gerçekten ihtiyacı olan davacılara adli yardım yapmak istemesinin meşru bir kaygı olarak kabul etmektedir. Bununla birlikte, Hükümet’in savunduğunun aksine, dava olaylarından, Batman İl İdare Kurulu’nun, başvuranın mali durumunu ve bu bağlamda yürütülen soruşturmayı göz önüne alarak, başvuranın yoksul olduğuna karar verdiği sonucu çıkmaktadır. Batman İl İdare Kurulu kararından, başvuranın yoksul olduğu sonucu çıkmasına rağmen başvuranın adli yardım talebinin reddinin hiçbir şekilde gerekçelendirilmediğini tespit etmek gerekmektedir. Bu bağlamda AİHM, Türk yasama erki tarafından yürürlüğe konan adli yardım sisteminin, yargılanabilir kişileri keyfilikten koruyacak nitelikte yargılamaya ilişkin gerekli tüm güvenceleri sunmadığını belirtmektedir. Bu görevin adli makamlara, daha açık olarak asıl talep üzerinde karar vermek için toplanan mahkemeye tevdi edildiği doğruysa da Türk hukuku, talebin yerindeliği hususunda mahkemelerin takdirine itiraz imkanı sunmamaktadır. Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 469. maddesinin hükümlerine göre, adli yardım talebine ilişkin karar nihaidir ve temyize konu olamaz. Bu nedenle, adli yardım talebi taraflarca yargılama esnasında sunulan yazılı belgeler temelinde yapılan tek bir incelemenin konusu olmaktadır. Taraflar, duruşma sırasında muhtemelen dinlenmemektedir ve itirazlarını sunma imkanına sahip değillerdir (sözü edilen Balkan).

Bu durumda AİHM, adli yardım talebinin reddinin, başvuranı, davasının bir mahkeme tarafından görülmesi imkanından tamamen yoksun bıraktığını tespit etmektedir.

Dava koşullarının tamamını dikkate alarak AİHM, başvuranın, Batman Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde, somut ve etkili bir şekilde mahkemeye erişim hakkından yararlanamadığı sonucuna varmıştır. Böylece Devlet, AİHS’nin 6/1. maddesinin gereklerine uygun olarak mahkemeye erişim hakkını düzenleme yükümlülüklerini yerine getirmemiştir ve bu alanda kendisine tanınan takdir payını aşmıştır.

Dolayısıyla, AİHS’nin 6/1. maddesi ihlal edilmiştir.

II. AİHS’NİN 13. MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI HAKKINDA

Başvuran, AİHS’nin 6/1. maddesi kapsamındaki şikayetini sunmak için iç hukukta başvuru yolunun bulunmadığını ileri sürmektedir. Başvuran, AİHS’nin 13. maddesine atıfta bulunmaktadır.

Hükümet, bu iddiaya karşı çıkmaktadır.

AİHM, sözkonusu şikayetin, yukarıda geçen şikayetle ilgili olduğunu ve kabuledilebilir nitelikte olduğunu belirtmektedir.

AİHS’nin 6/1. maddesi ile ilgili tespiti göz önüne alarak AİHM, mevcut davada ihlal edilmiş olsa dahi sözkonusu hükmün ayrıca incelenmesine gerek olmadığı kanaatindedir (Bakan ve Mehmet ve Suna Yiğit).

III. AİHS’NİN 41. MADDESİNİN UYGULANMASU HAKKINDA

A. Tazminat

Başvuran, maruz kaldığı maddi ve manevi zararlar için hiçbir talepte bulunmamıştır. Bu nedenle AİHM, başvurana bu bağlamda ödeme yapılmasına gerek olmadığı kanaatindedir.

AİHS’nin 6/1. maddesine aykırı olarak, adli yardım talebinin reddedilmesi nedeniyle bir başvuranın, mahkemeye erişim hakkından yararlanmadığı sonucuna ulaştığında, AİHM, tespit edilen ihlalin telafi edilmesi için prensip olarak en uygun yolun, ilgilinin isteği üzerine, yeni bir dava açılması ya da yargılamanın yeniden yapılması olacağı kanaatindedir (Mehmet ve Suna Yiğit).

B. Yargılama masraf ve giderleri

Başvuran, yerel mahkemeler ve AİHM önünde yapmış olduğu yargılama masraf ve giderleri için 3.443,50 YTL talep etmektedir. Başvuran, avukatlık ücret sözleşmesini, ücret makbuzunu ve çeviri masraflarının bir suretini belge olarak sunmaktadır.

Hükümet, bu iddialara karşı çıkmaktadır.

AİHM içtihadına göre bir başvuran yargılama masraf ve giderlerinin geri ödemesini gerçekliği, gerekliliği ve makul oranda olduğu ortaya konulduğu sürece elde edebilir. Mevcut davada, sahip olduğu unsurları ve yukarıda sözü edilen kriterleri göz önüne alarak AİHM, tüm masraflar için başvurana 1.500 Euro ödenmesinin makul olacağı kanaatindedir.

C. Gecikme faizi

Gecikme faizi Avrupa Merkez Bankası’nın marjinal kredi kolaylıklarına uyguladığı orana üç puanlık bir artış eklenerek belirlenecektir.

BU GEREKÇELERE DAYALI OLARAK, AİHM, OYBİRLİĞİYLE,
  • Başvurunun kabuledilebilir olduğuna;
  • AİHS’nin 6/1. maddesinin ihlal edildiğine;
  • AİHS’nin 13. maddesi kapsamında yapılan şikayetin ayrı olarak incelenmesine gerek olmadığına;
4. a) AİHS’nin 44/2 maddesi gereğince kararın kesinleştiği tarihten itibaren üç ay içinde, miktara yansıtılabilecek her türlü vergiden muaf tutularak ödeme tarihindeki döviz kuru üzerinden YTL’ ye çevrilmek üzere, Savunmacı Devlet tarafından başvurana yargılama masraf ve giderleri için 1.500 Euro (bin beş yüz Euro) ödenmesine;
b) sözkonusu sürenin bittiği tarihten itibaren ödemenin yapılmasına kadar Hükümet tarafından, Avrupa Merkez Bankası’nın o dönem için geçerli olan faiz oranının üç
puan fazlasına eşit oranda basit faiz uygulanmasına;
  • Adil tatmine ilişkin diğer tüm taleplerin reddine;
KARAR VERMİŞTİR.

İşbu karar Fransızca olarak hazırlanmış ve AİHM’nin iç tüzüğünün 77. maddesinin 2. ve 3. paragraflarına uygun olarak 21 Şubat 2008 tarihinde yazılı olarak bildirilmiştir.



* Dışişleri Bakanlığı Çok Taraflı Siyasî İşler Genel Müdürlüğü tarafından Türkçe’ye çevrilmiş olup, gayrıresmî tercümedir.