Mesajı Okuyun
Old 12-07-2010, 08:43   #168
Nur Deniz

 
Varsayılan 3 Temmuz 2010

İzmir İzmir...

Hayata sevdalı üç romantik, romantik ve duygu yüklü bir kentte , deniz kenarında, çay içmek için buluştuk.

Hocam ın sesini ilk duyduğumda gözlerim dolmuştu 2 ay kadar önce. Hani insan çok önem verdiği bir kaybını bulur ya hiç ummadığı bir anda, işte tam öyle idi...

Pasaport iskelesinin hemen yanında bekledi Hocam beni. Sürpriz yapmak istedim, beni tanıyamayacağından emindim çünkü. 14 yıl bende neler neler değiştirmişti görünüş olarak. Öncesinde telefonla konuşurken Hocam tanıyamayacağı endişesini taşıyordu, haklıydı. Bu endişeyi güzel bir heyecana dönüştürmeyi düşündüm. Çünkü bir paylaşım sitesinde fotoğraflarını gördüğüm kadarıyla hiç ama hiç değişmemişti Hocam, sesi de.Taksi den indiğimde her şeyden kopmuş durumda,çevreme bakmaya başladım. Ne içten, ne samimi ve ne candan sarılmaydı o, gözlerim sulandı, Hocam sizinkileri de gördüm. Çay içmeye başladık, kaç oldu hatırlamıyorum doğrusu, hiç susmuyoruz, hiç ama...Bir de baktık ki uzaktan bir afet geliyor, abartı filan değil vallahi arkadaşım Sabiş, ayağa fırladık, sarıldık, yine gözlerimiz doldu. Boş kaldıkça ellerimiz hemen diğerimizin yanına sokulduk. Hocam 14 yıl önce bizden ayrıldığı kadar yakışıklıydı en az.

Sağ kolum güneşten yanmış, farkında bile değilim. Sohbet o kadar koyu, hayat o kadar canlıydı ki, ne iyi etmişim demeye başladım.


Öğrenciliğimden kalma birkaç fotoğraf almıştım yanıma. Hocam ın eline verdim. Güldü, verdiği cezaları anımsadı. Verilen cezaların haklı olduğu konusunda biz büyümüşlükle cevaplar verdik. ''Ben olsam ben de kendime ceza verirdim.'' de dedim.


Biz herkesi oradan başladık kıskandırmaya, telefon açtığığımız herkes orada olmak istedi. Kahkahalarımız taştı...Başka bir yerden başka bir nedenle tanıdığım bir Ablam ın da sesini duyma fırsatım oldu, her an Bursa da alabilirim soluğu. Biliyorum ki hazırda bir demlik çayım var orada. O kadar içtendi anlayacağınız. Hayret birşey, birbirinin yüzünü dahi görmemiş insanların konuşması komik değil, gerçekti.

Yürüdük. Sağda solda bir sürü inek maketi vardı, bir süt firması İzmir i ineklerle donatmış, kimi mayolu, kimi elbiseli, kimi derili, bir yerde kocaman bir biberon vardı ki Hocam ın espirisi halen beni gülmekten yerlere düşürüyor ''Bu biberondan emecek ağızı düşünemiyorum bile!''

Etrafa bakmaya ne fırsat? Yanımda çok yakışıklı bir adam, diğer yanımda bir afet, biri arkadaşım biri Hocam, daha güzel bir manzara olabilir mi?

Takıcı kadına takıldık Sabiş le, O bana ben O na hediye aldık birer tane, beğendik kendimizi, çok seviyorum o küpeleri, yakıştı da hani?

Dondurma yedik külahta. Çok güzeldi, seneye kadar yeter bana.

Harika bir yere oturduk, 2 ay öncesi de güzel dostlarla oturmuştum o sokağa... (Miko'nun hemen bu öncesindeki restauranta, adını hatırlamıyorum ama çünkü etrafıma bile bakmıyordum.)Hocamız doyurdu bizi, menü seçimini O'na bıraktık, içecek seçimini O da bize bıraktı sağolsun. Garson a takıldık, Onlar bizim sohbetimize kulak kabarttı, diğer masadakiler hissettirmeden kıkırdadı espirilere ama biz gördük vallahi bizim çocukluğumuza ve doğallığımıza gülüyorlardı.

Bir gelin geçti ki yaldır yaldır önümüzden, burnu havalarda, zavallım damat bükmüş boynunu arkada gitsem mi gitmesem mi tereddütlü adımları.. Aslında akıl verdik ama duyamadı garip. Köşeye varınca gelin sağa , damat sola kıvrılıverecekti de gariban bırakamadı.

Masa değiştirdik, ikramlar geldi geçti, sohbetler koyuldu, dertlerimiz deşildi, kapandı, yaralarımızı anlayanlara anlattık. Kalktık oradan. Giderken aklıma gelipte bir türlü alamadığım hediyemi orada biraz da zorla da olsa Hocam a alabildim. Sağolsun beni kırmadı. Yakıştı ama. Küçücük bir armağan işte.

Oturduk yine Kordon a, çaylarımızı söyledik ve ben bi serzenişte bulundum, 3 Temmuz da İstanbul dan İzmire taşınan arkadaşım Adli Tip ve sevgili zevcesi için Hoşgeldin Toplantısı düzenleniyordu. Sadece söyledim, beni bundan da mahrum etmemek adına hem Hocam hem de Sabiş imle Karşıyaka ya geçtik. Adli Tip e yeri öğrenmek için telefon açtığımda ''Hangi balığı söyleyelim, kaç kişi geliyorsunuz?'' diye sormasıyla bu sürprizi kendim nasıl bozduğumu düşünmeye başladım. Ama o saatte orada olmam ve Onları da görebilecek olmam benim için de ayrıca bir sürprizdi çünkü.Herkes bıraktığım gibiydi. Armağan Abim in son gördüğümki gibi güleç ve kendinden emin mutlu yüzü, Sinem ciğim hanımefendi tavrı, her zamanki güzelliği, bizleri kıskandıracak kadar güzel giyimiyle nazik ablacığım Ege,Özgür Karabulut un o üzerinden atamadığı ve kendini olduğundan da genç gösteren gülümsemesi, Suat Abi'nin ilk ve son gördüğümde de değişmeyen tavrı ve tarzı,Cengiz Abi nin 45'lik hali(kendisi de öyle dedi valla), süperkardeşimin süper gülüşü, önünde yine köfte olması hiç şaşırtmadı da beni, Sn Selim Balku ile ilk kez tanıştım henüz şaka yapabilecek kadar tanımıyorum.Hocam yaşını söylediğinde (53 yaşında ve emekli olduğunu söyleyince) Suat Abi nin yüz ifadesi görülmeye değerdi.Neredeyse saçlarının boya olup olmadığı konusunda iddaya gireceklerdi. Keşke daha uzun süre kalabilseydik ama ne yazık ki Manisa ya geçeceğimiz için erken kalkmak zorunda kaldık.Birçok dostumla da bir süre sohbet etme fırsatım oldu. En değer verdiğim Abilerim den biri olan Armağan Abim Hocama ''Ne iyi öğrenciler yetiştirmişsiniz!'' dedi, çok gurur duydum kendimle, bizle, dostlarımla. Ege yi ve Sabiş i bundan sonra benimde katılacağım her toplantıya davet edeceğim. İtirazı olan varsa şimdiden söylesin.

Hepsi birden Gülümse Hanım dan haberin var mı deyince, endişelendim doğrusu kötü birşey olduğunu ve haberim olmadığını düşündüm. Neyse ki gelememe ihtimalinden haberim olduğu için endişem geçti. Eve gider gitmez aradım ve kısa bir süre konuşmakla iyi olduğundan emin oldum.

Toplantı toplantıya eklendi çok kısa sürede olsa...

Yüzümüzdeki gülümsemeler gerçek. Çok mutluyduk. Ve ben büyük bir mutluluğu, muhteşem bir hatırayı yüklenip Konya ya döndüm.

İçimde inanılmaz ve güzel bir heyecan var şimdi. 24 Temmuz a az kaldı, bu kez mezun olduğum okulun tüm mezunlarının katılacağı çok büyük bir toplantı var Konya da.

Az kaldı...