Mesajı Okuyun
Old 16-09-2019, 16:30   #7
Av. Musa TAÇYILDIZ

 
Varsayılan

T.C YARGITAY
3.Hukuk Dairesi
Esas: 2016/ 19836
Karar: 2016 / 13529
Karar Tarihi: 28.11.2016

YARGITAY KARARI
MAHKEMESİ :AİLE MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:



Y A R G I T A Y K A R A R I



Davacı, ... ili ... mahallesi 962 ada 7 parsel no’lu taşınmazda bulunan tarihi evin kamulaştırılarak Hazine adına tescilinin yapıldığını ve söz konusu taşınmazın koruma altına alındığını, taşınmazdaki restorasyon çalışmaları devam ederken davalılardan ...’in söz konusu taşınmazın yanmasına neden olduğunu, ... hakkında yapılan ceza yargılaması neticesinde ise mahkumiyetine karar verildiğini, ...’in anne ve babası olan diğer davalıların bakım ve gözetim konusunda ihmalleri bulunduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak üzere şimdilik 5.000,00 TL’nin yangının meydana geldiği 04.12.2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiş; 24.07.2014 havale tarihli ıslah dilekçesi ile de talebini 90.068,00 TL olarak ıslah etmiştir.

Davalı ..., davaya konu yangına sebebiyet veren çocuğun velayetinin suç tarihi itibariyle kendisinde olmadığını, bu nedenle davada taraf ehliyeti bulunmadığını savunarak, kendisi yönünden husumet yokluğundan davanın reddini dilemiştir.

Davalı ..., davaya konu edilen yangını çıkaran çocuğun koruma altına alındığını, çocuğun bakım ve gözetimi açısından ise yaramazlıkları nedeniyle söz dinlemediğini, kendisinin bu nedenle olayda kusuru bulunmadığını savunarak, kendisi yönünden davanın reddini dilemiştir.



Mahkemece; davanın kısmen kabulü ile; davaya konu bina üzerinde velayeti davalı ...‘a bırakılan küçüğün yol açtığı hasar dolayısıyla bilirkişi raporu ile belirlenen 90.068,00 TL üzerinden hakkaniyet indirimi dikkate alınarak 30.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalı ...’dan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine; davalı ... yönünden velayet davalı ...’de olmadığından bu davalı açısından davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı ile davalılar ... ile ... tarafından temyiz edilmiştir.

1-Dosyadaki yazılara,kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının tüm,davalılar ... ve ...’ın aşağıdaki bentlerin dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2-Dava konusu uyuşmazlık;davalılar ... ve ...’ın müşterek çocukları olan davalı ...’in ,davacı kurum tarafından kamulaştırılan ve restorasyon çalışmaları devam eden binanın 04.12.2011 tarihinde yanmasına sebebiyet vermesi nedeniyle oluşan zararın TMK’nun 369/1 maddesi gereğince davalı olan anne babadan tahsili istemine ilişkindir.

TMK'nun 369/1. maddesine göre, ev başkanı ev halkından olan küçüğün, kısıtlının, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunan kişinin verdiği zarardan, alışılmış şekilde durum ve koşulların gerektirdiği dikkatle onu gözetim altında bulundurduğunu veya bu dikkat ve özeni gösterseydi dahi zararın meydana gelmesini engelleyemeyeceğini ispat etmedikçe sorumludur. Maddenin açık ifadesinden de anlaşıldığı gibi, üçüncü kişilere verdikleri zararla ev başkanını sorumluluk altına sokanlar; küçük, kısıtlı ve akıl hastalığı veya akıl zayıflığı olan kimselerdir.

Hukuk düzeni, ev başkanını koruyucu ve güvenilir kişi; küçükleri, kısıtlıları, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunanları korunmaya ve gözetime muhtaç kimseler olarak kabul eder. Bu kişiler, küçüklükleri, tecrübesizlikleri, akli yetersizlik ve dengesizlikleri sebebiyle başkaları için tehlike teşkil ettikleri gibi, aynı şekilde başkaları da kendileri için tehlike oluşturabilir. Velayet ve vesayet kurumlan küçük ve kısıtlıların, ailenin ve üçüncü kişilerin korunması amacıyla konulmuştur.

Ev başkanlığı, aile halinde birlikte yaşayanların idare edilmesine, öncelikle aile üyeleri arasında bir düzenin kurulmasına, bunların yararına olarak birliğin korunmasına hizmet eder. Bununla beraber ev başkanlığı kurumuyla güdülen asıl amaç, gözetime muhtaç aile üyelerine karşı zarara uğramış olan üçüncü kişileri korumaktır. Yani ev başkanlığı yalnız yetkiler veren bir kurum olmayıp, aynı zamanda görev ve sorumluluklar da yükleyen bir kurumdur. Ev başkanı özen ve gözetim görevini yerine getirmemesinden dolayı üçüncü kişiler bir zarara uğramışlarsa, bu zararı tazminle sorumludur. Ev başkanının TMK. 369/1 'den doğan sorumluluğu, her şeyden önce şahıs itibariyle sınırlıdır. Başka bir deyişle ev başkanı, sadece küçük ve kısıtlıların haksız davranışları ile başkalarına verdikleri zararlardan sorumludur.

Kural olan, kusurlu davranıştan sadece failin sorumlu kılınması ve bundan doğacak sonuçlara da bizzat onun katlanmasıdır. Cezai sorumlulukta bu ilke "kusurun şahsileştirilmesi" prensibi ile kabul edilmiştir. Aynı ilke, kural olarak hukuki sorumlulukta da geçerlidir. BK. m. 41 'de ( 6100 sayılı TBK'nun 49. md.) ifadesini bulan bu ilke gereğince,herkes "Gerek kasten, gerek ihmal ve teseyyüp veya tedbirsizlikle haksız bir "surette" başkalarına verdiği zararı tazminle yükümlüdür.

Bununla beraber pozitif hukuk düzenleri bu tabii hukuk kurallarına bazı istisnalar getirmişlerdir. Söz konusu istisnalara, daha çok sorumlu kişilerin zarar verenle belirli veya kişisel bir ilişki içinde bulunduğu hallerde yer verilmiştir. İşte, hukuk sistemimizde başkasının eyleminden sorumluluğu düzenleyen ayrık hükümlerden biri de MK. m. 369/1'dir.

MK. m. 369/1 toplumsal hayatta büyük bir pratik ve hukuki ihtiyaca cevap vermektedir. Çocukların bilerek veya bilmeyerek birbirlerinin beden bütünlüğüne ve şahsiyet haklarına saldırıda bulunmaları rastlanılan olaylardandır.Bütün bu durumlarda, küçük temyiz kudretine sahip ise verdiği zarardan bizzat sorumludur. Ancak, birçok durumda mal varlığı olmadığı için fiilen, birçok durumda ise hem mal varlığı, hem de haksız fiil ehliyeti olmadığı için gerek fiilen, gerekse hukuken sorumlu tutulmaları söz konusu olamamaktadır. Kaldı ki, özen ve gözetime muhtaç kimseleri şahsen sorumlu tutmak mümkün olsa bile, zararın tamamını tazmin ettirmek olanağı her zaman bulunmayabilir. Çünkü temyiz kudretleri yoksa zarar veren aile üyeleri ancak hakkaniyet gereğince sorumlu tutulabilirler ( BK. m. 54, TBK. 65. ). Oysa. hakkaniyet ölçüsü bazı hallerde uğranılan zararın tamamının tazminine imkan vermez. Zira, hakkaniyet sorumluluğunda zarar verenin ekonomik durumu elverdiği ölçüde zarar tazmin edilir. İşte bu tür fiili ve hukuki imkansızlıklar küçük, kısıtlı akıl hastası veya akıl zayıfı aile üyelerinin davranışlarından zarar gören kimselere karşı başka bir şahsın sorumlu kılınması ihtiyacını doğurmuştur. Gerçekten çok sık meydana gelen bu olaylarda, toplumu savunmasız bırakmamak; onu, küçüklere, kısıtlılara, akıl hastası ve akıl zayıflarına karşı korumak gerekir. İşte toplum yaran ve işlerin güvenle yürütülmesi ilkesi, zarar veren bu kimselerin yanında, başka birinin de sorumlu tutulmasını zorunlu kılmıştır.

Türk Hukuk sisteminde ev başkanının sorumluluğu kusura dayanmaz. Diğer bir anlatımla bu sorumluluk kusursuz sorumluluktur. Medeni Kanun'un sözü edilen maddesinde öngörülen ana ilke ev başkanının gözetimindeki özen ödevini yapmamasıdır.

Ev başkanının sorumluluğunun ilk şartı, gözetime muhtaç bir aile üyesinin zararlı bir davranışta bulunmasıdır. Zararlı davranış olumlu hareketlerle olabileceği gibi olumsuz hareketlerle de yaratılır. Olumsuz davranış, başkasını zarardan korumak için bir harekette bulunmak yükümlülüğünün mevcut olmasına rağmen böyle bir davranışta bulunulmadığı zaman söz konusu olur. Bununla birlikte, zararlı davranışlar içinde en çok görüleni olumsuz davranışlardır.

MK. m. 369/1 'in uygulanabilmesi için herşeyden önce ...da bir zararın bulunması gerekir. Gözetime muhtaç aile üyelerinin sebep oldukları zararın çeşidi, ev başkanının sorumluluğu bakımından önemli değildir. Zira, ev başkanı gözetimi altındaki kişilerin üçüncü kişilere verdikleri her türlü zarardan sorumludur.

Ev başkanının kendine düşen özen ve gözetim görevini yerine getirip getirmediği, zarar verici olayın özelliklerine göre belirlenmelidir. Her olayın gerektirdiği tedbirler, herşeyden önce, kendi şartları içinde düşünülmelidir. Bu bakımdan, ev başkanının alması gereken tedbirler olaydan olaya göre değişebilir. Örneğin, zarar verici olayın gerekli kıldığı tedbirler duruma göre sadece eğitmek, öğüt ve talimat vermek, uyarı, ihtar ve yasaklamak şeklinde olabileceği gibi, bunların izlenmesi ve kontrol edilmesi şeklinde de olabilir. Bununla beraber, zarar verici olay ve tehlikeye dikkat çekmek, bilgi vermek ve aydınlatmak, duruma göre tehlikeli şeyleri ...dan kaldırmak, atmak veya muhafaza altına almak da somut olayın gerektirdiği tedbirler çerçevesinde düşünülebilir. Tüm zarar verici eylemlerde ev başkanına düşen tedbirler, genel ilkeler içinde düşünülmelidir.

Türk Medeni Kanunu'nun 369/1. maddesinde, ev başkanının alışılmış şekilde durum ve koşulların gerektirdiği dikkatle gözetim altında bulundurduğunu veya bu dikkat ve özeni gösterseydi dahi zararın meydana gelmesini engelleyemeyeceğini ispat etmedikçe, ev halkından olan küçüğün ve sayılan diğer kişilerin verdiği zarardan sorumlu olacağı benimsenmiştir. Bu benimsemenin nedeni, hukuk düzeninin, ev başkanını koruyucu ve güvenilir kişi, küçüğü ise, korunmaya ve gözetime muhtaç kimse olarak kabul etmesidir.

Somut olayda;davaya konu olay nedeniyle ... Çocuk Mahkemesi’nin 2011/1025 Esas sayılı dosyasında suça sürüklenen çocuk ... yönünden 04.12.2011 tarihinde taksirle yangına sebebiyet verme suçlaması ile açılan dava neticesinde 04.06.2013 tarih ve 2011/1025 E. 2013/775 K. sayılı ilam ile,üzerine atılı suçu işlediği sabit görülerek neticeten 740 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına dair verilen karar yönünden hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği,söz konusu kararın da 25.07.2013 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.

Dosyanın incelenmesinde;davalılardan ...’in anne ve babası olan diğer davalılar ... ve ...’ın ... 1.Aile Mahkemesi’nin 2007/606 Esas 2007/868 Karar sayılı ilamı ile boşandıkları,müşterek çocuk ...’in velayetinin boşanma neticesinde davalılardan ...’ye verildiği,ancak davalı ...’nin 18.02.2011 tarihinde açtığı velayetin değiştirilmesine ilişkin davada ... 3.Aile Mahkemesi’nin 25.08.2011 tarih ve 2011/171 Esas 2011/819 Karar sayılı ilamı ile müşterek çocuk ...’in velayetinin davalı ...’a verildiği ve söz konusu kararın 04.11.2011 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.

Yine dosya kapsamında yer alan ... Valiliği ...Yıl ... Müdürlüğü’nün 26.12.2013 tarihli yazısı incelendiğinde de,davalı ...’in evine gitmek istemediği için geçici olarak 30.11.2011 tarihinde polis tarafından kuruluşlarına getirildiği ve 02.12.2011 tarihinde saat 18.30’da kuruluşu izinsiz olarak terk ettiği,çocuğa ilişkin kayıplık müracaatının emniyet müdürlüğüne yapıldığı,çocuğun bulunarak tekrar polis tarafından getirildiği 06.12.2011 tarihi saat 22.35’e kadar kuruluşlarında olmadığı,bu tarih ve saat aralığında kayıp olarak arandığının bildirildiği görülmektedir.

Mahkemece her ne kadar davaya konu binadaki yangın tarihi olan 04.12.2011 tarihinde çocuğun bakım ve gözetiminin davalı baba tarafından sağlandığı ve suç tarihinden sonra 22.12.2011 tarihinde çocuk hakkında bakım tedbiri uygulanmasına karar verildiği, suç tarihi itibariyle çocuğun bakım ve gözetiminden davalı baba ...’ın sorumlu olduğu gerekçe gösterilerek bu davalı yönünden davanın kabulüne karar verilmiş ise de,yukarıda ifade edilen yasa hükümleri ve açıklamalar dikkate alındığında, davalı ...’in suç tarihi olan 04.12.2011 tarihi öncesinde 30.11.2011 tarihinde evine gitmek istememesi nedeniyle ... Valiliği 80.Yıl ... Müdürlüğü’ne getirildiği ve burayı da 02.12.2011 tarihinde saat 18.30’da izinsiz terk ettiği nazara alındığında suç tarihi itibariyle davalı ... ile babası olan diğer davalı ... arasındaki bağımlılık ilişkisinin kesildiği ve bu şekli ile davalı ...’ın ev başkanı sorumluluğu durumunun sona erdiğinin kabulü gerekmektedir.

3-Bundan ayrı, karar tarihi itibariyle yürürlükte olan ...’nin 7/2 maddesinde ‘’davanın dinlenebilmesi için kanunlarda öngörülen ön şartın yerine getirilmiş olması ve husumet nedeniyle davanın reddine karar verilmesinde,davanın görüldüğü mahkemeye göre Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde yazılı miktarları geçmemek üzere üçüncü kısımda yazılı avukatlık ücretine hükmolunur’’ düzenlemesi yer almaktadır.

Mahkemece davalılardan ... yönünden pasif husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesine rağmen ,yukarıda ifade edilen yasa hükmü uyarınca davalı ... vekili lehine karar tarihi itibariyle yürürlükte olan ... uyarınca maktu 1.500,00 TL vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, bu davalı yönünden vekalet ücretine hükmedilmemiş olması da doğru değildir.

4-Hal böyle olunca mahkemece;somut olayda davalı ... ile babası olan diğer davalı ... arasındaki bağımlılık ilişkisinin olay tarihi olan 04.12.2011 tarihi itibariyle kesilmiş olduğu gözetilmek suretiyle, bu davalının tüm özeni göstermiş olsa dahi olayın oluşunu ve zararı engelleyemeyeceği, davalı ...’ın TMK'nun 369/1. maddesi kapsamında, somut olaydan kaynaklanan sorumluluğunun olmayacağının gözetilmesi ve davalı ... yönünden de pasif husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verildiğinden bu davalı yönünden de vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği kabul edilerek hüküm tesisi gerekmektedir.

Eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş,bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle diğer temyiz itirazlarının reddine, ikinci, üçüncü ve dördüncü bentlerde açıklanan nedenlerle hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince davalılar ... ve ... yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, HUMK'nun 440/I maddesi uyarınca karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 28.11.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.