Mesajı Okuyun
Old 08-12-2006, 12:13   #4
AV. YUSUF DEVECİ

 
Varsayılan

ceza davasının karar tarihi nedir?
aşağdaki karar umarım işinize yarar

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2002/4-882
K. 2002/874
T. 6.11.2002
• TRAFİK KAZASINDAN KAYNAKLANAN YARALANMA ( Maddi Tazminat Davası - Gelişen Durum/Zamanaşımının Gelişen Durumun Ortadan Kalktığının Öğrenilmesiyle Başlayacağı )
• YARALANMA ( Trafik Kazasından Kaynaklanan/Maddi Tazminat Davası - Gelişen Durum/Zamanaşımının Gelişen Durumun Ortadan Kalktığının Öğrenilmesiyle Başlayacağı )
• ZAMANAŞIMI ( Trafik Kazasından Kaynaklanan Yaralanma/Maddi Tazminat Davası - Gelişen Durum/Ortadan Kalktığının Öğrenilmesiyle Başlayacağı )
• GELİŞEN DURUM ( Trafik Kazasından Kaynaklanan Yaralanma/Maddi Tazminat Davası - Zamanaşımının Gelişen Durumun Ortadan Kalktığının Öğrenilmesiyle Başlayacağı )
• TAZMİNAT DAVASI ( Trafik Kazasından Kaynaklanan Yaralanma - Gelişen Durum/Zamanaşımının Gelişen Durumun Ortadan Kalktığının Öğrenilmesiyle Başlayacağı )
• HAKSIZ FİİL NEDENİYLE TAZMİNAT DAVASI ( Gelişen Durum/Zamanaşımının Gelişen Durumun Ortadan Kalktığının Öğrenilmesiyle Başlayacağı )
• MALULİYET ORANININ TESBİTİNİN UZUN SÜRMESİ ( Maddi Tazminat Davası - Gelişen Durum/Zamanaşımının Gelişen Durumun Ortadan Kalktığının Öğrenilmesiyle Başlayacağı )
818/m.60
2918/m.109


ÖZET : Haksız fiil nedeniyle tazminat davasının zamanaşımı B.K. 60 md. gereği "zararın öğrenilme tarihine" göre belirleneceği kuralından; zararın nitelik ve kapsamında değişme gösteriyorsa "gelişen durum"un sözkonusu olacağından dolayı zamanaşımının bu gelişen durumun ortadan kalktığının öğrenilmesiyle başlar.

Önemle belirtilmelidir ki, burada sözü edilen "gelişen durum" kavramı, uygulamada çoğu kez yanlış anlaşıldığı şekilde, doğan zararın kapsamının zarar görence tam olarak öğrenilmesinin herhangi bir nedenle geciktiği ( Örneğin buna ilişkin bilirkişi raporunun geç alındığı ) durumlara ilişkin olan, böylesi bir durumu ifade eden bir kavram değildir. Eş söyleyişle, gelişen durum kavramı, salt zarar doğuran işlem ya da eylemin sonuçlarının gelişmesini ve bu nedenle zarar görenin bu konularda bilgi sahibi olabilmesinin zorunlu olarak bu gelişmenin tamamlanacağı ana kadar gecikmesini ifade eder. Bu açıklamalar doğrultusunda somut olaya dönüldüğünde; 06.10.1994 tarihinde davacının trafik kazasına bağlı yaralanmasının nihai sonucunun Adli Tıp Kurumunun 26.04.2000 tarihli raporundan öğrendiği ve bu tarih esas alındığında; 06.10.2000 tarihinde açılan ek davanın süresinde açıldığının kabulü gerekir.

DAVA : Taraflar arasındaki "maddi tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kartal Asliye 3. Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 21.02.2001 gün ve 2000/756 E. - 2001/85 K. Sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 15.11.2001 gün ve 2001/6413-11160 sayılı ilamı ile; ( ... Dava, trafik kazasından kaynaklanan yaralanma nedeniyle tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece istem 2 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle reddedilmiş, karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Davaya konu olan trafik kazası 06.10.1994 tarihinde olmuştur. Davacının mevcut yaralanması sonucu 20.04.1995 tarihine kadar tedavilerinin Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesinde devam ettiği, daha sonra 14.11.1996 tarihi itibariyle daimi iş gücü kaybının belirlenmesine ilişkin Gebze Devlet Hastanesinin raporuna itibar edilmediği, bunun üzerine Adli Tıp Kurumunun 26.04.2000 tarihli raporu ile maluliyet oranın belirlendiği ve davanın 1 yıl içinde 06.10.2000 tarihinde açıldığı dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Bu bağlamda, olayda gelişen durum olduğundan davacı zararını bilmediğinden ve bilebilecek durumda olmadığından zamanaşımından sözedilemez.

Anılan yön gözetilmeden yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava trafik kazasından kaynaklanan yaralanma nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir.

Davacı şahıs vekili, 06.10.2000 tarihli dava dilekçesinde ve yargılama aşamalarında; 06.10.1994 tarihinde davalılardan V. G. ün sevk ve idaresindeki ve diğer davalı Mas. Kim. Boya ve Kimya Sanayi Ltd. Şti. ne ait 34 VBE 87 plaka sayılı araç ile Kartal Pendik istikametinden seyrederken 41 D 2843 plaka sayılı motosikletle karşı istikametten gelen müvekkiline çarptığını ve yaralanmasına sebebiyet verdiğini 26.10.1995 tarihli dilekçeleri ile davalılar aleyhine açmış oldukları davada fazlaya ilişkin dava talep hakları saklı kalmak kaydı ile 50.000.000 TL. maddi ve 100.000.000 TL. manevi tazminat talep ettiklerini, yargılama aşamasında Adli Tıp Kurumunca verilen raporda, davalı tarafın dikkatsiz ve tedbirsiz davranışı sonunda müvekkilinin ömür boyu sakat kalmasına ve hiçbir iş yapamayacak duruma düşürdüğünü, hesap bilirkişisinden alınan rapor ile de müvekkilinin nihai maddi zararı toplamının 8.362.939.449 TL. olduğunun tesbit edildiğini, daha evvel Kartal 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen davalarının karar aşamasına geldiğini, bu davanın açmış oldukları diğer dava ile birleştirilmesini istediklerini, müvekkilinin uzun süre hastanelerde kaldığını, büyük zarar ve masrafa girdiğini, neticede Adli Tıp Kurumunca da verilen raporda da ömür boyu çalışamaz ölçüde yaralandığının saptandığını, daha evvel açmış oldukları davada fazlaya ilişkin dava ve talep haklarını saklı tutmuş olduklarından bilirkişi tarafından belirtilen 8.360.000.000 TL. nin yasal faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen ve müştereken alınarak davacıya verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalılar vekili cevap layihasında, ek davanın reddi gerekeceğini, bu davanın zamanaşımına uğradığını, dava konusu tazminatın dayanağı olan 06.10.1994 tarihinde meydana geldiğini, olay tarihi ile iş bu dava arasındaki süre 2918 sayılı Kara Yolları Trafik Kanununun 109. maddesi 1. fıkrasındaki 2 yıllık ve ilgili zamanaşımı süresinin geçtiğini, davacının faili ve zararının bildiğini ve daha evvel mahkememizin 1995/789 esas sayılı dosyası ile kısmi dava açtığını, yasanın faili ve zararını bilen şahsa vermiş olduğu 2 yıllık zararlarının tazminini talep süresinin çoktan geçtiğini, davanın zamanaşımına uğradığını, bu nedenle zamanaşımına uğrayan davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Yerel mahkemenin ek davanın süresi içerisinde açılmadığını gerekçe göstererek vermiş olduğu red kararı Özel Dairesince yukarıda açıklanan gerekçe ile bozulmuştur.

Yerel mahkeme ile Yüksek Özel Daire arasındaki uyuşmazlık ek davanın zamanaşımı süresinde açılmış olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

Hemen belirtilmelidir ki, bir uyuşmazlığın tabi olacağı zamanaşımı süresinin ve onun hangi tarihte başlayacağı sorununun, o uyuşmazlığın esasının tabi bulunduğu hukuksal kavrama ilişkin yasal düzenlemeler ve ilkelere göre belirlenmesi gerekeceğinden kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır. Eş söyleyişle, uyuşmazlık maddi hukuk yönüyle hangi hukuksal kavrama ilişkinse, zamanaşımı konusu da o kavramla ilgili yasal düzenlemelere göre değerlendirilmelidir.

Somut olayda; davaya konu olan trafik kazası 06.10.1994 tarihinde meydana gelmiştir. Davacıların desteği 1964 Doğumlu İ.D. Hakkında Adli Tıp Kurumu Başkanlığı'nın 26.04.2000 tarihli maluliyet oranını saptayan heyet raporunda kaza tarihi olan 06.10.1994 tarihinden başlamak üzere trafik kazası nedeniyle sağlık durumundaki evreler ayrıntılı olarak irdelenmiştir. Bu heyet raporunda; davacı İ.D. Hakkındaki;

1- Kartal Devlet Hastanesinin 06.10.1994 tarih ve 15986 sayılı raporu,

2- Kartal Adli Tıp Şube Müdürlüğünün 05.12.1994 tarih ve 5252 sayılı raporu, içeriğine göre; 06.10.1994 tarihinde trafik kazası geçirerek yaralandığı, yapılan muayenesinde, sağ omuzda hassasiyet, yaygın ekimoz, sağ el 4. parmakta distal falanks nonkomplet amputasyon tespit edildiği,

3- Prof. N. A. İmzalı 26.11.1994 tarihli EMG raporunda, sağ brakiel pleksus üst ve orta trunkuslarda halen total, alt trunkuslarda parsiyel lezyon bulunduğu,

4- SSK. Göztepe Hastanesi elektrofriyoloji laboratuarının 02.12.1994 tarih ve bila sayılı raporunda, sağ brakial pleksus üst ve orta trunkuslarda ileri derecede ağır, alt trunkusta ağır aksonal tutulum olduğu,

5- Marmara Üniversitesi Hastanesinin, 15.12.1994 tarih ve 244468 dosya sayılı evrakında, 2 ay önce trafik kazası geçirdiği sağ omuzunu kaldıramama ve dirseğini bükememe gibi şikayetlerinin olduğu, omuz anterior ve lateralde çeşitli yara nedbeleri mevcut olduğu, belirgin biceps ve deltoid atrofisi bulunduğu, çekilen EMG de brakial pleksus lezyonu tespit edildiği,

6- Gebze Devlet Hastanesinin 14.11.1996 tarih ve 2590 sayılı raporunda travmatik sağ pleksus brakialin lezyonu, sağ omuz ve dirsek hareketlerinin kasıtlı, iş gücü kaybının % 60 olduğu bildirildiğine,

Şahsın Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulunda, 16.11.1998 tarihinde yapılan muayenesinde, sağ kol abduksiyon, addüksiyon, ekstansiyon yapamadığı, minimal fleksiyon yapabildiği, ön kol fleksiyon ve ekstansiyonu normal sınırlarda, bilek ve parmaklarda kas gücü tam, 4. Parmak distal falanks tırnak yatığından ampute edilmiş olduğu tespit edildiği... vurgulandıktan sonra, sonuç bölümünde:

1964 Doğumlu İ.D. in 1994 yılında geçirdiği trafik kazası sonucu meydana geldiği bildirilen arızası, 85/9529 karar sayılı Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü hükümlerinden yararlanılmak suretiyle ve meslek grup numarası bildirilmemekle grup 1 kabul olunarak yaşına göre ( % 41.0 yüzde kırkbir nokta sıfır ) oranında meslekte kazanma gücünden kaybetmiş sayılacağı, oybirliği ile mütalaa olunmuştur.

Bilindiği üzere, bazı hallerde, gerek zararı doğuran eylem veya işlemin ne olduğu ve kim tarafından gerçekleştirildiği ve gerekse, zararın kapsam ve miktarı aynı anda ve tam bir açıklıkla belirlenebilir. Böyle durumlarda, zarar görenin uğradığı zararın varlığını, zarar verenin kim olduğunu, kapsam ve miktarının neden ibaret bulunduğunu öğrendiği andan itibaren, zarar verenden bunun tazminini isteme hakkının doğacağı ve bu hakkına ilişkin yasal zamanaşımı süresinin de o tarihte başlayacağı açıktır. Bu bağlamda herhangi bir eylemden doğan zararın tümü bir birlik teşkil eder, birbiriyle ilgisi olmayan bağımsız zararların bir toplamı olarak görünmez; dolayısıyla, zararın kapsamı ve tutarının belli olmaması, zamanaşımının başlamasına engel oluşturmaz. Başka bir ifadeyle, zararın öğrenilmesi, onun kapsamının değil, varlığının öğrenilmesi anlamındadır, zararın varlığı, niteliği ve esaslı unsurları hakkında bir dava açmaya, o davayı ciddi ve objektif bir şekilde desteklemeye, gerekçelerini göstermeye elverişli yeterli hal ve şartların öğrenilmesi, zararın öğrenilmiş sayılması için yeterlidir. ( Örneğin Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 25.09.1978 gün ve 1978/11493-10367 sayılı; 04.12.1986 gün ve 1986/6073-8183 sayılı kararları ).

Buna karşılık ortaya çıkan zarar, kendi özel yapısı içerisinde, sonradan değişme eğilimi gösteriyor, kısaca, zararı doğuran eylem veya işlemin doğurduğu sonuçlarda ( zararın nitelik veya kapsamında ) bir değişiklik ortaya çıkıyor ise, artık "gelişen durum" ve dolayısıyla, gelişen bu durumun zararın nitelik ve kapsamı üzerinde ortaya çıkardığı değişiklikler ( zarardaki değişme ) söz konusu olacaktır. Böyle hallerde, zararın kapsamını belirleyecek husus, gelişmekte olan bu durumdur ve bu gelişme sona ermedikçe zarar henüz tamamen gerçekleşmiş olamayacağı için zamanaşımı süresi bu gelişen durumun durduğunun veya ortadan kalktığının öğrenilmesiyle birlikte işlemeye başlayacaktır. ( bu yoldaki Yargıtay kararlarına örnek olarak: Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun, 15.11.2000 gün ve: 2000/21-1609 K: 2000/1699, 4. Hukuk Dairesi'nin 13.05.1980 gün ve 1980/3493-6206 sayılı; 26.01.1987 gün, 1986/7532 esas, 1987/485 karar sayılı kararı ).

Önemle belirtilmelidir ki, burada sözü edilen "gelişen durum" kavramı, uygulamada çoğu kez yanlış anlaşıldığı şekilde, doğan zararın kapsamının zarar görence tam olarak öğrenilmesinin herhangi bir nedenle geciktiği ( Örneğin buna ilişkin bilirkişi raporunun geç alındığı ) durumlara ilişkin olan, böylesi bir durumu ifade eden bir kavram değildir. Eş söyleyişle, gelişen durum kavramı, salt zarar doğuran işlem ya da eylemin sonuçlarının gelişmesini ve bu nedenle zarar görenin bu konularda bilgi sahibi olabilmesinin zorunlu olarak bu gelişmenin tamamlanacağı ana kadar gecikmesini ifade eder. Bu açıklamalar doğrultusunda somut olaya dönüldüğünde; davacının trafik kazasına bağlı yaralanmanın nihai sonucunun Adli Tıp Kurumunun 26.04.2000 tarihli raporundan öğrendiği ve bu tarih esas alındığında; 06.10.2000 tarihinde açılan ek davanın süresinde açıldığının kabulü gerekir.

Hal böyle olunca; yerel mahkemece Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK. nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 06.11.2002 gününde, oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY :

Dava trafik kazasından doğan maddi tazminat istemine ilişkindir.

Mahkemece istek zamanaşımı nedeniyle reddedilmiş, karar Yüksek Özel Dairece "gelişen durum var" gerekçesiyle bozulmuştur.

Uyuşmazlık "zamanaşımı başlangıcı" ve "gelişen durum" kavramlarına yöneliktir.

Hukuk güvenliği açısından davaların süresinde açılması gerekir. Çünkü alacaklının uzun süre hareketsiz kalması borçludan artık bu paranın istenemeyeceğine ilişkin güven uyandırır. Öte yandan zamanaşımının geçmişte bir olayın oluş şekli, varlığı konusundaki kuşkuyu yok edici en sağlıklı zaman dilimi içerisinde bir davanın görülmesinde alacaklıyı zorlayan bir işlevi bulunmaktadır. Bu yolla kişi geçmişe dayalı iddialardan korunur.

Borçlar kanunu m. 60 'daki nisbi süresinin başlangıcı için, tazminat talebi, zarar görenin zararı ve tazminat sorumlusunu öğrendiği günden başlayarak bir yıl geçmesi ile zamanaşımına uğrar. Trafik kazasında bu süre iki yıldır.

Zarardan haberdar olma kavramından Federal Mahkeme şunu anlatmaktadır: Zamanaşımının alacaklıyı koruma fonksiyonu gözönüne alındığında, zarar görenin, kanuni veya iradi temsili ile ya da organın zarar hakkında bilgi sahibi olması; ancak, o zararın mevcudiyeti ve onun bütün esaslı öğeleri hakkında tazminat talebine mahkeme önünde ileri sürebilmesini sağlayacak kadar bilgi sahibi olması halinde mümkündür. ( BGE 112 II 123 E. 4; BGE 111 II 57 E. 3 )

Vücut bütünlüğünün ağır ihlali sonucu belirli bir süre devam eden zararlarda sürenin başlangıcı önem taşır. Eğer zarar gören yoğun bir tıbbi müdahale altında ise sakatlığının derecesi henüz yeteri kadar belirlenemez ise BK. Md. 60/I deki süre işlemeye başlayamaz. ( BGE 112 II 123 )

Federal Mahkemenin bu görüşü Yargıtay'ca da paylaşılmaktadır.

Yargıtay, HGK. 24.01.1999 T. 1999/4983 E. 99/995 sayılı kararında, kontrol kaydı ile taburcu edilen hastanın tedavisinin sonlanmadığı düşüncesi ile zararın öğrenilmediği sonucuna varılmıştır.

Yine Federal mahkemeye göre durumun sona ermesinden sonra zarar hakkında yeterli bilgi alınabiliyor işgörmezlik maluliyet derecesi % 10, % 25 arasında ölçülebiliyor ise zararın öğrenildiği kabul edilmektedir. ( BGE 93 II 503 )

Tedavi süresince zarar görenin sağlık durumunda ilaveten bir kötüleşme söz konusu ise bu gelişme önceden öngörülebilir ise zararın sona ermediğinden zamanaşımı başlamaz. "Gelişen" durum kavramı bunu ifade eder. İlave kötüleşme beklenmedik ise bu bölüm için bağımsız bir zamanaşımı başlatmak gerekir.

Somut olayda trafik kazası sonucu yaralanma 06.10.1994 de gerçekleşmiştir. Gebze Devlet Hastanesinin 14.11.1996 tarihli raporunda davacının maluliyet durumu % 60 olarak belirtilmiştir. 26.04.2000 tarihli Adli Tıp Raporunda ise maluliyet % 41 olarak tesbit edilmiştir. Son dava 06.10.2000 tarihinde açılmıştır. Gebze'den alınan 14.11.1996 tarihli raporda 26.04.2000 tarihli rapor arasında geçen süre içerisinde davacının tedavi gördüğüne sağlık durumunda ilave bir kötüleşme olduğuna dair dosya içinde bir belgeye rastlanılmamaktadır. Şu durumda katı bir yoruma gitmeyi ilke olarak benimsememekle beraber kurumsal açıdan davanın zamanaşımı nedeniyle reddi gerekir. Yüksek Özel Dairenin bozma kararını benimseyen Yüce kurulun çoğunluk görüşüne yukarıda arz ettiğim gerekçe ile katılamıyorum.

yarx