Mesajı Okuyun
Old 30-01-2008, 00:30   #66
Av.Ömer KAVİLİ

 
Varsayılan Avukatlık mesleğinin işlevi

Alıntı:
Yazan janbatuwan
Değerli meslektaşım aslında o günkü atmosfer çok daha sertti ben en yumuşak haliyle anlattım bir diğer meslekteşımın beni yatıştırmaya çalışıp dışarı çıkarmaya çalışmıştı bende reddetmiştim bu teklifini, zaten sanıyorum ki benim de ayağa kalkarken hakime tehditvari bir meyadan okuyuşla dışarı çıkmaya yeltenmem hakime bu ani U dönüşünü aldırdı. Yarında 2 duruşmam var fakat onlara mazeret vereceğim çünkü hala hakimle konuşmaya fırsatım olmadı o yüzden bir gerginlik daha yaşamak yerine bu hususu konuşup anlaşmayı tercih ediyorum desteğiniz ve duruşunuz için tekrardan telekkürler size... sevgi ve saygılarımla...

Benzer bir konu olan "Şüpheli Avukata ZOR KULLANMA tehditi"
http://www.turkhukuksitesi.com/showt...091#post149091
yazdığımız bir iletiyi konuya katkı sağlaması umuduyla bilginiz ve tartışmanıza sunuyorum.

Saygılarımla.



{{{
Avukatlık mesleğinin işlevi


--------------------------------------------------------------------------------

Alıntı:
Yazan pir_i fani

Sayın Kavili, avukat özel çalışan,serbest çalışan biridir.Avukat avukatsa, imam da imamdır.Böyle düz mantık olmamalı.Bir adliye çalışanı olarak avukat avukat olsa da hakim hakimdir ya da savcı savcıdır gibi olamaz.

Sayın "pir_i fani",

Öncelikle konuya ilişkin düşünceleri daha açık ve net anlatamadığım için mesleğim adına sizden özür dilerim; hukukçunun konuyu açık ve net olarak anlatması gerektiğini savunuyorum.

Yanıtınızın eleştirisine gelince:

Bu konudaki tartışmayı sağlıklı yürütebilmek için konunun Ceza Yargılaması içinde yer aldığını bilmek gerekiyor. Ceza Yargılaması, insanlığın tarihi boyunca sürekli gelişme göstermiştir; önceleri gücü elinde tutanların pervasız uygulamaları ve bunun insanları dehşete düşüren, terör estiren yönleri görüldükçe İNSANLIK ONURUNUN GÜVENCESİ OLARAK sıkı kurallara bağlanmış ve bu çekişme günümüze değin süregelmiştir.

Bu gelişim sürecine benzer biçimde halk özdeyişleri de türemiştir, örneğin "Zengin arabasını dağdan aşırır, fakir düz ovada yolunu şaşırır" (Malatya yöresi) gibi.

Ya da bir Çin şiirindeki gibi:

Davacı fakir davalı zenginse
Davalıda kalır nizalı arsa,

Davacı zengin davalı fakirse
Zaten davacının malıdır niza,

Davacı zengin davalı zenginse
Özür dileyerek aradan çekilir kadı,

Davacı fakir davalı fakirse
O zaman adalet yerin bulur ancak.

İşte tüm bu ve benzeri kültür ürünleri zaman ve zemin koşullarına bakmaksızın tüm insanlığın ortak paydası olmuştur.

Günümüzde avukatın işlevine bakarsak:

Yargılama, içerisinde sav ve savunma diyalektiği taşır ve bunların tartışması sonucunda Hüküm-Yargı sonucuna ulaşılır.
İşte bu aşamada İddia makamını temsil eden, kamusal güç ve olanaklarla donatılmış Savcı yalnızca iddiasını ileri sürendir.
Savunma makamını ise Avukat temsil eder; çoğu zaman yetkisiz, etkisiz ve müvekkilinin olanakları-olanaksızlıkları ölçüsünde olanaksızlıklarla uğraşan avukat yargılama sürecinde yerini alır.
Yargıç ise bu iki makama ve temsilcileri savcı ve avukata karşı eşit uzaklıkta yani tarafsız olmak zorunda olması arzulanan; böylelikle de yargılama sonunda 'maddi gerçeğe ulaşmak' ödevi altındadır.

Bu ön koşullardan sonra yargılamanın duruşma aşamasına bakalım:

Duruşmada savcı iddiasını ve hatta yorumunu-mütelaasını söylerken ayağa kalkmaz ve oturduğu yerden konuşur; tarafsız yargıç konumunda görev yapan kamu görevlisi savcıya hiçbir biçimde karışmaz.
Oysa Avukat oturduğu yerden konuştuğu anda bırakın mahkemenin yargıçlık makamındaki kamu görevlisini, mahkemenin Mübaşiri hemen avukata "ayağa kalk" diye karışır.

Bir başka yönüyle mahkeme yargıcı duruşmanın yürütülmesinde gerekli gördüğü çeşitli "ara karar"lar alır ve işini iyi yapmaya çalışır. Örneğin "...nüfus kaydının getirtilmesine, tercüman çağrılmasına, tanığın celbine, talebin reddi ile duruşmanın devamına... gibi"

İşte gerek bu ara kararlar ve gerekse de duruşmada çeşitli konuları tartışmak için söz alan avukat ve çoğu zaman söz almadan konuşan savcı konuyu tartışarak yargıcın adaleti bulmasına katkıda bulunurlar. Bunu yapanlardan bir tarafa "ayağa kalk, ayakta konuş" demek ve diğer tarafa ise karışmamak biçimindeki davranışı, YARGICIN TARAFSIZLIK GÖRÜNTÜSÜNÜ BOZACAKTIR.
(AHİS m.6/-2)(Avrupa Parlamentosu Gözlemci Raporu-Adalet Bakanlığı web sitesi)

Başka bir açıdan ise:
Avukat yaptığı savunma taktikleri ve savunma becerileriyle aslında suçsuz olan ve fakat haksız biçimde yargılanmakta olan sanığın suçsuzluğunu, iddia makamının yanlış yorum teknikleri kullandığını ETKİLİ BİÇİMDE ORTAYA ÇIKARMAYACAK OLUR İSE bu husus SUÇSUZ HERKESİN TEHLİKE ALTINA GİRMESİNE YOL AÇACAKTIR.
İşte bu aşamada avukatın savunmasını etkili olacağına inandığı ve avukatın kendisi karar verdiğinde, Avukat savunmasını AYAKTA YAPABİLİR; ancak avukata hiç kimse ayağa kalkması yönünde karışamaz. Çünkü karar veren mahkemenin adalete ulaşabilmesi ancak ve ancak etkili ve bağımsız bir savunma makamı ile olanaklıdır. Öyleyse savunması çökertilen bir yargı asla onurlu olmayacak ve dedi/kodudan kurtulamayacaktır.

Tüm bunların temelinde, "Ceza Yargılamasında Kişinin değil, EYLEMİN YARGILAMASI YAPILIR anlayışı" yatmaktadır.

5271 sayılı CMK yalnızca HÜKÜM FIKRASI okunması ve YEMİN sırasında ayakta dinleneceğini buyurmuştur.

Bizim cümlemizdeki "Avukat, AVUKATTIR" dememiz kendi kendini örnekleştirerek çelişki gibi duruyor ise de, avukatın "adaletin sağlanmasındaki işlevi" nedeniyle savunma makamı olarak diğer tüm makamlardan ayrıcalığı ve aykırılığı anlatılmak istenmiştir.

Yukarıda açıklananlar eleştirecek düşüncelerinizi paylaşmanız amacıyla tüm okuyanların bilgisine saygıyla sunulmuştur.

Savunma muhaliftir.

Ömer KAVİLİ
Hukukçu

" Hak, huk, HUKUK; gak, guk, GUGUK!!! " }}}