Mesajı Okuyun
Old 02-06-2010, 00:06   #156
Nur Deniz

 
Varsayılan Babam'la Bahar

Cılız, üflesen uçacak, iştahsız, hareketli,uykudan nefret eden, o zaman da geveze bir kız çocuğuydum.

Kışlar çok uzun sürerdi. Bahar neredeyse Mayıs ortasından sonra yüzünü gösterirdi. Sonradan öğrendik neden böyle olduğunu, coğrafya dersinde, karasallık ve yüksekliktenmiş.

Kaçamaklar yapardık baharda babamla birkaç yere. Gezmeye götürürdü beni. Hiç ''sus'' demezdi. Katlanır ve gülümserdi nefessiz konuşmalarıma.

Hiç unutmam, 6 yaşındaydım, ilk kez Antalya'ya amcamın yanına gittik. Hem de annem evde yokken ''Hadi!'' demesiyle. Nasılsa nerede olduğumuzu, oradan haber verirdik. Kırmızı el örgüsü bir hırkam vardı, yalnızca onu almıştım üzerime. Zor yetişmiştik otobüse. Hatta son metrelerde ensemden kavradığı gibi kucağına alıp koşmuştu, o zaman bana göre çok güçlü babam.

Üşümüştüm otobüste Mayıs ortasında. Ellerimi avuçlarına alıp ısıtmıştı öperek. Dizinde uyumuştum, V yakalı kazağı üzerimde örtülüyken. Isparta üzerinden gittiğimiz için otobüs beklerken hemen kalın bir kaban almıştı. Hazırlanmamıştık ki... Yakışıklı adamdı babam. Güzel giyinirdi. 25 yıl önce güneş gözlüğü takardı örneğin, kısa kollu gömleklerini kot pantolunun üzerinde bırakarak. Hergün boyardı ayakkabılarını. Yapmak istediğimde izin vermesine çok sevinmiştim. Ellerimle birlikte boyamıştım ayakkabılarını. Sonradan bağlarını da boyadığımı benden gizli yıkarken gördüğümde anlamıştım. Ama hiç söylemedim, söylemedi.

İlk kez o zaman görmüştüm denizi. Demişti ki:''Benim yaşama fırsatım olmadı deniz kenarında, inşallah sen yaşarsın!'' (Bunu ne zaman yapacağım bilmiyorum ama yapacağım!)

Haber verdik anneme. Doğrusu, söyledik ve hemen kapattık telefonu. Göz kırpmıştı bana.

Üç gün sonra döndük. Surat astılar ikimize de, hem annem hem abilerim. Doğrusu sussak bile çok da umursamadık.

Kasapların önündeki kediler gibi beklerdim babamı pürdikkat. Camda, balkonda. En çok odalardan birindeyken zilin çalması heyecanlandırırdı beni.Çünkü o zaman geldiğini göremezdim. Babam bana şeker, sakız, balon, top getirecek diye. Getirirdi. Her gelişinde olmasa da haftada en az üç kez. Elindekini aldıktan sonra kucaklardım. Çocuk aklı...

Ben babama hep ''Hoşgeldin babacığım!'' derdim. Hiçkimse öğretmedi. Bir öpücük alırdım yanağıma. Nefes almadan konuşurdum. Hiç bitmezdi ev içindeki hergün olan şeyleri anlatmam. Sabırla dinlerdi.

Kötü bir gün geçirdim bugün. Yoğun bir stres yaşadım. Tüm günümü çalışmaya verdim bu nedenle. Kimselere iş düşürmedim. Kolilerce ilaçlar servise geldiğinde çocuk gibi el çırptım.

Dönerken oğlumu aradım. O da çocuk. Bu akşam yeğenlerimle oynayacağını ,yarın gelmek istediğini söyledi, gelmedi. Yalnız kaldım.

İş edindim kendime, eniştem rahatsız, teyzemlere uğradım. Kaldım orada. Küçük çocukların babaları geldi. Karşıladılar. ''Hoşgeldin!'' dediler. O zaman büyümediğimi anladım. Ve her geçen günün özlemimi artırdığını. Gözlerim doldu. Evime geldim. Severim aslında evimi, evde olmayı. İçim buruk bu akşam. Yorgunluk ve hüzün konuğum.

Kapı zili çaldı. Ruh halim darmadağın oldu. Keşkelerle gözyaşı döktüm.

Koskoca kadın oldum. Neredeyse boyuma yakın oğlum var. Belki bin kez hem içimden hem de dışarıya en kesin olan sözcükle ''Babam öldü!'' dedim, kabullenemedim. Daha da çok özledim.

Küçük kızlarınızı sevin. Bir gün onları yalnız bırakacaksınız ve sizi çok özleyecekler. Bu gece mi? Yarın mı? Kim bilir? Ne zaman olursa olsun...