Mesajı Okuyun
Old 15-02-2007, 16:44   #5
Hekimbaşı

 
Varsayılan Herkes tanınmış her nedense

Sn.Dikici,

Her iki belirtiminize de tümüyle katılıyorum. Yargıtay işi savsaklamış, kim çözecekse çözsün, işi benim üstüme atmasın gibi bir karar almış.

Bu davada hem TPE, hem de ÜLKEM taraf olarak görünüyor anladığım kadarıyla. Keşke anlayabilsem; 'tanınmışlık' savıyla değerlendirme kurulu kararına itirazların muhatabı ne zaman TPE, ne zaman tescil isteyen, ne zaman markayı kullanmakta olan, ne zaman da hepsi oluyor.

Her neyse, benim bunu anlamam mümkün değil herhalde; ama "ülke" sözcüğüne çekim ekleri getirilerek türetilecek bir markanın kabulünü de doğru bulmuyorum açıkçası. Ülker itiraz etsin etmesin, dilde kullanılagelen ve zaten bilinen, ve dolayısıyla tanınan sözcükler marka olarak tescil edilemez, onların dilbilgisi çerçevesinde bilinen çekimleri ve türevleri de. ÜLKEM markasını tescil eder ve korumaya alırsanız "ülkemiz", "ülkemin", "ülkeye", "ülkede" gibi markaları da tescil ettirmenin yolu açılır ve hiçbirinin diğerine itirazı mümkün olamaz. Veya olur, ama hepsi yargıtaylık veya hatta tahkimlik olur.

"Ülkedöküm", "Ülkeyapı", "Ülkelastik" gibi sözcükler olabilir mesela. Ama daha iyi ve sorunsuz olanlara örnek olarak "Ülkedök", "ülkeyap", "ülkelas" olabilir.

Bu bağlamda aklıma geldi, "Bizim" diye bir marka da olamazdı, ama galiba var. Tescilli olmaması gerekir.

Bir markanın ille de tescilli olması da gerekmez. Yani ÜLKEM şirketi markasını tescil ettiremediğinde bundan ille de zarar görecek değildir. Eğer başkası onu, veya o başkalarını marka hakkına tecavüz nedeniyle dava etmeyecekse, hiçbir zararı olamaz. Marka tescilinin markanın, yani ticari şöhretin, hızlı ve etkin biçimde, tartışmaya yol açmaksızın korunması hakkını güvenceye almaya yönelik düşünülmüş bir mekanizmadan ibaret olduğunu unutmamak gerekir. Yoksa markanın korunması için tek yol olduğunu değil.

Bu konuda, markaların tescili diye bir süreç olmazdan önceki mahkeme kararlarına (elbette batıdakilere) bakmakta yarar vardır. Görülecektir ki, kararlarda etkin olan ölçütler:
1. Öncelik
2. Benzerlik ve çağrışım
3. Aynı pazara yönelim
4. Yaygınlık ve bilinirlik
olmuştur. Bu nedenle, tescille koruma altına alınamayan markaların tümüyle de korumasız olduklarını düşünmek yanlış olur. ÜLKEM markasını tescil ettiremese bile, yukarıdaki 4 nedenle başkalarının markasını kullanmasını vaktinde müdahaleyle itiraz ederek önleyebilir. Elbette ki bu, tescilli marka gibi hakları (karşı tarafın aleyhine, malına el koyma, tazminat vb) kendiliğinden sağlamamaktadır, ancak, karşı tarafın markayı kullanmasını durdurabilir. Bu tür davalarda en önemli rolü (1) deki zaman ve bunun kanıtlanması oynadığı içindir ki, bir tescil müessesesi kurularak iş çözülmek istenmiş; sonra da uluslararası alana taşınmıştır. Biz olayların farkına yıllar sonrasında vardığımız ve yasaları da geç devreye soktuğumuz için bu tarihçeye pek de hakim değiliz. Bunlar oralarda uygulanırken bizde şirket bile yoktu herhalde.

Elbette tescil kuruluşları her zaman bütün markalardan haberdar olamayacağı için, tescilsiz bir markanın sahibi olanların itiraz askılarını sürekli takip etmeleri ve gereğinde itiraz etmeleri gerekir. Ancak, itirazlarının kabul göreceği kuşkuludur. Bu kuşkudan kurtulmanın en kolay yolu ise, reddedileceğini bile bile bir marka tescil başvurusu yapmaktır. Böylece marka itiraz askısını o kadar da ciddi izleme zorunluğundan kurtulur, reddedilmiş markanızın reddine ilişkin belgeyi dosyalamakla yetinirsiniz. İlerde TPE böyle bir tescile kalkışırsa da gözüne sokarsınız. Ya sizin isteminizi tescil etmek, ya da yeni istemi reddetmek zorunda bırakırsınız. Bu elbette sadece tescil korumasına uygun olmama gerekçeleriyle redler için geçerli.

Saygılarımla,