Mesajı Okuyun
Old 24-11-2012, 10:31   #1
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan KAHDEM 25 Kasım 2012 Bildirgesi

YASAL DÜZENLEMELER DEĞİŞTİ, ZİHNİYET DEĞİŞMEDİ, ŞİDDET HALEN DEVAM EDİYOR.


Türkiye, “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”ni imzaladı. Sözleşme, 29 Kasım 2011 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Devamında Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair 6284 Sayılı Kanun, TBMM tarafından 8 Mart 2102 tarihinde kabul edildi.

Bu yasada şiddetin tanımları yapıldı, yasanın yararlanacaklar açısından kapsamı genişletildi, yasa kapsamında mülki amir ve kolluğa yetki verildi. Yeni yasada şiddeti ihbar etme bir hak olarak yer aldı. Teknik takip olanağı ve zorlama hapsi gibi yeni müesseseler de getirildi. En önemlisi, çoğu zaman kadını şiddete boyun eğdiren ekonomik güçsüzlüğe karşı panzehir olarak nafaka takdirinin yanında nakdi yardım olanağı da tanındı.

Ancak, tüm bu olumlu adımlara karşın, kadına yönelik şiddeti asayiş sorunu olarak ele alan yaklaşım ve uygulama sorunları yeni yasada da devam etti.

Sözleşmelere ve yasaya rağmen,


Koruma kararları verilirken bazı mahkemeler hala delil aramakta ve karar aynı gün verilmemektedir. Koruma kararı verilmesi ile kararın saldırgana tebliği arasında uzun süreler geçmekte ve bu süre zarfında gerçekleşen şiddet yasal yaptırımla karşılaşmamaktadır.

Koruma kararında yaklaşmama yaptırımı çoğu zaman mağdurun bulunduğu adresle sınırlandırılmakta ve mağdurun “bulunduğu yere” ibaresi eklenmemektedir. Kararlar, çoğu kez olayın özelliğine göre değil, hazır bir kalıp olarak verilmekte ve özel olaydaki hassasiyetler gözden kaçırılmaktadır.

Koruma kararlarının ihlalindeki yargılama, şiddetin önlenmesi amacını sağlamaktan uzak olduğu gibi, yavaştır ve etkin değildir. Koruma kararlarının saldırgana tebliği ile karar verilmesi arasındaki sürede kadın etkin olarak korunamamaktadır.

Kolluk başvurularında bazı kolluk görevlileri koruma kararının gerekmediği konusunda mağduru iknaya çalışmakta ve mağdura “koruma kararı istemiyorum” biçiminde evrak imzalatılmaktadır.

6284 sayılı yasadan başka, TCK ve CMK da yer alan düzenlemeler şiddete maruz kalan kadınları daha çok mağdur etmektedir.

Cinsel şiddet mağdurları, hizmetin doğrudan kadına sunulduğu merkezler olmadığından pek çok kapı dolaşmak zorunda kalmakta, aynı özelliklere sahip Üniversite tarafından düzenlenen adli tıbbı raporlar dikkate alınmaksızın yeniden Adli Tıp Kurumu’na gitmeye zorlanarak yeniden jinekolojik muayeneye maruz bırakılmakta, bilimsel ölçülere uygun olmayacak biçimde dinlenmekte ve konu ile ilgisi olmayacak uzmanların imzası ile olaydan çok sonra zarar tespiti yapılmaktadır.

Cinsel saldırı mağdurlarının suç sayılan eylem sonucu gebeliklerine istek ve taleplerine rağmen son verilmemesi ise başka bir siddet biçimi olarak kadınların karşısına çıkmaktadır.

Yine henüz çocuk yaştaki cinsel şiddet mağdurları soruşturma ve yargılama sırasında adeta yargılanmakta olup uğranılan zarar yasa uygulayıcıların hatalı yaklaşımları nedeniyle daha da artmakta ve çocukta telafi edilmeyecek yeni zararların oluşmasına yol açmaktadır, çoğu zaman bilim insanlarının aksi yöndeki görüşlerine dahi itibar edilmemektedir.

SONUÇ: Yasalar değişmekte, “eski” zihniyet ise beton gibi yerinde durmakta ve kadına yönelik şiddet dört nala artmaktadır.

Kadınlar bu gün ve her gün daha güvenli bir ülkede insan onuruna yakışır, şiddetten uzak ve eşit bir hayat istiyor.

Kadınlara Hukuki Destek Merkezi