Mesajı Okuyun
Old 04-03-2009, 11:24   #6
serdarserdar

 
Varsayılan Daha net sormak gerekirse

Cevaplarınız için çok teşekkürler.Benim tereddüte düştüğüm husus aşağıdaki ifadelerin yenileme niteliğine olup olmadığı.
Çünkü Yargıtay kararlarında " Kural olarak açık bir anlaşma olmaksızın salt yeni bir senet düzenlenmesi tecdit anlamına gelmemektedir. Ancak, alacaklının eski senedi iadesi veya iade iradesini ortaya koyması veyahut da eski borç için ödeme makbuzu düzenlemesi, zımni tecdidi gösterir. " şeklinde ifadeler belirtilmiş.

Bu yazılanlar zımni yenileme midir? bu yazıları doğrudan içeren Yargıtay kararları var mıdır?

1-" İstanbul .. İcra Müd.2009/.. Esas nolu dosyasına İLİŞKİN OLARAK ..... 'nun borçlu olduğu ... miktarlı ... tarihli bir adet çek (müşteri çeki) alınmıştır. "

2-" .... faturaya İLİŞKİN OLARAK ... 'nun borçlu olduğu ... miktarlı ... tarihli bir adet çek alınmıştır." (ancak bu metin müvekkil tarafından matbu nitelikte ödeme makbuzunun içine ve "çek ödeme" kısmına yazılmış)

Fikir vermesi amacıyla bende bulunan Yargıtay Kararları:






T.C.
YARGITAY
12.Hukuk Dairesi

Esas:2007/553
Karar:2007/2856
Karar Tarihi:20,02,2007


ÖZET: Yenileme (tecdit) ile yenilenen borç ilişkisi değil, bu ilişkiden doğmuş borç veya borçlardır. Objektif yani konuda değişiklik ya da sübjektif yani taraflarda değişiklik olarak da kendini gösterebilir. Yenilemede borç ilişkisi eski olmakla birlikte doğan yeni borç söz konusudur. Mahkemece hükme esas alınan taahhütname başlığını taşıyan belge borcun yenilendiği anlamını taşımamaktadır. O halde, işin esasının incelenmesi gerekir.

(818 S. K. m. 114, 116)

Dava: Mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 114. maddesinde aynen; <Borcun tecdidi akitten vazıh surette anlaşılmak lazımdır.

Hususiyle mevcut bir borç için kambiyo taahhüdünde bulunmak veya yeni bir alacak senedi veya yeni bir kefaletname imza etmek, tecdidi tazammun etmez. Bununla beraber, bu hükmün aksine dair akdolunan mukaveleler muteberdir>

Hükmü yer almaktadır. HGK’ nun 30.03.2005 tarih 2005/188 E., 2005/204 K. sayılı kararında açıklandığı üzere;

En basit anlamıyla yenileme (tecdit); Yeni bir borcun ihdası suretiyle eski bir borcun ıskatıdır. Alacaklının kendisine yapılması lazım gelen bir eda yerine borçluya karşı yeni bir alacak elde etmesi; borçlunun da edayı yerine getirmeksizin alacaklıya karşı yeni bir borç taahhüt etmek suretiyle borcundan kurtulmasıdır. Alacağın eskisi yerine kaim olmasıdır. Tecditte borçlu kendisi borçlu kalır; ancak borcu eski borç ilişkisine değil, yenisine taalluk eder. Yeni alacağın eskisi yerine kaim olması önemli iki sonuç doğurur. Birisi, eski alacağı sakatlayan fesat sebeplerinin ve işbu alacağa karşı ileri sürülebilen def'ilerin yeni alacağa tesir etmemesi, diğeri de eski alacağa ilişkin teminatların eski alacakla birlikte sakıt olmasıdır. BK'nın 114/II. maddesinde (İBK 116/II) yer alan karineye göre, bir tecdit iddiasında olan kimse tarafların bu husustaki anlaşmasını (animus novandi=Tecdit kastı) ispat ile mükelleftir. Kural olarak açık bir anlaşma olmaksızın salt yeni bir senet düzenlenmesi tecdit anlamına gelmemektedir. Ancak, alacaklının eski senedi iadesi veya iade iradesini ortaya koyması veyahut da eski borç için ödeme makbuzu düzenlemesi, zımni tecdidi gösterir. Yenilemenin (tecididin) varlığını kabul için; yeni bir alacak olmalı ve yenilemenin ıskat etmesi lazım gelen eski bir alacak da mevcut olmalıdır. Tecdit daima, aslında, akdin taraflarını teşkil eden kimseler arasında yapılmaz. Alacaklı ya da borçlunun değişmesi olanaklıdır. Her iki halde de tecdit alacağın temliki ve borcun naklinden ayrılır. Zira, <eski alacak sükut etmiş, yerine başka bir borçluya karşı veya diğer bir alacaklı lehine bulunan ve çoğunlukla mücerret olan yeni bir alacak kaim olmuştur> şeklinde açıklanmaktadır (Andreas Von Tuhrlar Hukuku 1-2 Cevat Edege çevirisi Ankara, 1983 sh. 653-660).

Kısacası yenileme (tecdit) ile yenilenen borç ilişkisi değil, bu ilişkiden doğmuş borç veya borçlardır. Objektif yani konuda değişiklik ya da sübjektif yani taraflarda değişiklik olarak da kendini gösterebilir. Yenilemede borç ilişkisi eski olmakla birlikte doğan yeni borç söz konusudur (Prof. Dr. Kenan Tunçomağ, Türk Borçlar Hukuku, Cilt i Genel Hükümler, İstanbul, 1976, sh.1 183 vd).

Mahkemece hükme esas alınan taahhütname başlığını taşıyan belge yukarıda açıklanan Hukuk Genel Kurulu kararı karşısında borcun yenilendiği anlamını taşımamaktadır. O halde, işin esasının incelenmesi gerekirken takibin iptali yönünde hüküm kurulması isabetsizdir.

Sonuç: Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK 366 ve HUMK'nun 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 20.02.2007 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)


T.C.
YARGITAY
15.Hukuk Dairesi

Esas:2006/3500
Karar:2007/164
Karar Tarihi:18,01,2007

ÖZET: Mevcut bir borç için kambiyo taahhüdünde bulunulması, yeni bir alacak senedi veya yeni bir kefaletname imza etmenin tecdidi tazammum etmez. Dava konusu olayda senet düzenlenmesi sebebiyle borcun tecdit olunduğuna dair bir mukavele de ibraz olunmamıştır. Bu durumda davanın esasına girilerek sonuçlandırılması yerine reddi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.

(818 S. K. m. 114) (2004 S. K. m. 67)

Dava: Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün temyizen tetkiki davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:

Karar: Davalı borçlu, aleyhinde yapılan icra takibi üzerine 25.12.2002 vade tarihli bono düzenlemiş ancak bono bedelini de ödememiştir. İtirazın iptali davası ise, bononun vade tarihinden sonra açılmıştır. BK.nun 114. maddesinde mevcut bir borç için kambiyo taahhüdünde bulunulması, yeni bir alacak senedi veya yeni bir kefaletname imza etmenin tecdidi tazammum etmeyeceği belirtilmiştir. Dava konusu olayda senet düzenlenmesi sebebiyle borcun tecdit olunduğuna dair bir mukavele de ibraz olunmamıştır. Bu durumda davanın esasına girilerek sonuçlandırılması yerine reddi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün temyiz eden davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, 18.01.2007 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)


T.C.
YARGITAY
13.Hukuk Dairesi

Esas:2005/7437
Karar:2005/14365
Karar Tarihi:03,10,2005


ÖZET : Borçlar Kanununun 114. maddesinin son cümlesi gereğince kambiyo taahhüdünde bulunmakla, asıl borç ilişkisinin düşmesi ancak bu hususun senette açıkça yazılması ile mümkündür. Taraflar arasında düzenlenen 21.7.2000 tarihli yazılı sözleşmede böyle bir açıklama yapılmamıştır. Bu durumda davacı ve davalı arasında biri kira sözleşmesine ilişkin asıl borç, diğeri de ticari senet olmak üzere iki hukuki ilişki kurulmuştur. Burada hakların yarışması söz konusu olup, alacaklı birbirlerinden ayrı olan bu haklardan birini kullanmakta serbesttir.


(818 S. K. m. 114)

Dava: Taraflar arasındaki menfi tespit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:

Karar: Davacı, davalı kiralayanın ödenmeyen kira bedellerinin tahsili için başlatmış olduğu icra takibi üzerine davalı ile imzalamış oldukları 21.7.2000 tarihli anlaşma gereğince kira sözleşmesini 1.4.2001 tarihine kadar uzattıklarını, bu tarihe kadar olan kira bedelleri için de beş adet toplam 23.500 DM değerindeki senetleri davalıya verdiğini, buna rağmen davalının icra dosyasından feragat etmeyerek takibi devam ettirdiğini ileri sürerek, kira sözleşmesinin uzatıldığının ve ibraname gereğince borçlu olmadığının tesbitine karar verilmesini istemiştir.

Davalı, yapılan protokolde icra dosyasından feragat edileceğine dair bir hüküm bulunmadığını savunarak, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, davanın kabulüne, sözleşmenin 1.4.2001 tarihine kadar uzatıldığının ve bu tarihe kadar olan işlemiş ve işleyecek kira bedellerinin 23500 DM toplam bedelli beş adet bono ile ödendiğinin, davacının dava tarihi itibariyle tahsil edilmemiş olan bono bedellerinden başka davalıya borçlu bulunmadığının tesbitine, inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmiş; hüküm taraflarca temyiz edilmiştir.

Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının tüm temyiz itirazlarının reddi gerekir

Davacı kiracının kira bedellerini ödememesi nedeniyle davalı tarafından 1.4.1999-1.4.2000 dönemine ilişkin kira bedellerinin tahsili için icra takibi başlatıldığı, takipten sonra 21.7.2000 tarihinde tarafların bir araya gelerek kira sözleşmesini 1.4.2001 tarihine kadar uzattıkları ve bu tarihe kadarki kira bedellerinin karşılığı olarak da davacı tarafından davalıya 23500 DM değerinde beş adet senet verildiği taraflar arasında anlaşmazlık konusu değildir. Davacı, davalının bu durumda icra takibine devam edemeyeceğini, ancak ödenmeyen bonolar nedeniyle takip yapabileceğini iddia ederken davalı ise, bono bedellerinin ödenmemesi nedeniyle takibe devam etme hakkı bulunduğunu, zaten sözleşmede de bunun aksinin öngörülmediğini savunmuştur. Borçlar Kanununun 114. maddesinde düzenlenen borcun yenilenmesi, var olan bir borcu sona erdirip sözleşme ile yerine yeni bir borç ikame etmektir. Borcun yenilenmesi (tecdit) ile eski borç düşmekte yerine yeni borç doğmaktadır. Aynı maddenin 2. fıkrası gereğince, var olan bir borç için kambiyo taahhüdünde bulunmak, borcun yenilenmesi sonucunu doğurmaz. Dava konusu olayda da anılan bu hüküm gereğince takip konusu olan dönemlere ilişkin borçlu tarafından bono verilmiş olması, kira borcunu ortadan kaldırmaz. Dolayısıyla bonoya bağlı borç, kira borcundan bağımsız ve yeni bir borç sayılmaz. Bono verilmesi, yalnızca ödemelerin ne şekilde yapılacağının belirlenmesi anlamını taşır. Bono bedelleri ödenmediğine göre, kira borcu da ödenmemiş sayılır.

Borçlar Kanununun 114. maddesinin son cümlesi gereğince kambiyo taahhüdünde bulunmakla, asıl borç ilişkisinin düşmesi ancak bu hususun senette açıkça yazılması ile mümkündür. Taraflar arasında düzenlenen 21.7.2000 tarihli yazılı sözleşmede böyle bir açıklama yapılmamıştır. Bu durumda davacı ve davalı arasında biri kira sözleşmesine ilişkin asıl borç, diğeri de ticari senet olmak üzere iki hukuki ilişki kurulmuştur. Burada hakların yarışması söz konusu olup, alacaklı birbirlerinden ayrı olan bu haklardan birini kullanmakta serbesttir.

Bu nedenle dava konusu olayda, takipten sonra kira borçları için davacı tarafından bonoların düzenlenmiş olması, borcun yenilenmesi anlamını taşımadığından, davalının bono bedellerinin ödenmemesi üzerine kira bedellerinin tahsili için daha önceden başlatmış olduğu icra takibine devam etmesinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır. O halde Mahkemece davacının, icra takibi nedeniyle borçlu bulunmadığının tesbitine ilişkin davasının reddine karar verilmesi gerekirken, az yukarda açıklanan yasa maddeleri gözardı edilerek, yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

Sonuç: Davacının tüm temyiz itirazlarının reddine, 2. bent gereğince temyiz edilen hükmün temyiz eden davalı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 03.10.2005 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)





T.C.
YARGITAY
19.Hukuk Dairesi

Esas:2001/5089
Karar:2002/1341
Karar Tarihi:04,03,2002

ÖZET : Tarafların evvelce mevcut borcu sona erdirip yeni bir borç meydana getirme konusunda anlaşılmış olmaları halinde, tecditten söz edilebilir. Tarafların mevcut borcun yeni borçla sona erdirme hususundaki iradeleri sözleşmeden açıkça anlaşılmalıdır
Somut olayda mevcut borçla ilgili olarak üçüncü şahsa ait çekler verilirken, önceki senet ve çeklerin alacaklı M. U.'un elinde bırakılması tarafların yenileme iradesi ile hareket etmediklerini göstermektedir. Mahkemece, bu yönler gözetilmeden yazılı şekilde davanın kabulünde isabet görülmemiştir.

(818 S. K. m. 114) (2004 S. K. m. 72)

Dava: Taraflar arasındaki menfi tespit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Karar: Davacı vekili, icra takibine konu 30.6.2000 tarihli 2.000.000.000.- TL. ve 31.5.2000 tarihli 1.000.000.000.- TL. miktarlı çeklerin hamiline yazılı olarak keşide edildiği bu çeklerin ilk ciranta olan A. T. tarafından davalıya ciro yoluyla teslim edildiğini, çeklerin hatır çeki olması nedeniyle karşılıklarının ödenmediğini, A. T. ile M. U.'un aralarındaki borç-alacak ilişkisini yenilemek amacıyla anlaşma yaptıklarını, aslında müvekkili tarafından düzenlenen çekler hatır çeki olduğundan, dava dışı A. T.'ın bu çekler yerine M. U.'a başka çekler verdiğini ve bu nedenle takip konusu çeklerin karşılıksız kaldığını iddia ederek, takip dayanağı çeklerle ilgi olarak borçlu olmadıklarının tespitine, çeklerin iadesine ve % 40 kötü niyet tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, vadeli olarak keşide edilen çeklerin karşılığının çıkmaması nedeniyle protokol hükümlerini yok sayarak seçim haklarını kullandıklarını, davacıya ait çekleri takibe koyduklarını, hatır çekinin söz konusu olmadığını, borcun zamanında ödenmediğini beyan ederek, davanın reddini ve % 40 tazminatın davacıdan tahsilini istemiştir.

Mahkemece davalının, dava dışı ciranta A. T. ile sözleşme yaparak borcun yenilenmesi hususunda anlaştıkları BK.nun 114. maddesine göre, tecdit sözleşmesinin geçerli olduğu, takip konusu çeklerin yenilenmek suretiyle bedelsiz kaldıkları, davalının icra takibinde kötü niyetli olmadığı gerekçesiyle, davacının icra takip dosyasındaki çeklerden dolayı borçlu olmadığının tespitine ve davacı yararına icra inkar tazminatına hükmedilmesine mahal olmadığına karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

Tarafların evvelce mevcut borcu sona erdirip yeni bir borç meydana getirme konusunda anlaşılmış olmaları halinde, tecditten söz edilebilir. Tarafların mevcut borcun yeni borçla sona erdirme hususundaki iradeleri sözleşmeden açıkça anlaşılmalıdır (BK.114/1)

Somut olayda mevcut borçla ilgili olarak üçüncü şahsa ait çekler verilirken, önceki senet ve çeklerin alacaklı M. U.'un elinde bırakılması tarafların yenileme iradesi ile hareket etmediklerini göstermektedir. Mahkemece, bu yönler gözetilmeden yazılı şekilde davanın kabulünde isabet görülmemiştir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalının yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacının temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, 4.3.2002 tarihinde oybirliği ile karar verildi.



T.C.
YARGITAY
12.Hukuk Dairesi

Esas:1999/9633
Karar:1999/12307
Karar Tarihi:15,10,1999

ÖZET: Bono, kiracının borçlu olduğu miktarı kanıtlayan bir belge olup alacaklı elinde bulunduğuna göre borcun ödenmediği açıktır. Nitekim borcun otuz günlük süreden sonra ödendiği icra zaptı içeriği ile sabit bulunmaktadır. Davanın kabulü ile tahliyeye karar verilmesi gerekir.

(818 S. K. m. 114, 260) (2004 S. K. m. 269)

Dava: Mahalli mahkemesinden verilen kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye 5.7.1999 tarihinde gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: Borçlu kiracılar tarafından alacaklı yararına düzenlenen 15.000 DM bedelli bononun kira parasına karşılık düzenlendiği hususu sözleşmenin özel şartlar 4 ve 5. maddelerinde yazılı olup uyuşmazlık konusu değildir. Alacaklı tarafından kira karşılığı bononun ödenmemesi nedeniyle borçlu hakkında tahliye istemli takip yapılmış, memurlukça BK.nun 260. maddesinde yazılı ihtarı da içeren 51 örnek ihtarlı ödeme emri her iki borçluya tebliğ edilmiştir. Borçluların 30 günlük ihtar süresi dolduktan sonra 9.3.1999 tarihinde kira borcunun ödendiği icra zaptının incelenmesiyle anlaşılmış, böylece temerrüdün oluştuğu sonucuna varılmıştır. Kira bedeline karşılık olarak kiracı tarafından alacaklı lehine bono düzenlenmiş olması, kendiliğinden ödeme (eda) olarak kabul edilmez. Ayrıca taraflar arasında açık bir anlaşma da mevcut olmadığından BK.nun 114. maddesi hükmüne göre borcun yenilendiğinden de söz edilmesi mümkün bulunmamaktadır. Bono, kiracının borçlu olduğu miktarı kanıtlayan bir belge olup alacaklı elinde bulunduğuna göre borcun ödenmediği açıktır. Nitekim borcun 30 günlük süreden sonra ödendiği 9.03.1999 tarihli icra zaptı içeriği ile sabit bulunmaktadır. HGK. nun 10.7.1971 günlü ve 1297/452 sayılı kararı ile de benimsenen yukarıdaki ilkeler gereğince davanın kabulü ile tahliyeye karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle istemin reddi isabetsizdir.

Sonuç: Alacaklı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile merci kararının yukarıda açıklanan nedenle İİK. 366 ve HUMK. 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 15.10.1999 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)