Mesajı Okuyun
Old 24-01-2004, 00:54   #17
sbudak

 
Mesaj

Sayın Cumok ben de size üşenmeyip tekrar tekrar yazdıklarınızla görüşlerinizi paylaştığınız için teşekkür ediyorum. Konuya sadece izleyici kalmayıp katılmanız hukukçular dışındaki insanımızın görüşlerini ve bunların sebeplerini öğrenmemiz açısından önemliydi. Katılmakla bence de iyi yaptınız. Bu arada sayın seferino’nun ve gemicinin sohbete katıldığını görmek de güzel.

Dokunulmazlık ve milletvekillerinin davranışlarının sonuçları konusunu ben daha çok demokrasi kültürü ile ilgili görüyorum. Demokrasi kültür gelişmiş bir ülkede bir parlamenter kendine kişisel çıkar sağlayan bir yasa teklifini parlamentoya sunamaz. Sunamaz çünkü bu tür bir ülkede haklın da demokrasi anlayış ve kültürü gelişmiş olduğundan bir kamuoyu tepkisi doğar. Bu tepkiye kulak tıkayan bir parlamenter veya siyasi anlayış bunun bedelini öder. Bu bedel de siyasi bir bedeldir. Bu bedel halk tarafında yeni dönemde parlamenter olarak seçilmemektir. Böylece bütün bir parlamento ve siyaset kurumu ‘Kurtuluş Kanunu’ çıkarma ithamına maruz kalıp güven erozyonu yaşamaz.

Milletvekillerinin “kendilerine yonttukları” kanun çalışmalarının ve diğer her türlü suiistimallerinin karşılığı bu olmak gerekir. Tabi burada milletvekillerinin suç niteliği taşıyan eylemleri için bunu söylemediğimi ayrıca belirtmeme gerek var mı bilemiyorum ama açıklığa kavuşturmak için söylemiş olayım. Bu müesseseyi kötüye kullananlar var o halde kaldıralım gitsin şeklindeki yaklaşım, demokrasi kültürü gelişmiş ve demokrasi tarihini bilen ve sistemin demokrasi seviyesi üzerinde hassasiyet gösteren bir toplumun bakış tarzı değildir herhalde. Şimdi burada “kaldırmayalım ama sınırlayalım” önerisi var. Ben de temelde sınırlandırılmasından yana olduğumu söylemiştim. Ama benim sınırlandırma konusunda çekincelerim var. Hani hukukta “hakkın özüne dokunmamak” kaydı vardır. İşte dokunulmazlıkların sınırlandırılmasında hakkı kullanılamaz ve işlevini yerine getirmez hale sokacak derecede ileri gidilmemesi gerektiğini ve burada da hassasiyet gösterilmesi gerektiğini söylüyorum. Hatta ifade hürriyetini daha üst seviyede sağlama ve tartışmalı konularda milletvekillerinin ‘serbestçe söz söyleme alanını’ nı yani ‘Kürsü Dokunulmazlığı’ nı genişletip toplumca daha sağlıklı bilgilenmenin, tartışabilmenin sağlanması gerektiğine inanıyorum.

Milletvekilleri ile yargıçların durumunu kıyaslayıp, hangisi dokunulmazlığa daha layık tartışması bana faydalı ve anlamlı gelmiyor. Yargıçlara da belirli bir korunmanın sağlanması gerekli o ayrı konu, ona girmiyorum.

“Sade vatandaşın yok, vekilin niye dokunulmazlığı olsun” bakış açısını hukuki ve akılcı bulmadığımı daha önce söyledim. Bu anlayışın psikolojik boyutu üzerinde de düşünmek gerek. Böyle düşünenler nasıl psikoloji içindeler, neler hissediyorlar merak ediyorum doğrusu. Milletvekillerine sağlanan dokunulmazlığın benim vatandaş olarak psikolojim üzerindeki yansımasından bahsedersem, vekillere tanınan bu muafiyet ve korunma bana sistemin vatandaşa değer verdiğini, vatandaşının görüşünü önemsediğini bu nedenle vatandaşın seçip temsilcisi yaptığı kişiye de sistemin ayrı bir önem verdiğini, koruduğunu hissettiriyor. Böylece vatandaş olarak ben de devlet tarafından önemsendiğimi, sistem içinde değer ifade eden bir yere sahip olduğumu hissediyorum. Teşbihte hata olmasın ben bunu bir devlete duyulan saygı ve verilen değerden ötürü o devletin diğer devletler nezdindeki büyükelçisine saygı duyulması ve önem verilmesine benzetiyorum.

Alıntı:
Anketlere verilen cevaplar sınırlıdır ve bu cevaplar anketi düzenleyen tarafından belirlenmiştir. Kendi açımdan bu ankete katılmadım, çünkü verilen cevaplar benim bu konudaki düşüncemi yansıtmıyordu. Bu benim ve benim gibi düşünen bir çok kimsenin olaya ilgisizliği ile açıklanmamalı bence.
Sayın Gemicinin ankete katılım ile ilgili söyledikleri doğru. Ama anket seçeneklerinin kısıtlı olması hukukçularımızın, insanımızın konu ile ilgili düşüncelerini paylaşmasına engel değil ki.

Alıntı:
...basın konusundki görüşleriniz olayı biraz genelleştiriyor bence. Benim bildiğim kadarı ile Türkiyede tek bir Basın yok değişik basın kuruluşları var ve bu basın kuruluşlarının ait oldukları/savundukları bir takım çıkar çevreleri var.
Doğru farklı anlayışta basın organları var, istisnasız bütün basın organları için aynı şeyleri söylemek güç tabi ama milletvekili dokunulmazlıkları konusunda ve parlamentonun yıpratılması konusunda basının genelinde bir konsensüs var. Bir de tabi bütün basın organlarının toplum nezdindeki etkisinin, gücünün aynı olduğunu söylemek mümkün değil. Basının “sesi daha çok çıkan” kesiminde bahsettiğim tarzda parlamentonun toplumun vicdanındaki değer ve saygınlığına karşı bilinçli bir yıpratma kampanyasının yürütüldüğü konusundaki fikrim devam etmekte.

Alıntı:
Sayın Sbudak Anayasadaki “sorumlu tutulmazlar” kavramını “Sorumsuzluk” olarak nitelendiriyorsunuz. Bu konuda literatürde veya içtihatlarda bir açıklama varmı bilmiyorum. Bildiğim tek şey günlük konuşma dilinde “sorumlu tutulmazlar” ile “sorumsuzluk” arasında büyük bir fark olduğu.
Anayasa Hukuku literatüründe milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki söz ve oylarından dolayı sorumlu tutulamamaları “Sorumsuzluk” başlığı altında ifade edilmekte. Şunu da ilave edeyim Türk Hukuk uygulaması bu “sorumsuzluk”u sadece Ceza Hukuku açısından tanımakta, ‘Hukuki Sorumluluk’u bu kapsamda görmemektedir.