Mesajı Okuyun
Old 03-09-2013, 09:14   #3
Lpolat

 
Varsayılan

Sayın meslektaşım Genel Mahkemelerde belediyeye karşı inançlı işlemden kaynaklanan Tapu İptal ve Tescil davası açabileceğiniz kanaatindeyim.


T.C. YARGITAY
14.Hukuk Dairesi

Esas: 2011/15421
Karar: 2012/512
Karar Tarihi: 19.01.2012

TAPU İPTALİ VE TESCİL DAVASI - İNANÇ SÖZLEŞMESİ - İNANÇ SÖZLEŞMESİNİN YAZILI DELİLLE KANITLANABİLECEĞİ - YANLAR ARASINDA YAZILI DELİL BAŞLANGICI NİTELİĞİNDE BİR BELGE VARSA İNANÇ SÖZLEŞMESİNİN HER TÜRLÜ DELİLLE İSPAT EDİLEBİLECEĞİ

ÖZET: İnanç sözleşmesi, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır. Yazılı delil bulunmasa da, yanlar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) yazılı delil başlangıcı niteliğinde bir belge varsa inanç sözleşmesi <tanık> dahil her türlü delille ispat edilebilir.

(6100 S. K. m. 185, 188, 202, 225) (818 S. K. m. 125) (3194 S. K. m. 18) (YİBK 05.02.1947 T. 1945/20 E. 1947/6 K.)

Dava: Davacılar vekili tarafından, davalı aleyhine 05.05.2009 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil kademeli tazminat istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 25.05.2011 günlü hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

Karar: Dava inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil ikinci kademedeki istek ise tazminat talebine ilişkindir.

Davalı davanın zamanaşımına uğradığını senette A. T. mirasçılarının imzasının bulunmadığını davanın reddini s avunmuştur.

Mahkemece, senedin aslının sunulmadığını, A. T. mirasçılarının imzasının bulunmadığı, inanç ilişkisinin kanıtlanamadığı gerekçesi ile dava reddedilmiştir.

Hükmü davacı temyiz etmiştir.

İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir.

İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.

İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye <inanan> adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de <inanılan> denir, inananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise <inanç konusu şey> olarak nitelenir. İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır.

İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.

İnanç sözleşmesi, 5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.

Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, yanlar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) yazılı delil başlangıcı niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı HMK'nun 202. maddesi uyarınca inanç sözleşmesi <tanık> dahil her türlü delille ispat edilebilir.

Yazılı delille veya yazılı delil başlangıcı yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m. 188) yemin (HMK m.225 vd) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde mahkemenin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir.

İnanç sözleşmesinden doğan davalar için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden Borçlar Kanununun 125. maddesi hükmü gereğince inanç sözleşmesinden kaynaklanan davalarda zamanaşımı süresi on yıl olarak kabul edilmektedir.

Bu ilkeler ışığında somut olaya gelince;

29.11.1995 tarihli inanılan kişi konumunda olan davalı O. T.'in imzasının da bulunduğu belgede 6380 m2'lik tarlada dava dışı A. S. T. adına kayıtlı 3/40 hissenin 4/160'nın dava dışı İ. S., 2/160 nın dava dışı A. H. S., 2/160'nın davalı O. T. , 4/160'nın A. T. mirasçıları olan davacılara ait olmak üzere satın alındığı, ancak toplam 12/160 hissenin davalı adına tescil edildiği, bilahare hisselerin sahiplerine verileceği aksi halde, her hissedara birer milyar liranın ödeneceği yazılıdır. Bu belgede, inanılan kişi olan davalı, arsada 4/160 hissenin A. T. mirasçıları olan davacılara ait olduğunu kabul etmiştir 29.11.1995 tarihli mukavele başlıklı belge yukarıda sözü edilen Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca yazılı belge niteliğindedir. A. T. mirasçılarının imzasının bulunmaması, taraflar arasında inanç ilişkisinin var olmadığını göstermez. Davalı taraf belge altında imzayı da inkar etmemiştir. İnanılanın imzasını taşıyan ve imzası inkar edilmeyen fotokopi belge yazılı senet olarak kabul edilmelidir. Bu durum karşısında taraflar arasında inanç ilişkisinin varlığının kabulü ile açıklanan ilkeler de gözetilerek, dava konusu taşınmazın 3194 sayılı İmar Kanununun 18/son maddesi gereği ifrazının mümkün olup olmadığı da araştırılıp değerlendirilerek öncelikli talebi olan tescil istemi hakkında olmazsa, ikinci talebi hakkında bir hüküm kurulmalıdır.

Mahkemece açıklanan hususlar gözardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde yatırana iadesine 19.01.2012 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)