Mesajı Okuyun
Old 06-06-2006, 21:55   #175
melahat_

 
Varsayılan

Sayın Aslan’ın “Nasıl Okuyoruz” başlıklı yazısını okuyunca bir şeyler söyleme gereğini duydum. Çünkü ele alınan konu son derece önemli. Az okumak, çağdaş uygarlığı bir türlü yakalayamayışımızın temel nedenlerinden birisi.
Ancak “Nasıl Okuyoruz?” başlıklı yazıda öyle savlar var ki, onlara katılmam olanaksız. Örneğin Sayın Aslan’ın “ Üniversite eğitimi görmüş bir aydın” sözünden, her üniversite bitireni “aydın” saydığı anlaşılmaktadır. Oysa üniversite bitirmek başka şey, “aydın” olmak bambaşka şeydir. Aydın olmak; çok okuyup çok düşünmekle edinilen bir kafa ve kişilik donanımını gerektirir. Benim çevrem, tıp ve mühendislik dalları da içinde olmak üzere Türkiye’nin en iyi üniversitelerinden diploma almış ancak “aydın” sözcüğünün “a” sını dahi hak etmeyen bir yığın insanla dolu. Bunlara “aydın” değil, olsa olsa “pratik bilgi teknisyenleri” denebilir.
Şerif MARDİN’e bakılırsa Türkiye’de gerçek anlamda “aydın” niteliği taşıyan kişilerin varlığından dahi söz edilemez. O, “ Bizde aydın yoktur, okumuşlar vardır!” der. Gerçekten de günümüzde aydın geçinenlerin bir çoğu yalnızca “nakilci”dir.
Ezberci bir eğitimden gelen insanların başka türlü olması da beklenemez zaten. Aydın olmak, üniversite bitirmeyi değil düşünsel yaratıcılığı gerektirir.
“Üniversite bitirenlerin sayısının artmasına karşın kitap okuma oranının gittikçe düşmesi”nde de şaşılacak bir yan yoktur. Çünkü Cumhuriyetin ilk yıllarında benimsenen eğitim ve kültür politikası, ne yazık ki geçen yüzyılın ikinci yarısında terk edilmiştir.
Cumhuriyetin ilk kuşakları bir kültür devriminin gerekliliğine yürekten inanmışlardı. Latin Alfabesinin kabulü ve okuma yazma seferberliği bu alanda atılmış önemli bir adımdır. Hasan Ali YÜCEL’in başlatarak kotardığı Batı ve Doğu Klasiklerini çevirme atılımını da anmadan geçemeyiz. ( Bu yapıtlar 5-6 yıl önce Cumhuriyet gazetesince parasız dağıtılmıştı. Kitapların verildiği salı günlerini iple çekerdim. )
Klasiklerin okur ve insan kişiliği oluşturmadaki işlevi görmezlikten gelinemez. Buna babamı örnek göstermek istiyorum. Savaş ve kıtlık yıllarında, Anadolu’nun kuş uçmaz kervan geçmez bir köyünde dünyaya gelen babam, ilkgençlik döneminde köyünde her nasılsa eline geçirdiği klasikleri, özellikle de Goethe’nin “Genç Werther’in Acıları”nı nasıl coşkuyla okuduğunu hala gururla anlatır. Yaşamı boyunca da bu kitaplardan etkiler taşımıştır üzerinde.
Okur azlığını sadece Devletin eğitim politikasının yanlışlığına bağlamak da doğru değildir. “Sözlü kültür” geleneğinden gelen bütün Doğu toplumları gibi bizim toplumumuz da okumaya yabancıdır. ( Bu “ makus talih ” , 1940’lı yıllarda Köy Enstitüleri atılımıyla kırılmaya çalışılmış, -o dönem için- büyük ölçüde de başarılı olunmuştur.) Matbaanın ülkemize Batı’dan yüzyıllar sonra gelmiş olması, dolayısıyla aydınlanmanın çok geç başlaması da bugünkü okur sayısının azlığında önemli bir etkendir.
Sayın Aslan'a, bütün bunları düşünme ve dile getirme fırsatı yarattığı için teşekkür ediyorum.Saygılarımla...