Mesajı Okuyun
Old 17-09-2010, 12:36   #11
dilekacr

 
Varsayılan

Sn Av. Demirel

Konumda da bahsettiğim üzere "Ancak sorun şurdaydı bu defa; biz avukatlar ister saygıdan ister alışkanlıktan ister teamülden deyin, usulde bir kural olmadığı halde kendi irademizle ayağa kalkarken, hakimler neden bir defa olsun ayağa kalkmayınca fahiş hata yapmışcasına bizi ayağa kaldırmaya çalışmakta ve duruşma salonunda gerek meslektaşların gerek müvekkillerin gerekse de vatandaşın önünde kamu görevini ifa eden bir avukatı büyük bir saygısızlık yapmışçasına uyarmakta ve kalem katibi muamelesi ile emir vererek ille de ayağa kalkmaya zorlamaktaydılar? Hem de ara karar gereğini yapmak üzere notunu almakta ve işini yapmakta olan avukatın çalışma bütünlüğünü bölercesine, umarsızca ve fütursuzca zabıtlara geçerek, ihtarlar yağdırarak...Asıl saygısızlık bu değilmiydi? Yargılamanın eşit sac ayaklarından biri diğerini ayağa kalkmaya zorluyordu. Avukatlık mesleğininin ve avukatın bu kadar mı değeri vardı? Emir verdiği bir katipten farksız.."

Ben böyle bir teamül olduğunu kabul etmekle beraber bu teamülün doğru bir uygulama olduğunu söylemiyorum. Bu da zaten avukatların oluşturduğu bir teamül olsa gerek. Ancak avukatların usulde kural olmamasına rağmen kendi istekleriyle uyguladıları bir teamülü hakimlerin de mecburiyet ve mahkemeye saygı çerçevesinde algılayıp avukatı zorla ayağa kaldırmaya, kalkamamasını zapta geçirmeye şikayet etmeye vardıran eylemlerini acaba hangi saygı çerçevesinde değerlendiriyorsunuz sayın avukatım? Diğer taraftan hakimin olduğu kadar avukat da bir makamı temsil etmektedir, özellikle ceza yargılamalarında savunma avukatlarının konumu çok daha kutsal bence.Hakimin karar mekanizmansında bulunması bizden üstün kılmaz, kaldı ki örneğin cmk ya göre avukat da hakim gibi yargılamanın unsurlarındandır. Savcıların mahkemelerde oturduğu yerden rahatça mütalaa yazdırdığını ve kararlarda oturduğunu düşündüğümüzde; avukatın ayakta bekletilmesi, devletin bireyden önce geldiği bizim gibi bir ülkede, güce karşı kamu görevlilerine karşı ikinci sınıf ya da alt bir makamda olmanın göstergesidir. Bunun saygıyla falan ilgisi yoktur yani, ayakta beklememiz ne o mahkemenin saygınlığını artırır ne de oturmamız bu saygınlığa gölge düşürür, hele ki basit bir ara kararla dosyayı bilirkişiye göndermenin ayrıntılarını masrafını vs sini uzun uzun yazdırıken. Ben ortada saygı gösterisinde bulunulacak bir eylem olduğunu düşünmüyorum, hakim sadece yapması gerekeni yapmaktadır, zaten aksini yapması da mümkün değil, mahkeme zaten bunun için vardır, ihtilaf çözmesi için. Mahkemeye gereken saygınlık da türk milleti adına yetki kullanması, bağımsız olması, kimseden emir almaması gibi argümanlarla verilmiştir. Bundan daha saygın bir makam herhalde düşünülemez. Avukatın ayağa kalkması ile sağlanacak basit bir saygınlık değildir bu, ya da kalkmaması ile bozulacak bir saygınlık olduğu düşünülemez.
Son olarak size yine çalıştığım adliyede yaşanan bir uygulamayı aktarmam yukarda tekrar tekrar açıkladığım rahatsızlığımı destekler nitelikte olacak. AB finans kaynaklı bir proje olan Mahkeme yönetimi sistemine destek projesi kapsamında pilot adliye seçildik ve hollanda kaynaklı bir sistem adliyede uygulanmaya başlandı. Bir gün baktık bir kaç teknik eleman ellerinde cihazlar mahkeme koridorlarının kapılarına(duruşma salonları hariç) elektronik kilitler takıyorlar. Sonra da kalem ve hakim odalrının olduğu kapılar yüzümüze kapandı: "Kısıtlı alandır girilemez lütfen danışma masasına müracaat ediniz" yazısı ile. Hakim, savcı, katip ve çaycılara giriş kartı verildi. Avukatlara ve vatandaşlara kapılar kapatılarak, bundan sonra ön büro denilen ve tüm kalemleri tek yerde toplayan bir kalemden işlem yapabileceğimiz, bunun dışında kalemlere giremeyeceğimiz, her türlü işlem için ön büroya başvuracağımız, ama istersek nerde işimiz olduğunu belirterek danışmadan günlük "ziyaretçi kartı" alabileceğimiz söylendi. Bir anda kendimizi adliyede ziyaretçi konumunda bulduk. Adliyede her işimiz olduğunda kart almak zorundaydık ve çıkarken de teslim etmemiz gerekiyordu, yoksa arkamızdan telefon geliyordu kartımızı teslim edin diye. Ön büroda sadece bir eleman vardı ve mesela dosya incelemek için iki gün sonrasına randevu veriliyordu, fotokopi almak için saatlerce bekliyor ve dosya peşinden koşuyorduk, kalemlerde dosya inceleyemiyorduk ve sadece bir masa bir sandalyenin olduğu ön büro dışında da dosyaya bakamıyorduk, fotokopi için mübaşirlerin keyfini bekliyorduk, işin kötüsü kalemlere ulaşamadığımız için rica minnet de edemiyorduk. Şİmdi bana e kart alıp girebiliyormuşsunuz diyebilirsiniz çünkü onlar da öyle söylüyorlardı, biz de şunu söyledik burası bizim işyerimiz ve bize kapıları hiç birşekilde kapatamazsınız, iş yapmamızı zorlaştıramaz dosyalara ulaşmamızı zorlaştıramazsınız biz yargısal faaliyetin bir parçasıyız, nesnesi değil öznesiyiz. Bu sistemin başlıca amacının kalemlerdeki yoğunluğu azaltmak ve hakimlerin odalarında rahatsız edilmelerini engellemek olduğunu öğrendik sonradan, hakimleri ve kalemi avukatlar meşgul ediyormuş yani. Hemen baro olarak sistemin yanlışlarını değerlendirerek adalet bakanlığına ihtar niteliğinde bir yazı gönderdik ve taleplerimizin dinlenmesini aksi halde basın açıklaması ve eylem yapacağımızı bildirdik. Konya barosu da bu esnada idari yargıya gitmişti. Ardından projenin mimarı olan hakim adliyemizi bizi dinlemek için teşrif ettiler, uygulama öncesinde bize hiç fikrimiz sormayan sayın mucit hakim. Bir kaç saat süren yoğun bir tartışma yaşandı. Sayın hakim bize hakimlerin odalarında çok rahatsız edildiğinden bölündüğünden, kalem personelinin çalışamadığından bahsetti ısrarla. Sanki bu sistem sırf onlar için getirilmişti. Çetin geçen tartışmalar sonrasında avukatlara da daimi giriş kartı verilmesi konusunda pazarlığa oturduk ama sayın hakimin bir şartı vardı: eğer tek bir avukat bile randevu almadan bir hakimi rahatsız ederse ve bunu kendisi duyarsa verilen kartları geri alacaktı. Bu hakim başımıza allah mı dedik kendi kendimize ve ısrarla şunu anlattık, mecazi olarak özetle, hakimlerle görüşmeye meraklı değiliz zaten!!! Bir de basın açıklamamızdan ve eylemden vazgeçmemizi istedi, çünkü basında yer alırsa eğer, sistemin başarılı olmadığını AB duyarmış ve gelecek olan ikinci aşama kaynağını kesermiş. Bize projesinin geleceği için ricada bulundu ve kartlarımızı göndermesi karşılığında biz de kabul ettik, çünkü cebimizde daimi bir kart olması sorunumuzu önemli ölçüde çözüyordu ve bu noktada ön büro sistemi faydalı hale bile geliyordu hatta. Mesela havale için hakim peşine düşmekten beklemekten ve o çok önemli odalarına girmek zorunda kalmaktan kurtulmuştuk. Sistem şu anda fena işlemiyor, sadece ön bürolara eleman ve altyapı takviyesi yapılması gerekiyor. Haa unutmadan mucit hakim beye altyapı yetersizliğinden bahsettiğimiz zaman bize şu cevabı verdi: paramız yetmedi sandalye alamadık, paramız yetmedi bir de avukatlar için kart bastıramazdık, göç yolda düzelir dedi. Bu da sözün bittiği yerdi sanırım..
Şimdi tüm arkadaşların, adalet bakanlığının ve hakimlerin avukatlara bu bakışı çerçevesinde, bir kamu görevi olan, sorumluluğu da bir hayli yüksek olan avukatlık mesleğinin sistem içinde nerede hangi mertebede hangi saygınlıkta olduğunu bir kez daha düşünmelerini diliyorum. Buyrun size ara kararlarda ayakta bekleyerek karar dinleyen( yaşlı, genç, hasta, bel fıtığı olan, tansiyonu düşen vs demeden) avukatların edindiği "bireysel ve toplumsal fayda" ile mesleki saygınlık...