Mesajı Okuyun
Old 16-11-2008, 01:17   #3
alper olgun

 
Varsayılan

bu genel kurul kararı umarım sorularınızın cevabı olur.
iyi çalışmalar


YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Tarih
: 21.11.2001
Esas No: 2001/19-938Karar No: 2001/1047
TAZMİNAT TALEBİ
TRAFİK KAZASI NEDENİYLE TAZMİNAT TALEBİ
KUSUR ORANINDA SORUMLULUK
FAİZ ORANI
MÜTESELSİL SORUMLULUK BULUNMAMASI

ÖZET
DAVACI ARİF AKTAŞ'IN KUSUR ORANINA GÖRE BELİRLENEN TAZMİNAT MİKTARININ SİGORTA ŞİRKETİ DIŞINDA KALAN DİĞER DAVALILAR YÖNÜNDEN DE OLAY TARİHİNDEN İTİBAREN YASAL FAİZİYLE BİRLİKTE TAHSİLİNE KARAR VERİLMEMESİ DOĞRU OLMADIĞI GİBİ, DAVANIN TARAFLARINDAN ÜMMET BELGRAD AÇMIŞ OLDUĞU DAVASINDA ARİF AKTAŞ'IN OLAYDA TAM KUSURLU OLDUĞUNU İLERİ SÜREREK TALEPTE BULUNMUŞ OLMASINA RAĞMEN, MAHKEMECE KABUL EDİLEN BİLİRKİŞİ RAPORUNDA ADI GEÇENİN %70 KUSURU OLDUĞU GÖZETİLEREK DAVACI ÜMMET BELGRAD'IN ARACINDA GERÇEKLEŞEN ZARARIN %70'İNİN DAVALI ARİF AKTAŞ'TAN TAHSİLİNE KARAR VERİLMESİ GEREKİRKEN, TÜM ZARARDAN SORUMLU TUTULMASI DOĞRU DEĞİLDİR.

DAVA : Taraflar arasındaki "tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Köyceğiz Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 30/5/2000 gün ve 1999/209-2000/116 sayılı kararın incelenmesi davacı-birleşen dosya davalısı Arif Aktaş vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 18/12/2000 gün ve 8118-8750 sayılı ilamı ile; ( "1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere göre davacı Arif Aktaş'ın aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2-Davacı Arif Aktaş'ın kusur oranına göre belirlenen tazminat miktarının sigorta şirketi dışında kalan diğer davalılar yönünden de olay tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmemesi doğru olmadığı gibi, davanın taraflarından Ümmet Belgrad açmış olduğu davasında Arif Aktaş'ın olayda tam kusurlu olduğunu ileri sürerek talepte bulunmuş olmasına rağmen, mahkemece kabul edilen bilirkişi raporunda adı geçenin %70 kusuru olduğu gözetilerek davacı Ümmet Belgrad'ın aracında gerçekleşen zararın %70'nın davalı Arif Aktaş'tan tahsiline karar verilmesi gerekirken, tüm zarardan sorumlu tutulması doğru değildir..." ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davacı-Birleşen dosya davalısı Arif Aktaş vekili

Hukuk Gene! Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edileceği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanılara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve somut olayın özelliğine göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davacı-Birleşen dosya davalısı Arif Aktaş vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, Arif davası yönünden 14/11/2001 tarihinde oybirliği ile, Ümmet davası yönünden 21/11/2001 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY YAZISI

Dava, araç hasarından kaynaklanan maddi tazminat isteğine ilişkindir.

Davaya konu zararlara yol açan trafik kazası 16/3/1999 tarihinde Arifin kullandığı aracın tali yoldan ana yola çıkarken ana yolda seyretmekte olan Erdal'a ait Feyzullah yönetimindeki araca arkadan çarpması, ardından da yol kenarında restorana ait park yerinde park etmiş haldeki Ümmet aracına çarpması şeklinde meydana gelmiş, olayda Ümmet yaralanmış, üç araç da hasara uğramıştır.

Ümmetin yaralanması nedeniyle Arif hakkında açılan ceza davasında Arif %100 kusurlu kabul edilmiş, karar kesinleşmiştir.

Erdal ve Ümmet kendilerine ait araçlardaki hasarın tazmini için aynı vekili tayin ederek Arif aleyhine dava açmışlardır. 25/3/1999 tarihli dava dilekçesinde davacılar vekili aynen; "Bu olayda müvekkillerimin herhangi bir kusuru yoktur. Kusurun tamamı davalıya aittir" demek suretiyle Erdal için 663.530.000 TL., Ümmet için 742.600.000 TL. hasar tazminatının olay tarihinden itibaren yasal faiziyle tahsilini istemiştir.

Bu dava görülmekteyken Arif 6/7/1999 tarihli dava dilekçesiyle Erdal, Feyzullah ve Sigorta şirketi aleyhine 732.000.000 TL. zararının giderimi için dava açmış; her iki dava son açılan dava üzerinden mahkemece birleştirilerek, yargılama sürdürülmüştür.

Dosya kapsamına göre; trafik kazası tespit tutanağında Arif asli kusurlu, diğer sürücüler kusursuz; ceza dosyasında Arif %100 kusurlu, diğerleri kusursuz; eldeki dosyada alınan raporlarda Arif %70, sürücü Feyzullah %30, Ümmet kusursuz; kabul edilmişlerdir.

Yerel mahkeme; Arifin açtığı dava yönünden 123.937.500 TL. tazminatın dava tarihinden yasal faiziyle birlikte davalı sigorta şirketinden alınarak davacıya verilmesine; Erdal'ın açısından davanın kısmen kabulü ile 308.875.700 TL. tazminatın 16/3/1999 tarihinden yasal faiziyle birlikte davalı Ariften alınarak Erdal'a verilmesine; davacı Ümmet açısından da 476.950.000 TL. tazminatın tamamının 16/3/1999 tarihinden itibaren yasal faiziyle davalı Ariften alınarak Ümmete verilmesine karar vermiş, hüküm Arif tarafından temyiz edilmiştir.

Özel Dairece; davacı Arifin kusur oranına göre belirlenen tazminat miktarının sigorta şirketi dışında kalan davalılar yönünden de kabulü; - ayrıca, Ümmetin açtığı davada davacının zararının %70'nden davalı Arifin sorumlu olması gerektiği, gerekçesiyle mahkeme kararı iki noktadan bozulmuş, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Arifin temyizi üzerine Hukuk Genel Kurulunda yapılan ilk görüşmede Arif davası yönünden Özel Daire bozma gerekçeleriyle direnme kararının bozulmasına oybirliği ile, Ümmet davası yönünden ise çoğunluk sağlanamadığından yapılan ikinci görüşmede kararın bozulmasına oyçokluğu ile karar verilmiştir.

Ümmetin Erdal'la birlikte açtığı dava yönünden çoğunluk görüşüne aşağıda açıklanan nedenlerle katılınmamıştır.

Öncelikle; konunun çözümü açısından çoğunluk ile azınlık arasındaki görüş ayrılığının kaynağını teşkil eden MÜTESELSİL SORUMLULUK kavramı üzerinde durmakta yarar vardır.

Bilindiği üzere; Borçlar Kanunun 142. maddesinde müşterek borçluların sorumluluğu düzenlenmiş, "alacaklı MÜTESELSİL borçluların cümlesinden veya birinden borcun tamamen veya kısmen edasını istemekte muhayyerdir. Borcun tamamen edasına kadar bütün borçluların mesuliyeti devam eder." Hükmüne yer verilmiştir. Yine 2918 sayılı Yasanın zarar verenlerin birden fazla olması halini düzenleyen 88. maddesinde; "Bir motorlu aracın katıldığı bir kazada, bir üçüncü kişinin uğradığı zarardan dolayı birden fazla kişi tazminatla yükümlü bulunuyorsa, bunlar MÜTESELSİL olarak sorumlu tutulur. Birden fazla kişinin sorumlu olduğu durumlarda, bunlar arasındaki ilişki bakımından zarar, olayın bütün şartlan değerlendirilerek paylaştırılır. Özel durumlar ve özellikle araçların işletme tehlikeleri, zararın iç ilişkide başka türlü paylaştırılmasını haklı göstermedikçe işletenler ve araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahipleri kusurları oranında zarara katlanırlar." Denilmektedir. Aynı Yasanın 90. maddesinde de; "Maddi tazminatın biçimi ve kapsamı ile manevi tazminat konularında Borçlan Kanunu'nun haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanır." Hükmü düzenlenmiştir. Bunun yanında, birden çok kimsenin birlikte neden oldukları zarardan SORUMLULUKlarını düzenleyen BK.nun 50. maddesi ve birden çok kimsenin değişik nedenlerle meydana getirdikleri aynı zarardan SORUMLULUKlarını düzenleyen BK.nun 51. maddesi uyarınca ve aynı yasanın 142. maddesi hükmüne dayanarak davacı zararının tümünü MÜTESELSİL sorumlulardan biri aleyhine açacağı bir dava ile isteyebileceği gibi, sorumluların hepsi aleyhine açacağı tek bir dava ile de istemde bulunabilir. Ancak, aynı yasanın 141. maddesi gereğince teselsül ister yasadan, ister sözleşmeden doğsun, bu kuraldan yararlanma hakkı sadece zarara uğrayanın diğer söyleyişle alacaklınındır. Zarara uğrayan yani alacaklı, bu hakkını kullanmadıkça, mahkeme resen teselsül kuralını uygulayamaz. Bu HUMK.nun 74. maddesinden kaynaklanan bir kabul şeklidir. Ne varki ana kural bu olmakla birlikte davacı dava dilekçesinde "MÜTESELSİLen" sözcüğünü açıkça kullanılmasa bile, kullanılan sözlerden, ileri sürülen olaylardan ve bunların yorumundan, davacının dolaylı bir biçimde MÜTESELSİLen ödetme isteğinin" bulunduğu anlaşılıyorsa, talebin teselsüle dayandığı yasal olarak kabul edilebilir.

Nitekim bu görüş Hukuk Genel Kurulunun 23/3/1966 gün ve 9/3 Esas, 80 karar sayılı ve 26/6/1983 gün ve 1981/9-533 Esas, 1983/724 Karar sayılı, 19/12/1986 gün ve 1985/4-822 Esas, 1986/1140 Karar sayılı ilamlarında da açıkça vurgulanmıştır.

Hemen belirtmek gerekir ki, yapılan yorumlarda temel dayanak Borçlar Kanunun 18. maddesidir. Bu genel yorum kuralı, dava sırasındaki bir beyanın ya da dava dilekçesi ile sözlü ve yazılı bildirimlerin yorumunda da uygulanır. Çünkü, gerek dava dilekçeleri, gerekse tarafların dava sırasındaki yazılı yada sözlü bildirimleri kural olarak birer hukuksal işlemdir ve her hukuki işlem gibi BK.nun 18 ve MK.nun 2. maddesi gereğince bildirimde bulunanın kullandığı sözlere bakılmayarak, iyiniyet kurallarınca kullanılan sözler veya yazılardan ne gibi bir anlam çıkarılması gerektiği belli edilerek yorumlanmalı ve bu yorum sonucuna göre işlem yapılmalıdır. Bu kabul şekli Hukuk Genel Kurulunun 3/4/1963 gün ve 2/93 Esas, 29 K. sayılı kararında da ifade olunmuştur.

Somut olayda; davacı Ümmet vekili dava dilekçesinde açıkça MÜTESELSİLen sözcüğünü kullanarak tazminat talebinde bulunmuş değildir. Ne var ki, vekil, davacı müvekkillerinin herhangi bir kusurunun bulunmadığını açıkça ifade etmiş, kusurun tamamının davalıya ait olduğunu bildirmiştir. Her iki müvekkilinin bu arada uyuşmazlığa konu ümmetin taleplerini de ayrı ayrı miktarlar olarak ortaya koymuştur. Bir kısım kusurun Ümmetle birlikte aynı vekil vasıtasıyla dava açan Erdal'ın aracının sürücüsü Feyzullah'ta olduğu ise sonradan bu davanın görülmesi sırasında anlaşılmıştır. Davacı Ümmet'in dava açarken kusurun tamamının davalıda olduğunu bildirmesindeki amacın kendisinin hiçbir kusuru olmadığını açıklamak olduğunun kabulü yukarıda açıklanan ilkelere ve özellikle MK.nun 2. maddesine uygun bir yorum şekli olacaktır. Böylece davayı açarken davacı Ümmetin davalı yönünden teselsül hükümlerine dayandığında kuşku bulunmamaktadır.

Ümmet'in dava açarken belirlenen kusur durumuna göre kusursuz, ancak yargılama sonunda %30 kusurlu olduğu anlaşılan Feyzullah'ın kullandığı aracın maliki Erdalla birlikte dava açmış olması, sırf bu nedenle teselsüle dayanmadığı anlamında yorumlanmamalıdır. Her dava açıldığı zamandaki şartlarda değerlendirilmeli, dava dilekçesindeki anlam sonradan değişen duruma göre sınırlandırılmamalıdır. Bu kabul şekli yukarıdan beri açıklanan ilkelere daha uygun düşecektir.

Diğer taraftan; davacı Ümmet ile davacı Erdal mecburi dava arkadaşı olmayıp, ihtiyari dava arkadaşlığı ile eldeki davayı açmışlar, ayrı ayrı talepte bulunmuşlardır. Bu açıdan bakıldığında da tek dava olarak açılmakla birlikte özünde iki ayrı davanın bulunduğu açıktır.

Bir başka açıdan bakıldığında da; Ümmet olayda %30 kusur durumuna göre hem araç maliki Erdal'a, hem de sürücüsü Feyzullah'a karşı ve onları birlikte hasım göstererek, dava açabileceği gibi; sadece sürücü Feyzullah'ı hasım göstererek ve yine sadece onun hakkında dava açabileceği de unutulmamalıdır. Zarar gören için araç sahibine gitmek bir zorunluluk değil yasayla getirilmiş bir olanaktır. Bu husus gözardı edilerek sırf Erdalla birlikte hareket etti diye Ümmet'in teselsüle dayanmadığı sonucuna varmak mümkün olmadığı gibi, hakkaniyete de aykırıdır.

Sonuç olarak; açtığı dava ile kendisinin kusursuz olduğunu ifadeyle zararının tamamını davalıdan isteyen davacı Ümmet'in bu talebinin gerçekleşecek kusur oranına göre tahsile yönelik olduğunu kabule olanak bulunmadığı gibi, zararı meydana getiren MÜTESELSİL borçlulardan biri aleyhine açtığı bu davada zararının tümünü istemesi örtülü olarak değil, açıkça BK. 142. maddesinde öngörülen teselsül kuralına dayandığının en belirgin kanıtıdır. MÜTESELSİLen sözcüğünün dava dilekçesinde kullanılmamış olması sonuca etkili değildir. Davada ihtiyaren Erdalla birlikte hareket etmiş olması bu sonucu değiştirecek bir olgu olarak düşünülemez.

O halde; davalının zararın tümünden sorumlu olduğu, davada teselsül kuralına dayanıldığı gözetildiğinde, mahkemenin gerçekleşen Ümmet zararın tamamının davalı Ariften tahsiline ilişkin direnmesi yerinde olup, kararın bu yönüyle onanması gerekir.

Çoğunluk görüşüne açıklanan nedenlerle katılmıyorum.