Mesajı Okuyun
Old 05-03-2009, 10:08   #6
arbitrator

 
Varsayılan

Yasal düzenlemeler çerçevesinde bakıldığında bu soruların yeknesaklık taşımadığını belirtmek isterim.

Mesela avukatlık yapmak için hukuk fakültesi mezunu olmak gerektiği Av.K.m.3'te, hekimlik ya da diş hekimliği yapmak için ilgili fakülteden mezun olmak gerektiği de 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı Sanatların Tarz-ı İcrasına Dair Kanun'da yazılıdır (m.1).

Bu şartları taşımayanlar (mesela hukuk fakültesi bitirmeyen bir icra müdürü) anılan meslekleri icra edemezler.

Gelelim düşünce açıklama özgürlüğüne.
Hukuk-tıp-etik üçgeninde insanların düşüncelerini açıklayabilmelerini makul görüyorum.

Mesela bir hukukçu ve tabip kürtaj, klonlama, tüp bebek vs. konusunda farklı pencerelerden bakarak farklı görüşler açıklayabilir. Bunu bir din adamı da yapabilir.
Fakat bu görüş açıklamanın sınırı, icrai işlemlerle sınırlıdır.

Mesela bir avukatın kürtajın şu veya bu aletle yapılması gerektiği (hukuki sorumluluk, kişilik haklarına saldırı vs. hariç) konusunda fikir beyan edemeyeceğini düşünüyorum.

Bir hekimin de dondurulmuş spermin kullanılması suretiyle donörün (vericinin) ölümünden 20 sene sonra doğurulan çocuğun miras hakkı konusunda fikir yürütemeyeceği kanısındayım.

Yukarıdaki üçgeni hukuk-tıp-tecrübe olarak da değerlendirmek gerekir.
Katıldığım bir sağlık sempozyumunda gazeteci Nevval Sevindi hanım, hastanede geçirdiği sürede yaşadıklarını anlatmıştı.

Tabiplerin "hastalık yoktur, hasta vardır" özdeyişi de bu fikrimi destekliyor sanırım. Zira herkesin başağrısı aynı değildir. Her sinüzit aynı bulguları vermeyebilir.
Doktorların isim bulamadıkları rahatsızlıkları komşu teyzenin tahmini üzerine teşhis eden hastalar vardır.
Şu noktayı belirginleştirmek gerekir ki, komşu teyzenin önerdiği ilacın kullanılması bu durumun dışındadır.

Kimya profesörünün bitkisel tedavisi bence çok ayrı bir konu.
Louise Pasteur da bir kimyagerdi. Fakat aşı buldu.
Bazı hastalıklara belirli dozlarda belirli vitamin, mineral vb. maddelerin endike oldukları tartışılmaz. Fakat bunların kullanımının, yarar/zarar denkleminin iyi kurulması gerektiğini düşünüyorum.
Çocuklarımıza niçin balık yediriyoruz? İçinde fosfor var ve çocukların beyin gelişimi için bu gerekli, onun için.
Peki biri çıkıp da, bir bitkiyi belirli bir süre kaynatıp için deyince ne yapmalıyız?
Evet, herşeyden önce bu kişinin bu alandaki bilimsel yeterliliğine bakmalıyız. Diğer yandan önerdiği tedavi şeklinin zararlı olmadığına ve ilgili hastalığın tedavisinde bu bitkide bulunan maddelerin kullanılabilirliğine bakmalıyız.
Evde, mutfak malzemeleri ile bunların tesbiti mümkün değil. Ama bu maddeler zaten sıklıkla tükettiğimiz elma kabuğu, bal, limon kabuğu rendesi gibi şeylerse denemekte pek risk görünmüyor.

Fakat bilmedik otların gözü kara biçimde vücuda alınması doğru değil. Zira esrar, eroin vs. narkotikler bitkilerden elde edildiği gibi, en güçlü ve etki mekanizması bilinmeyen zehirler de güzel görünümlü mantarlarda saklı. Bu bağlamda "tamamen doğal" denilerek penis veya göğüs büyütme ilaçlarının da internetten, hatta eczanelerin birer köşesine kurulan standlarda satılmasına da hayret ediyorum.

Bence önemli bir nokta, birinin bu şekilde ortaya çıkıp, bitkisel tedavi önermesi halinde, bunların hemen reddedilmemesi, dışlanmaması ve şarlatanlıkla suçlanmamasıdır. Zira kimyasal ilaç yapımının tarihi belki 200 senedir fakat insan soyu onbinlerce yıldır bitkisel tedavi ile ayakta durmaktadır.
Japonya'da hayvan parça ve hatta embriyolarından hastalık tedavi eden Kuroyaki bilimi kabul edilmiş ve bu iş için özel eczaneler kurulmuştur.
Sanırım ortaokul yıllarındaydı, Özel soyadlı bir bey, ki hekim değildi, zakkum ekstresi ile kanserin belirli türlerini tedavi edebildiğini iddia etti. O dönemin Tabipler Birliği Başkanı'nın tepkisi şu oldu: Sen git, bu maddenin işe yaradığını Amerikan makamlarına ispatla, aksi takdirde Türkiye'de kullanamazsın.

Bu utanç verici idi. Türkiye bu tür incelemeleri yapabilmeli ve eğer doğruysa hem bilim insanlarına sahip çıkmalı, hem de dünya kanser literatürüne adını yazdırmalıydı.

Nihayetlendirelim:
İnsanlar kendilerini belirli alanlarda yetiştirebilirler. Başka ilgi alanları ile uzmanlıklarını da birleştirebilirler. İdeal olan dürüst, savsaklanmamış, rüşvet, eş dost hatırı, oy pusulasının cep telefonuyla çekilmiş fotografı vs. olmadan, bu iddiaların bilimsel bir ciddiyetle incelenmesi ve faydalı tedavi yöntemlerinin topluma kazandırılmasıdır.

Bugünkü sorunumuz sanırım daha ziyade dürüstlük, ciddilik ve bilimsellik eksikliğidir.