Mesajı Okuyun
Old 28-09-2011, 23:22   #2
Av. Caner Arıcı

 
Varsayılan

Aşağıdaki içtihat, olayı değerlendirmenizde size yardımcı olabilecektir..



1. Hukuk Dairesi

2009/8034 E, 2009/9259 K.

TAPU İPTALİ VE TESCİL

"İçtihat Metni"

Taraflar arasında görülen davada;

Davacı, 65 yaşında olup, yalnız yaşadığını, davalı Sevgi'nin kendisi ile evlenip, bakacağı konusunda güven verdiği, Sevgi'nin yaşlılık, bunalım ve yalnızlığından yararlanarak 28 parselde 27 nolu bağımsız bölümdeki 1/2 payını üzerine devrini sağladığını daha sonra anılan payı akrabası olan diğer davalıya intikalini gerçekleştirdiğini ileri sürerek, hata ve hile ile yapılan ilk satış ile muvazaalı olan 2.satışın iptali ile adına tescilini istemiştir.

Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkemece, davacının iddialarını kanıtladığı gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.

Karar, davalılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi Berna Dizdaroğulları Koç'un raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.

-KARAR-

Dava, hata ve hile hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.

Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.

Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; davacının kayden paydaşı olan 28 parselde 27 nolu bağımsız bölümdeki 1/2 payını 15.8.2006 tarihli akitle davalı Sevgi'ye, Sevgi'nin de anılan payı 29.8.2006 da diğer davalı Emine'ye satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.

Dava, her nekadar hata ve hile hukuksal nedenine dayalı olarak açılmış ve mahkemece davanın sübut bulduğu benimsenmek suretiyle kabulüne karar verilmiş ise de, davacının davalıya yapmış olduğu temlikin iradi olduğu, esas olanın temlik sırasındaki irade olup sonradan oluşan olayların başlangıçta var olan iradeyi fesada uğratmayacağı ve akdin sıhhatini etkilemeyeceği gözetildiğinde mahkemenin kabul tarzının doğru ve isabetli olduğu söylenemez.

Bilindiği üzere; Sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamıyacağı kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekirki, Borçlar Kanununda esaslı hatanın tanımı yapılmamış, 24. maddede sınırlayıcı olmamak üzere örnekler gösterilmiştir. Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmiyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi,girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf, yönünden (Subjektif unsur), hemde iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının isbatlanması zorunludur.

Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri istiyebilir. Yeterki hatanın ileri sürülmesi B.K.nun 25.ve M.K.nun 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın. Hemen belirtmek gerekirki, sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir. Nevarki, B.K.nun 26. maddesinde öngörüldüğü gibi hatayı bilmiyen veya bilecek durumda bulunmayan ve kusursuz olan karşı tarafın menfi, gerektiğinde müsbet zararının ödenmesi gerekir.

Öte yandan, iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Hatanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde, sözleşmenin karşı tarafına yöneltilecek tek taraflı bir irade açıklaması ile bildirilebileceği gibi def'i veya dava yoluyla da kullanılabilir. Ayrıca hatanın varlığı her türlü delille isbat edilebilir.

Ayrıca; hile, genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya,özellikle sözleşme yapmaya sevketmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak,veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma hilede yanıltma söz konusudur.B.K'nun 28/l maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse hata esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz.Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable Şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.

Öte yandan, hile her türlü delille isbat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir.Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluylada kullanılabilir.

Somut olaya gelince; yukarıda değinilen ilkeler gözetildiğinde davacının hile ve hataya düşürüldüğünün kabulü olanaksızdır.

Hal böyle olunca; davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmelerle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.

Davalıların, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 17.9.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.