Mesajı Okuyun
Old 04-11-2007, 17:20   #13
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Eski karısını ve onun eşini öldüren bir avukat...

Gazetede eski eşini ve onun yeni eşini öldüren bir
adamla ilgili haberi okuduğunuzda aklınızdan ‘Eğitim
şart’ diye geçirdiğiniz oluyordur.

Seçimlerin yapıldığı 22 Temmuz günü küçük bir haber
olarak gazetelerde yer alan olay, bu türden
cinayetlerin pekala eğitimli kişiler tarafından da
işlenebileceğinin güçlü bir kanıtı

Eski karısını ve onun eşini öldüren Y.Ö. bir
avukat... Eğitimi cinayet işlemesini engellemedi;
hukuk bilgisiyle alacağı cezada indirim sağlayabilecek
mi?

Gazetelerin üçüncü sayfasındaki haberlerde gördüğümüz
yüzler, hayatını kaybetmiş insanlar, şiddete uğramış
kadınlar, anasız babasız kalmış çocuklar, her ne kadar
içimizi acıtsa da bizden uzak hayatların kahramanları
gibi görünür gözümüze. Ama biraz yakından baktığımızda
o hayatların bizimkine benzediğini, herkesin gün gelip
bir haberin kahramanı olabileceğini görebiliriz.

Sevim’in hayatı da bir üçüncü sayfa haberi gibi
başlamadı. Sinop’un Ayancık ilçesinde dünyaya gelmiş,
Ankara Gazi Üniversitesi’nde hemşirelik okumuştu. Yedi
kız çocuğundan dördüncüsüydü Sevim, okumuş, meslek
sahibi olmuştu. Ankara’da hemşirelik yaparken Hukuk
Fakültesi öğrencisi Y.Ö.’la tanıştı.
Birbirlerini sevdiler ve Y.’ın okulunu henüz
bitirmemiş olmasına aldırmadan evlendiler. Nasıl olsa
Sevim’in eli ekmek tutuyordu, öğrenciyken eşine destek
olmasında ne sorun vardı?

Sevim G., bundan yıllar sonra, kızları G...’nin
velayetiyle ilgili davaya bakan hakime yazdığı
dilekçede ‘Evlilik hayatım boyunca eve ve kendisine
ait bütün masraflar bana ait oldu. Başta öğrenci
olduğu için; daha sonra alışkanlık haline gelen bu
durum hep böyle devam etti. Hep kendisine hayata
paylaşımcı baktığım için yardımcı oldum. Okul sonrası
askerlik, stajyerlik dönemi ve büro açması için
çektiğim banka kredileri, kendisine olan bağlılığım ve
evlilik kurumuna, birlikteliğe duyduğum saygı
nedeniyle bu süreçte çok sorgulamadım. Kendisi de bu
durumdan hiç rahatsız olmadan tüm sorumsuzluklarını
sonuna kadar devam ettirdi.’

Y., Sevim’in ailesine ve arkadaşlarına da kötü
davrandı. Araları hiç iyi olmaz, genç kadın, yine aynı
dilekçede, ‘Ben hep kırdı, üzdü. Ben gene de ona bir
şekilde zaafımı kıramadım’ dedi.

Sevim’n sorunları eşinin geçimsizliği ve
sorumsuzluğuyla sınırlı değildi. Hamile kalır, ancak
bebekte Edwards Sendromu görüldüğü için yedi aylıkken
hamileliğini sonlandırma zorunda kaldı. Yaşar, bunun
hemen ardından Sevim’e boşanma davası açtı, tek
celsede boşandılar.

Ama Y.ın pişman olması uzun sürmedi. Sevim,
‘Boşanma sürecinden sonra pişman olup, bana
yalvararak, çiçekler göndererek, psikolog terapisi
görerek beni bir şekilde değiştiğine inandırdı.
Davranışları, o dönemki değişmeler ve tabii ki benim
zaafım ilişkiyi yeniden başlatmıştır’ demişti. O
sırada tekrar hamile kadı, bu Y.’ın hoşuna gitmese
de, Sevim bebeğinden vazgeçmedi. Hamileliği boyunca
evin her türden sorumluluğu yine üzerindeydi, o kadar
ki erken doğum tehlikesiyle yattığı hastaneye gelen
Y, evin su ve elektrik faturalarını, Sevim
bedelini bırakmış olmasına rağmen, başucuna bıraktı ve
‘Bunları arkadaşlarına yatırttırırsın’ dedi. Böylece,
daha sonra ikili arasında velayet davalarına konu olan
G... dünyaya geldi. Sevim, mektubunda bebeğin ismi
konusunda şunları anlatıyordu: ‘Sonlandırdığım önceki
gebeliğimdeki kızıma BÖ adını koyacaktık. Ben bu
bebeğimde aynı ismi acı verir diye istemedim. Gitti
özellikle B... ismini yazdırdı.’

‘KÜÇÜK KIZINI DA ALIRIM’

G... B...’in doğumu sırasında yaşananlar Sevim’in
sabrını taşırmıştı, Y’ı terk edip İstanbul’a
taşındı. Ve tehditler, yol kesmeler, çocuk
kaçırmalarla dolu bir kábus başladı.

Y., terk edilmeyi kendisine yediremeyen birçok
erkeğin yaptığı yaptı ve ortak kızlarını bir tehdit
aracı olarak kullanmaya başladı. G... babasını görmek
üzere Ankara’ya her gittiğinde onu alıkoydu, eski
eşini her fırsatta tehdit etti.

Ama ayrıldıktan üç yıl sonra Sevim’in Dr. H.Z.’le tanışıp evlenmeye karar vermesi ve çiftin bir
kız çocuk sahibi olmaları onu iyice çileden çıkarttı.
G...’yi alma tehditlerine artık bir de, ‘Eşinle, küçük
kızını da alırım elinden’ tehditleri eklenmişti.

Y., bütün bunları kızının velayetini almak, ona
kendi bakmak istediği için yaptığını iddia ediyordu
ama annesi ve babası yıllar önce ölmüş olduğu için
G...’nin bakımı için kendisine ablası N.’den başka
yardımcı olacak kimse yoktu, G..., halasının ona, ‘Ben
çocuk falan bakamam’ dediğini anlatmıştı. Küçük kız
Haymana’da değil İstanbul’da yaşamak istemekteydi
zaten, cinayeti duyar duymaz ilk sözü ‘Beni Haymana’ya
göndermeyeceksiniz değil mi?’ oldu.

Y.Ö.’ın birçok konuşması, sürekli dava açması,
davlarda aleyhine karar alan bütün hakimleri
reddetmesi, haklarında yeni davalar açması aslında bu
cinayetin habercileri gibiydi ama ne Sevim ne de
ailesi, onun tehditlerini ciddiye almadılar, Y.Ö.ın bütün bunları Sevim’i üzmek, sıkmak için
söylediğini düşündüler.

Ta ki, bu yıl, seçimlerin
yapıldığı 22 Temmuz gününe kadar. O gün Sevim ve
Halil, oylarını kullanmış yürürken, aslında Haymana’da
yaşayan Y.Ö.’ın saldırısına uğradı. Hikáyenin
gerisini, mahkemede de tanıklık yapan görgü şahidi
M.A.E.’den dinleyelim:

‘KEŞKE YAKALASAYDIM’

‘Kahvede oturuyorduk, silah sesleri duyunca dışarı
çıktık. Bir de baktık bir adam kanlar içinde yerde
yatıyor, daha sonra öğrendik ki ölmüş. Bu adamla
aramda bir araba vardı, yere ateş etti,

meğer eski karısıymış ateş ettiği, sonra kaçmaya
başladı. Kaçarken silahını gördüm, biz Karadenizliyiz,
silahtan anlarım, elindeki 14’lü tabancanın mermisi
bitmemişti daha. O kaçarken arabanın arkasına baktım,
genç bir kadın yerde kanlar içinde yatıyordu, yardım
edebilir miyim diye eğilip baktım ama maalesef
yardımıma ihtiyacı kalmamıştı. O sırada gelen bir
polisle birlikte adamı kovaladık. Biz Rizeliyiz, bizim
kahvede hep benim gibi inşaatçılar, işadamları var,
herkesin ruhsatlı tabancası var ama o gün seçim
yüzünden yasak olduğu için kimse anına silahını
almamıştı. Biraz kiloluyum, sigara da içiyorum, bir
hafta o adamı yakalayamadığıma yandım.’

O gün, kaçan Y.Ö., tam 35 gün sonra
yakınlarının emniyet güçlerine yardımcı olması
sayesinde yakalandı. Mahkemede, ‘Tanığın anlattıkları
doğrudur. Onları ben öldürdüm, ailesinden özür
diliyorum. Sevim’le H. küfür edip beni tehdit
ettiler’ dedi.

Ama bu özür ailesine yetmemiş olacak ki, Y.Ö.,
mahkemeden çıktığında Sevim’in yakınları ‘Katil’ diye
bağırdılar arkasından.

Sevim ve H. öldüler, biri 10 biri 6 yaşında iki kız
annelerini bir daha göremeyecekler. Birinin babası da
öldü, diğerinin ki annesinin katili olduğu için
yıllarca hapishanede. Sevim’in ablası Ş.T. ‘O
gün telefon geldi, önce yaralı dediler, geçeği
gittiğimizde söylediler. Benim kardeşim eğer yaralı
olsaydı, direnir yaşardı. Çünkü bütün yaşadıklarına
rağmen dik durmayı başarabilen, yaşamayı hepimizden
çok sevin bir insandı. Kardeşimin başına ateş
etmeseydi, sadece yaralasaydı, direnir yaşardı Sevim’
diyor.

Sevim geri dönemez, H.de. Yakınları da bunun
farkında. Onlar, sıradaki Y.ları caydıracak bir
ceza almasını istiyorlar Y.Ö.’ın. Bu ülkede de
kadınlar, canlarından olmadan, yaşasın, sevsin, vaz
geçsin diye. İntikam değil, adalet için. Kızlarımız
daha iyi bir ülkede yaşasın diye...

Çok şey mi istiyorlar?

Pasaportlar yanındaydı

Y.Ö.’ın bu cinayeti tasarlayarak işlediğini
düşündüren ayrıntılar var.

Y.Ö., cinayeti, Sevim ve H.Z.’in
kendisine küfrederek tahrik etmesi üzerine işlediğini
iddia ediyor. Ancak seçim günü, ruhsatlı silah
bulundurmak bile yasakken neden ruhsatsız tabancasını
üzerinde taşımaya gerek gördü?

Y.Ö.’ın arabasının olay yerine çok yakın olması
da bu cinayeti planladığını ve hemen kaçabilmek için
arabasını yakına park ettiğini düşündürüyor.

Sevim ve H.Z.’i öldüren Y.Ö., cinayetten
35 gün sonra bir yakınının evinde yakalandı. O arada
dönme fırsatını bulamadığı evi yakınları tarafından
boşaltılmıştı. Yakalandığında kendisinin ve kızının
pasaportunun yanında olması bu cinayeti işleyip
kızıyla birlikte yurtdışına kaçmayı planladığını akla
getiriyor.

AYŞE DÜZKAN

http://www.stargazete.com/index.asp?haberID=35389